X
    Kategoriler: EXPLORE UP

Hindistan günlükleri: Agra beni pulla beni

Güçlü at Taj

7 bölgeli, 9 oturaklı Hindistan’ın bir başka şehri; Agra. Uttar Pradesh bölgesinin en kalabalık, Hindistan’ın da 19. en kalabalık şehri aynı zamanda. Dünyanın yedi harikasından biri olan Taj Mahal’in bulunduğu bu büyülü şehir; sınırlarında çok değerli hazineleri barındırıyor. Çünkü sadece Taj Mahal değil, şehirde bulunan Agra Fort (Agra Kalesi) ve Baby Taj (Bebek Tac Mahal) da UNESCO ( Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü)’nün Dünya Mirasları Listesi’nde bulunuyor. Hal böyle olunca şehir sizden benden pahalı oluyor tabii. Hindistan deyince akla ilk gelen şey Taj Mahal olmasına rağmen, etrafımda yaptığım küçük minik araştırmalara dayanarak üzülerek söyleyebilirim ki, kimse Taj Mahal’in Agra’da olduğunu bilmiyor. Agra’yı geçtim, nerede olduğunu bile bilmiyor çoğu insan. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp diyerek bu konunun üzerini örterekten “Merhaba Agra” diyorum…

Agra Kalesi’nden bir kuple
Tren garı

Tren Gelir Hoş Gelir

Hindistan’ı trenle gezme fantezisiyle yola çıkıp, hayatın gerçekleriyle yüzleştikten sonra sadece Delhi’den Agra’ya trenle gitmenin bizim için daha hayırlı bir iş olacağına karar verdik. Hindistan’da demiryolu ulaşımı pek bir yaygın, bir o kadar da baygın diyebilirim. Zira birinci sınıf klimalı, ikinci sınıf ve üçüncü sınıf olmak üzere pek de adının hakkını vermeyen bir sınıf sistemine sahip. Şöyle ki; birinci sınıf, klimalı diye nitelendirdikleri “klima”nın karşılığı daha ziyade bir “pervane”. Ama gerçekten ikinci ve üçüncü sınıflara doğru ilerlediğinizde o pervanenin paslı tellerine kurban olasınız geliyor, ki o da bambaşka bir konu.

Evet 1.sınıf klimalı

Delhi’den Agra’ya üç buçuk saat süren tren yolculuğumuzda neyse ki iki arkadaş birinci sınıfa yaraşır bir şekilde yalnız başımıza pervanemiz, ranzamız ve küçük masamızla seyahat edebiliyoruz. Trende tuvalete girmemek ve altımıza yapmamak için de tren saatine kadar minimum sıvı, maksimum umumi tuvalet ziyaretiyle yolculuğa hazırlanıyoruz. İkinci sınıf tarafına doğru baktığımızda perdelerle birbirinden ayrılan bölmeler, her bölmede 2 tane ranza, çoluk çombalak herkesin beraber oturduğunu görüp halimize şükrediyoruz. Aslında Hindistan’a gitmeden önce, bir süre orada yaşayan bir arkadaşımın çektiği bir tren videosunu izlememin üzerine, tren yolculuklarını azaltma kararı almıştık. Zira insanlar; tam anlamıyla birbirlerinin üzerine oturuyorlardı! Bir de trenin içine gelene kadar olan manzara var ki, dillere destan. Ben böyle kalabalık görmedim arkadaş. Bir istasyona kaç kişi sığdırabiliriz diye bir girişimde bulunsalar vallahi billahi Guinnes Rekorlar Kitabı’na isimlerini altın harflerle yazdırırlar… O kadar kalabalıkta kendi treninizin bilgilerini bulmaya çalışırken bir yandan da yanı başınızda tenleri tenlerinize değerek bekleyen, hudut anlayışı sıfırın da altında olan Hintlilere laf anlatmaya çalışıp, yerlerde boylu boyunca yatan ve bavullarını kafalarında taşıyan insanlara şaşırabilir ve küheylan bavulunuzu çeke çeke milyon tane merdiven inip çıkarken delirebilirsiniz…

 

Toplu Taşıma—Toplu Taşma

Hindistan’da gerçekten “Bu insanların ne suçu vardı da bu hayatı yaşıyorlar?” demeden edemiyor insan. Toplu taşıma olanakları herhangi bir Avrupa ülkesine nazaran yeterince gelişmemiş bir ülkenin vatandaşı olarak ukalalık hakkını kendimde tabii ki görmüyorum. Fakat Hindistan’da toplu taşımanın gelişmesi için gerçekten belki de bir milyon yıla ihtiyaçları var. İnsanlar her gün birbirlerinin üzerlerine oturdukları, kapısından, bacasından taştıkları trenle işlerine, evlerine gitmek zorundalar, çünkü başka seçenekleri yok. Ceplerinde paraları, çoğunun başlarını sokacakları bir evleri yok! Neye göre bu hayata geliyoruz, kendi elimizde olmadan dünyanın bir köşesinde doğuyoruz, ya hanlarımız hamamlarımız oluyor, ya gecekonduda oturuyoruz, soğuktan donuyoruz, ya ortalama bir hayatımız oluyor ve memur gibi işe gidip geliyoruz, ona da şükretmeyip “Hayat bu mu?” diyoruz… Bu düşüncelerin gerçekten sonu yok! Bütün bunlar neye göre oluyor? Bu hayatların bir rövanşı olacak mı? Yeniden hayata gelip bunların tam tersini yaşayacak mıyız bilmiyorum ama Hindistan her karışında insana hayatı böyle sorgulatıyor işte!

Yağmurda Taj

Hintliler; Taj Mahal’in gecesinin ayrı, gündüzünün ayrı büyüleyici ve yağmurlu havada da güneşli havada da her şeyden güzel göründüğünü söylüyorlar. Ama yine de sabahın beş buçuğunda bizi ayağa dikip, “Gün doğarken orada olmalıyız” demeden de edemiyorlar. Biletimizi alıp, bir süre yağmurun altında yürüdükten sonra “işte” dedim, “Dünyanın yedi harikasından biri tüm ihtişamıyla karşımızda!” Güzelliğiyle insanı büyüleyen, hikayesiyle hayallere sürükleyen bir yapı Taj Mahal. Babür İmparatorluğu’nun 6. hükümdarı Şah Cihan; 14. çocuklarını dünyaya getirirken ölen eşi Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) için yaptırdığı bir türbe. Bu kadına hayattayken biri “Yatacak yerin yok kadın” demişse eğer, yüzyıllardır ağlıyordur yemin ederim. Bu nasıl sevgiymiş arkadaş, “Bir gün biri bizi de böyle sevecek mi acaba” diye ezikçe demeçler verdiriyor insana.

Barzo Ömer Taj’da

Hee bir de karga kakasitasını yemeden yola çıktığınızda “Aman sabahlar olmasın” diye dolaşıyorsunuz etrafta, zira o günler, geceler sakız gibi uzuyor, bitmek bilmiyor.  Şehre, “Bünyesinde çok değerli hazineleri barındırıyor” yorumunu yaptıktan sonra Baby Taj (Bebek Tac Mahal)’a “mücevher kutusu” da dediklerini öğreniyorum. Burası da, içinde bir sürü farklı yapı ve bahçeleri barındıran, Cihangir’in eşi Nur Cihan tarafından, babası Mirza Ghiyas Beg adına yaptırılmış bir türbe.  Taj Mahal’in ilk aşaması gibi de değerlendiriliyor, bayağı da bir benziyor zaten. Taj Mahal ve Bebek Taj gibi Dünya Mirasları’ndan bir diğeri Agra Fort (Agra Kalesi) da mimaride tavan yapan eserlerden biri. Zaten mimariye ilgi duyan birinin mutlaka görmesi gereken bir ülke Hindistan. Şah Cihan’ın, eşi Ercümend Banu Begüm’ün ölümünden sonra 7 yıl boyunca bu kalede Taj Mahal’e bakarak yas tuttuğu da diğer efsaneler arasında…

Baby Taj
Baby Taj’da bir Rio

Oteller, restoranlar, her şeyler ve Oberoi

Agra’da bahsettiğim türbeler ve kaleleri ziyaret etmek dışında pek bir opsiyon yok. Bu nedenle kaldığınız oteli iyi seçmek önemli bir rol oynuyor. Biz Wyndham Grand’da kalmıştık ve muson zamanında gittiğimiz için geceliği kişi başı 20euro’ya gelmişti. Sezonda da çok pahalı olacağını sanmıyorum ve gerçekten de kaliteli, düzgün bir oteldi. Özellikle sabah kahvaltılarına yıldızlı pekiyi veriyorum. Bizimle aynı günlerde Agra’da bulunan Brezilyalı dostum Frederico; ITC Mughal Agra’da kalmış ve çok memnun kaldığını da söylemişti. Bunun dışında bir otel zinciri var ki uğruna ne danalar, develer kurban edilir! Oberoi Oteller Grubu; bünyesinde 28 otel ve 3 adet cruise (seyahat gemileri) barındıran, uluslararası sayısız ödüle layık görülmüş bir zincir. Agra’daki baş yapıtları Oberoi Amarvilas; Taj Mahal’in 600 metre yakınında olup, tüm odalarından, barından, lobisinden ve daha bir sürü yerinden Taj Mahal’i gören eşsiz bir otel. Hindistan turunuzun bir kenarına, köşesine bütçenizden bir fedakarlık yapıp, bu masalsı oteller zincirinin bir tanesinde kalmanızı şiddetle tavsiye ederim. Agra için bir buçuk günün yeterli olduğunu belirtir, yemek için de naçizane önerim olan Maya Restaurant’ı gururla sunarım. Körili kuzusu, kızarmış tavuğu, Hindistan’ın yıldızı; ıspanaklı peyniri, nam-ı diğer “palak paneer” ve “Hohlaya hohlaya gelin çocuklar, el ele el ele verin çocuklar” diye naralar attıracak sarımsaklı naan (gözlemeden hallice ekmekler)’i yiyin gari derim.

Fatehpur Sikri

Hinduların Israrı, Türkleri Yendi

Bize tren biletlerimizi yaktırıp, Agra’dan sonraki yolculuğumuza arabayla devam etmemize ikna eden pek ısrarcı turizmci Umar Bey sayesinde Rajasthan Bölgesi turunu, turuncu saçlı şoförümüz Wenne’yle yapmak üzere yola koyuluyoruz. “Hedefimiz Jaipur, ileri” demeden önce yol üstünde hala Agra sınırları içinde sayılan Fatehpur Sikri’ni ziyaret ediyoruz. Tren yerine arabayla yolculuk yapmanın en güzel yanı da, yol üzerinde bulunan bu tarihi eserleri ziyaret edebilmek. Çünkü 16.yüzyılda inşa edilen bu yapı; Babür İmparatorluğu’nun en iyi korunmuş mimari eserlerinden biri.

Fatehpur Sikri’nde

Fatehpur Sikri’nde, sabahın beş buçuğunda kalkmış olmanın verdiği yorgunluğu atabilmek için bir kuple oturmayı hayal ederken, etrafımızı saran Hintliler bu hayale kavuşmayı bile hayal ettiriyorlar adeta. Bir anda etrafımızı saran kızlar; Ömer’e benim için “Sevgilin mi, nişanlın mı, karın mı?” diye sorular sorarken acaba neden kardeş olabileceğimizi düşünmüyorlar! Hindistan’da eğer ki bir kız ve bir erkek yan yana geziyorsa ya evli olacak, ya nişanlı, ya sözlü en olmadı sevgili. Aaa sevgili olacaksa da yarın falan evleniyor olması lazım ona göre. Ömer de “Annem” diye cevap verince kızlar gülmeye başlıyorlar. Aman efendim, şarkılar, türküler, danslar derken bir hata yapıyorum ve onlara iki figür oryantal yaparak ölüm fermanımı hazırlamış bulunuyorum. Zira bütün turistlere Madonna muamelesi yapan Hintliler, fotoğraf çekmek ve bana sarılmak için önümde kuyruk oluyorlar. Biz de en yakın arkadaşım Ömer’le el ele verip koşarak Fatehpur Sikri’ne ve Agra’ya veda ediyoruz.

Fatehpur Sikri’nde bir Madonna

Önemli Detaylar:

  • Taj Mahal’in temelini 1632’de atıp, inşaatını 1652’de bitirerek bir sabır tablosu çizen işçiler; ödül olarak kollarının kesilmesiyle taçlandırılıyorlar. Neymiş efendim; Taj Mahal’in aynısından yapılmasın. Şehir efsaneleri bu yönde…
  • Taj Mahal’in girişinin kelle başı 700 rupi ( yaklaşık 23TL) olduğunu belirtir, Cuma günleri de kapalı olduğunu eklerim. Tek kalacağınız günü Cuma olarak ayarlarsanız totingonuza baka baka Dünya’nın 7 harikasından birini göremeden gidersiniz.
  • Turuncu saçlı, tatlı şoförümüz Wenne, namı değer “Wenne the Pooh”ya neden insanların saçlarını turuncuya boyadığını sorduğumuzda “Beyazları kapamak için” cevabını alarak “Başka renk mi yoktu aga” demeden geçemiyoruz. Altında başka anlamlar aramayın, adam beyazlarını kapıyor!
  • Tren’in kapısında Salman Khan, Singh Muttar, Gattarha Ghan tadında isimlerin arasında kendi isminizin nazikçe yazılmış olması gururunuzu okşayacak, ananızı babanızı arayıp size ne muhterem bir isim verdikleri için onlara teşekkür edeceksiniz.
  • Tren’de “çori puri çori puriiiii” ya da ona benzer bir tınıyla seslendikleri şey “su” demek. Korkmayın ama alıp içmeyin de. Herşey sağlığınız için, yoksa başka ne amacım olabilir ki!
  • Taj Mahal olsun, Baby Taj olsun bütün türbelerin içine çıplak ayak giriliyor, bir de üzerine yağmur yağıyorsa tadından yenmiyor, cırcıra davetiye çıkarılıyor. Bak, uyarmadı demeyin, 4.yazı oldu bangır bangır anons ediyorum. Ya olacaksınız, ya olacaksınız. Kaçış yok! (Kötü adam gülüşünü duyun)

 

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale