Kimsenin severek yaptığı bir aktivite değildir diye düşünüyorum beklemek, hatta genellikle zorunluluktan yaptığımız bir şeydir. Sabırla yapabildiğimiz zaman genellikle takdir görürüz. Beklemenin neden zor olduğunu belki şu şekilde anlatabilirim: Beklemeyi kendimizi içine yerleştirdiğimiz karanlık bir koridor gibi düşünelim. Bu koridorun sonunda bir şey var mı yok mu emin değiliz, birisi yanımıza gelecek mi, bizi çağıracak mı, istediğimiz şeye kavuşacak mıyız? Bütün bu belirsizliklere rağmen beklemek, bu koridora güvenmek demek oluyor.
Şimdi yapmamız gereken şeye gelelim. O da beklemeyi karanlık bir koridor gibi düşünmemeye çalışmak. Mesela; bu koridor aydınlık olsun, bir evin içinde olsun, bu evin bir bahçesi, bir kütüphanesi olsun. Evden sokağa çıkabilme imkanı olsun. Sokaktan şehre ve şehrin içindeki insanlara, parklara giden başka yollar olsun. Evin yerini ve evin içinde koridorun yerini biliyorsunuz. O koridordan beklentinizi biliyorsunuz ve orada durmak zorunda değilsiniz.
Ben de orada durmak zorunda değilim, ama hep istediğim gibi bir sonuç, bir haber beklerken kendimi o karanlık koridorda buluveriyorum. Yaptığım, bulunduğum her yer bu koridora dönüşüyor. İnsanlarla konuşurken ben bu koridordayım, onlar da benle orada durup konuşmak zorunda kalıyorlar, ama neden karanlıkta benle dursunlar, benim karanlığımı yaşamak durumunda kalsınlar ki, tabi ki çıkıp gidiyorlar. Yaptığım her şey manasız kalıyor beklemek dışında. Beklemek koridoru oksijensiz, hayatsız, ışıksız bırakıyor ki, bir tek ben ve beklemek yaşayalım içinde. Yalnız ikimiz.
Hayatım boyunca birkaç işi bir arada yapmayı hiç başaramadım. Kadınların hep çoklu görev yapma konusunda daha başarılı olduklarını söylerler. Ben bu genellemenin kesinlikle dışında kalıyorum. Telefona bakarken insan dinleyemem, yemek masasında konuşmaya başlarsam yemeğimi bitirmem konuşma süreme göre uzadıkça uzar. Daha yoğun olarak bir insanı çok düşünüyorsam başka kimseyi düşünemem. Yani tek bir insana karşı düşünceli, başka herkese karşı düşüncesiz olmaktan bahsediyorum. Bu uzun zamandır farkında olduğum ve düzeltmeye çalıştığım bir konu. Ama beklemeye geri dönersek, eğer istediğim bir şey bekliyorsam hayatımdaki diğer her şey yok olur.
Bekleme koridorundan çıkıyormuş gibi yapmayın, çıkın
Son bir aydır Amerika’daki çalışma vizemle ilgili biraz uğraşlar yaşıyorum. ‘Oldu’, ‘Olmadı’, ‘Bekle’ komutları hayatımı ele geçirdi. Ama aslında hayatımı ele geçirmesine izin veren benim. İnsanlarla konuşuyorum, bütün gücümü toplayıp koridordan çıkıyorum. Ama aslında koridora bir süreliğine projeksiyon gibi ışık getiriyorum, yeşillik getiriyorum, hava varmış gibi gösteriyorum. Kafam hep ama hep orada. O kadar ki; çok sevdiğim ve uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım, uzun süre görüşmedikten sonra bu aralar görüştüğümüzde bana çok can alıcı bir şey söyledi: “Seninle bir bağ kurmakta zorlanıyorum bugün.” Nasıl kurabilir ki! Karşı karşıya olsak da ben başka bir yerde konuşuyorum, o başka bir yerde.
Bekleme ki; hiçbir yerde geçirdiğin zaman, zaman kaybı olmasın
Size ve bu vesileyle kendime demek istediğim şey: Bekleme. Bırak. Beklemek o kadar amaçsız bir iş ki. Sen bir yerde dursan da, başka bir yerde dursan da öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, artık gelecek olan seni neredeysen orada da bulur.
İlgili yazı: Harekete geçmek için bana “bir” neden
Bir arkadaşını restoranda beklemekten bahsetmiyorum ki, onu da bekleme halinden çıkarabilirsin. Beklerken git bardan bir içki al, belki biriyle konuşursun. Çık biraz sokakta yürü, geldiğinde sana mesaj atar nasıl olsa. Benim gibi bir başvurudan cevap mı bekliyorsun. Bekleme. Yazı yaz, bir süre başka bir iş yapmaya çalış, gitmek istediğin yerdeki insanlar bırak senin için hikaye biriktirsin; çünkü ne de olsa sen de onlar için biriktiriyorsun. Hiç bir yerde geçirdiğin zaman, zaman kaybı olmasın. Bekleme, yaşa.