“Karşındakini yargılamadan önce bir süre onun ayakkabılarıyla yürü.”
Kızılderili atasözü’
Hepimiz hayatın öyle bir bakışta dışarıdan anlayabileceğimiz kadar kolay olduğunu zannederiz! Nedir, bu geçen çift çok fazla gülmektedir; o vakit çok mutlu bir çift olmaları gerekir… Bu gelenler el ele bile tutuşmamaktadır veya gözlerinin içine bakamıyorlardır; o vakit mutsuz bir çift olmaları gerekir, belki boşanmak üzeredirler, çok zamanları kalmamıştır. Belki kopuş aşamasındadırlar…
Ne çok yargıya varırız böylece… Şu karşıdan gelen kadın en marka çantayı takmış, en marka gözlükleri kullanmış ve ne kadar zengin, varlıklı ve hayatından “memnun” görünmektedir, o vakit çok varlıklı, çok mutlu bir kadındır! Ne eksiği vardır ki, olmayan neyi vardır? Her şeyini para ile satın alabilmektedir… Diye düşünürüz! Yanına gidip sorduğumuzda bize anlatacağı onca yokluğu, para ile satın alamayacağı onca hasretliği bilmeden!
Ne çok yargıya varırız böylece; bu adam kocaman şirketleri yönetmektedir. Bu adam yıllardır en büyük riskleri alarak yaşamaktadır, çok güçlü bir adam olmalıdır. Kendinden çok emin olmalıdır. Sonra çok mutlu olmalıdır, bu pozisyona kadar kolay gelmemiştir. Bu yollarda ne savaşlar vermiştir kim bilir. Bu adam çok rahat bir adam olmalıdır, hayatta kazanmıştır, kazandıkça büyümüştür. Bu adam o adam olmuştur; herkesin hayranlıkla baktığı bir hayat yolu edinmiştir… Peki ya yanına gidip biraz olsun konuştuğumuzda kendini ne kadar yalnız hissettiğini, bu kadar göz önünde olmak istemediğini, geceleri düşünmekten uyku uyuyamadığını duyacaksak? Ya o bizim dışarıdan bakıp da verdiğimiz “dışarıdan görünen”, o en “özenilecek” koşullar aslında yok ise, aslında gerçeğin sadece bir bölümü ise?
Ne çok yargıya varırız böylece; bu kadın ve bu adam hayatlarının bir yerinde buluşmuş, birbirlerine yoldaş olmuşlardır. Sonra çocukları olmuştur, ne mutlu bir aile olmuşlardır, değil mi? Ne güzellerdir! Peki ya her şey bu kadar kolay değilse? Peki ya yaşatmaya çalıştıkları yavruları için hastanelerde üzüntü içinde zaman geçirmekte iseler? Peki ya bir umut için beklemekte, sadece bir böbrek uyumu için her şeylerini vermeye hazır iseler?
Geçtiğimiz günlerde başıma gelen bir durumu paylaşmak isterim; aracımla otoparka girdiğimde, eve varabilmek üzere acele etmekteydim. Önümdeki aracın yavaş ve umursamaz tavırlarına hemen sinirlenmiştim. Hatta korna bile çalarak zaten tek şerit olan otopark inişinde “biraz daha” hassas olmalarını istedim. Aracımı sonunda park ettim ve tam kapı girişinde öndeki araçtan inen iki kadınla karşılaştım; biri hamile (ve evet neredeyse 9 aylık hamile!) ve diğeri ise yaşlı annemiz bir ayağını sürüyerek ilerleyebiliyordu! Yani önümüzdeki araç belki hastaneden, belki kontrolden, belki üzüldükleri bir haber alarak bir yerden eve dönmekteydi ve sadece yorulmuş olabilirlerdi! Bense çoktan onlar için ne kadar saygısız, ne kadar “hassasiyetsiz” oldukları yargısına varmıştım bile!
İşte hayat öyle bizim düşündüğümüz gibi içini bilmeden, “fotoğraflardan”, gülen suratlardan gördüğümüz gibi değildir. Güzel makyajlar ile kapanamayacaklar, para ile üstü örtülemeyecekler ve aslında Instagram hesabında gördüğümüz, “ne kadar samimi olduğunu” burada sorgulamak gereği duymadığım (!) birçok şeyden çok daha derini vardır! Hayatımızda göründüğü gibi olanları ancak gerçekten baktığımızda anlayabiliriz!
İlginizi çekebilir: Dünya önümüze serilse ve tek bir seçim şansımız olsa, neyi seçerdik?