Karantinada fiziksel olarak aslında yalnızken, his olarak bir o kadar da kalabalık olduk; siz de fark ettiniz mi? İçinde bulunduğumuz süreçte online eğitimler, dersler, çalışmalar, meditasyonlar, konuşmalar derken sanırım hayatımda kendimi hiç yalnız hissetmediğim nadir dönemlerden birinin içindeyim. Ya da ilki mi acaba? Tüm dünya hep beraberiz gibi.
Muazzam bir alışveriş dönüyor gönülden; şehirlerarası, ülkeler arası, kıtalar arası. En tatlı yanı ise bu beklenmeyen ve aslında şok edici durumun; birbirimize destek olabilmek adına hepsinin beklentisiz ve karşılıksız ilerlemesi oldu. Karantinanın bu kısmını gözlemlemek ve yaşamak benim içimde çok şey dönüştürüyor, çok başka açılardan gözlemleyip hayatıma bambaşka, ferah pencereler açılıyor.
Masiva aracılığıyla Dijital Gelecekte İnsan Kalmak gibi teknoloji, bilim konularında birçok kitabı olan Mustafa Acungil ile buluştuk dün akşamüzeri online platformda. Konumuz Corona sırası ve sonrası dijital dünya idi.
Belki 10 senede gelinebilecek dijital dönüşümlere virüs sayesinde 3 haftada geldiğimizden; hayatımızın artık birçok anlamda eskisi gibi olmayacağından, bu yeni süreç 3 ay sürse bile artık bu şekilde yaşamaya alışkanlık kazanmış olacağımızdan, hibrit diye tarif ettiği, alabileceğimiz maksimum faydaya göre seçimli şekilde ilerleyeceğimiz yarı dijital, yarı fiziksel bir yaşam şekline evrileceğimizden detaylı bir şekilde ve örneklerle bahsetti. Bu sürece kendimizi ne kadar çabuk adapte edersek de o kadar esnek ve rahat bir şekilde yol alabileceğimizden konuştuk.
Kendi içinde bulunduğum durumdan ötürü benim dikkatimi çeken bir konu vardı tüm bunların yanı sıra: Seçimli tüketim. Peki ne demek bu seçimli tüketim? Gelin bugün bu konunun üzerinde beraber duralım.
Karantina sürecinde online eğitimler, meditasyonlar, sporlar, yogalar, konferanslar vb. derken ben 1 ay sonunda kendimi yorulmuş bulmaya başladım. Kendimi rahatlatmak için bir şeyler yaptığımı düşünürken oradan oraya koşturarak kendimi müthiş yorduğumu fark ettim. Ruhum için dalgalandığımı zannederken, zihnimin sarmallarında takılı kaldığımı anladım.
Zihindi bu; asla doymuyordu. Hiçbir şey yetmiyordu; ne yaparsam yapayım, ne kadar beslemeye çalışırsam çalışayım… Hep eksikmişim gibi hissettiriyordu bana; sanki hep geride kalıyordum yine ve bu sefer tüm dünya hep beraber el ele ilerlerken. Bu sebeple o meditasyon senin, bu konferans, şu eğitim benim koşup durdum bin bir online çalışmaların arasında. Bir tanesine katılmazsam kontrolümü kaybedecek gibi, bir tanesini kaçırırsam tüm yararlı bilgilerden mahrum kalacakmışım gibi hissediyordum. Anlayacağınız biraz yavaşlamak ve durmak için doğa tarafından yüzümüze çarpılan sürede ben aksine daha da yoğunlaşıp hızlandım. Hiçbir şeye yetişemez, yetemez oldum. Ne enteresan his silsilesi.
Tam bunları yeni yeni fark etmeye başlayıp o yönde yol almaya başlamıştım ki dün Acungil, tam da bu mevzunun üzerine bastı. “Artık seçimli tüketim yapmamız gereken bir dönem” dedi. Eskiden kıtlık vardı, evet ama artık dünyanın bolluğu içerisinde yaşadığımız bir dönemdeyiz. Artık her şeyden çok fazla olduğu için ve çok fazla tükettiğimiz için hastalanıyoruz bu sefer de geçmişin aksine. Eskiden açlıktan ölürken insanlık, şimdi kabına alabileceğinden çok daha fazlasını alıp tükettiği için, yani çok fazla yediği için hastalanmaya ve ölmeye başlamıştı. Günümüzde obezite veya şeker hastalığı oranı hiç küçümsenecek yüzdelerde değil maalesef dünyada.
Son zamanlarda yemek bolluğu gibi bir başka bolluk içinde olduğumuz bir sürü havuzdan bir tanesi de bilgi havuzu. Artık o kadar çok bilgi içerisindeyiz ki! Bilgi bombardımanı dönemi yaşıyoruz sanki. Sağımızdan, solumuzdan nefes almamıza olanak tanımadan bilgi yağıyor. Ben özellikle karantina zamanı bu bilgi bombardımanının içerisinde kaybolanlardan oldum. Hangi bir yerinden tutacağımı şaşırıp bilgilerin altında büyüyeceğime küçülen oldum. Tam da bu noktada güzel bir tavsiye vermiş oldu Acungil bana, hepimize: “Her bilgiye atlamayacağız, bize anlamlı gelen, hikayemize uyum sağlayan bilgilere yöneleceğiz” dedi.
Işıklar yandı tabii bende. Bir ayımı almış olsa dahi anlamaya başlamıştım bu bilgi bombardımanı illüzyonunu, fakat tam bu sırada saygı duyduğum biri tarafından da bunu duymak zihnimi iyice rahatlattı. Artık dünyada her şeyden çok fazla var; çok fazla yemek, çok fazla bilgi ve biz kendimize göre hayatımız için akıllıca seçimler yapmak zorundayız! Nokta.
Bunları konuşurken bir şey daha gördüm. Binlerce yıldır kıtlık içinde yaşıyorduk. Her an hayati bir şey bitebilir ve ölebilirdik. Atalarımız bunu oldukça çok yaşamış ve bu bilgi DNA’larımıza işlenmişti. Kıtlık yoktu ama kıtlık bilinci halen bizimleydi. Bugün bile. Bu sebeptendir ki korkudan, hunharca dışarı markete koşan insanları hala görüyoruz. Bu sebeptendir yoğun açlık korkusuyla bilinçsizce marketlerde birbirleriyle kavga eden insanların virüs bulaşma ihtimalini tamamen unutması aslında…
Fakat uzunca bir süredir bu durum değişti aslında. Dünya değişirken artık geçmişte kalan bilinçlerimizi de yeniye/bolluğa dönüştürme zamanı. Sadece benim bu karantinada yaşadığım süreç gibi bir süreç yaşayabilir çoğumuz. Bunu da ben bolluğa adaptasyon süreci olarak yorumladım. Kıtlıktan bir anda bollukta bulunca kendisini insan; nereye saldıracağını şaşırabilir. Bu çok normal. Elbette ki zaman alacaktır biraz bolluğun içine yerleşme süreci, hatta bolluğu algılayabilme süreci.
Muhtemelen ben de bu sebepten bir ay boyunca ne yapacağımı şaşırıp eğitimden eğitime, çalışmadan çalışmaya koştum. İpimi salmışlar gibiydi.
Ama artık iyice anladım. Hikayeme uyumlanan, bana anlamlı gelen noktalara yöneleceğim sadece. İçgüdüleriyle hareket eden biriyim normalde. Kalbimi dinlemeye başlayacağım yeniden. Zihin yeterince hüküm sürdü üzerimde bence. Eğer bir çalışma gördüğümde içimden geliyorsa girip aslında o kadar da ihtiyacım olmadığını hissediyorsam duracağım. Böyle böyle de yolumu bulacağım.
Mesela 20 dakika sonra bir meditasyon varmış; ajandamdan bana göz kırpıyor. İçime bakıyorum; “Yok, hayır, bu sefer değil” diyor kalbim; ihtiyacın yok. Tamam o zaman diyorum ben de. Duracağım. Hiçbir şey yapmadan öylece duracağım. Çünkü en çok ihtiyacım olan aslında bu, biliyorum.
Nice kalpten ilerleyebildiğimiz anlara olsun. Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Bedeninizi dinliyor musunuz: Organlarınızı duyun, onlara iyi bakın