Dünya kendi planına göre işlerini yaparken sıra doğanını yarım kalmış meyvesine geliyor. İnsanın buradaki işlerindeyiz yine. Yaz geldi, beden doğanın çağrısına cevap veriyor, içsel motivasyon ve çekildiğimiz konular değişiyor. Detoks, fazla kilolar, dışsal bir özlem ile mevcut realitemizi oluşturuyor, değil mi? Ufak bir realite yolcuğuna çıkalım hep birlikte.
Realite diyoruz da, nedir bu realite? Öncelikle şu kafalardaki soruları yakalım. Bir şeyhimiz olsaydı üçüncü gözümüzden öper, şüphemizi oradan alır mıydı? Aynı küçükken annelerimizin kulağımızdaki suyu çekmeleri gibi? Anadolu’da dünya yürüyüşünü tamamlamış üstat Bedri Ruhselman’dan alacağız bilgiyi.
“Realite; her insanın, kendi hislerinin alaka kurduğu ve dolayısıyla kendisince inanılan “mevcudiyet”tir. Realite, insanlar için, “hislerinin alaka kurduğu mevcudiyete inanmaları” anlamına geldiğine göre ve hisler de daima değiştiğine göre, sabit bir realite yoktur. ”
İNK,Sy. 106
Realiteyi bu kadar kısa özetlemek tam manasını kapsama da, günlük dilimizde de sık sık yer bulduğu için konunun spiritüel özüne vurgu yapmak istedim. Çok özetle, etrafımızdaki mekan/zaman ve olay anı titreşimlerini algılama şeklimizdir. Dünyada kişi sayısı kadar realite vardır. Buradan da hemen bir yasa karşımıza çıkar “yargılamayacaksın.” Spiritüel yasalara girmeden yolumuza devam edelim. Şu andaki realitemizde neler var? Tatil moduna girdik mi, kendi içimizde hazır mıyız plajlara? Döngüye yeni bir fikir ekleyelim belki içsel niyetimiz varsa dönüşür. Şöyle bir şey olsun bu fikir, birliğin yolunu bulmak istiyorum. Haydi bu fikri açalım biraz.
Dünya okulundaki bilgilerin kaynağı Hermetik bilgiler olarak geçer ve üç kere yüce Hermes’in açtığı yoldan gidilir. Bilgi tek olduğu için bakıldığında yolda tektir, çünkü gören zaten aynı şeyi görecektir. Neyi görecektir? Karasal yayın aracılığıyla binlerce kişiye ulaşan ve duygusal olarak çokça özdeşleştiğimiz Yunus Emre dizini örnek alalım. Diyalog nasıl geçer? Yunus Emre ve Taptuk Emre arasında “Ben kör müyüm büsbütün? Ama körlük var mıdır gözlerimde? Vardır, pek az görürüm. Görür müyüm görürüm, peki açık mıdır gözlerim büsbütün? Değildir. Azdır ama görürüm. Hem görürüm hem görmez bir körüm.”
Sufi hikayelerinde buna benzer birçok olay var. Üstatlar neyi anlatıyor bize? İçsel bir terbiyeyi hissediyorsunuz değil mi? Burası bir illüzyon şehri, ben görürüm ama ne görürüm? Görmez gözlerim seni. Sonra Davud girer sahneye “Gözlerimi aç ki senin kutsallığını göreyim.” Şöyle bir akışla devam edelim Hermes’in yoluna. “Nasrettin Hoca bir gün yüzüğünü kaybetmiş… Aranıyor aranıyor yok! Çıkmış dışarı bir sokak lambasının etrafına bakınırken, yoldan geçen komşusu da ‘Hoca ne ararsın burada böyle?’ demiş ve Hoca da ‘Yüzüğü kaybettim, onu ararım’ demiş. Nerede kaybettin diye soran komşusuna az ileride gibi işaret etmiş Hoca. ‘Peki ya neden burada ararsın?’ demiş komşusu, Hoca da ‘Çünkü burada ışık var’ demiş.”
Aranacak şey ışıkta aranır. Görülecek şey de ışıkta görülür. Karanlığı ışıksızlık olarak ya da tersi bir şekilde vurgulamıyorum. Karanlığın içindeki ışık bambaşka bir konu. Popüler spiritüel bilgiler bize dönüşüm fikrini aşılamakta yetersiz kalabilir. Yoga bize verilmeden öncesinde hangi yol vardı dünya okulunda? Siddhartha’dan, Lao Tzu’dan önce? Kadim bilgilerin kökeni neresi? Bhagavad Gita’daki devasa sembolizmin altında bu bilgileri bulabiliriz belki?
Şimdi İsa gibi arayan bulsun ya da arayan bulur gibi konuşmaya gerek yok sanırım. Arayacağımız şey yarattığımız realite içindeki konfor, güzellik ve dışsallık değil de görünmeyendeki gerçek olabilir mi? Madem bu dünya yalan, buradaki öz karışmış başka şeylerle? İllüzyonun illüzyonundayız, neden bu kadar özdeşleşiyoruz beden fikriyle? Bir beden değilsin ki dostum… İnsan cevheri olarak bedeni hareket ettiriyorsun buradaki işleri için. Doğu’daki temel fikirlerden biri de budur. Doğunun dışını almış bizler de yine dönüp bedenden medet umuyoruz. Beden önemsizdir demek istemiyorum, lütfen böyle anlaşılmasın. Özdeşleşilmemesi gereken bir şey.
Üç kere yüce Hermes’in kökleri dünya okulunda derinlere gider. Araştırmak isteyen dostlar, bu konuda derinleşebilirler. Birçok bilgi karşılarına çıkacaktır. Teolojiden, teosofiye… Varlığınızın ihtiyaç duyduğu fikirler tam bu anın içinde. Bir günün içinde. Uzun bir günün içinde. Yaşadığımız hayatları entegre etmek, mutluluk denen bağın hissedilmesi ve artık zihnin daha az çalışması, daha az yargının çıkması ve oktavı/fikri hareket ettirme haline yavaş yavaş gelmek, bunları dışsal gözleyelim. Yaşadığımız toprakların dişil bilgisini açalım. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir alan keşfedildi ve üzerinde çalışılıyor. “Göbekli Tepe” 12 bin yıl önce birileri kutsal geometriyi ve bilgiyi alıp bir çeşit iletişim dua alanı inşa etmişler.
Kaybettiğimizi sandığımız şeyleri ışıkta arayalım dostlar. Ayrıldık, düştük buralara, aşağıların aşağısına dediğimiz ayrılık duygusunu ışıkta arayın ki ayrılık diye bir şey olmadığını görün. Şöyle bitirelim akışları;
“Yemin olsun, kuşluk vaktine; Kararıp sakinleştiğinde geceye ki; Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. “
Duha 1-3
İlginizi çekebilir: Gerçeği aramak: Dördüncü yola giriş