Bu aralar etrafta nereye kulak kabartsanız duyacağınız, adeta dillere pelesenk olmuş bir feryat var: “Doğru insanı arıyorum!” İnsanları ilişkiden ilişkiye gezdiren, özellikle kadın erkek ilişkilerinde rekabet ortamını iyiden iyiye çirkinleştiren bir arayış bu… Eğer karşınızdaki istediğiniz gibi olmayı kabullenmez veya o kişiye dönüşmezse ne yazık ki eleniyor… Siz de kendinizi “Ah bu da doğru kişi değilmiş!” derken buluyorsunuz ve aslında sadece kendinizi kandırıyorsunuz. Çünkü “Problem bende değil, başkalarında” demek, problemin çözümün de başkalarında olduğuna kendinizi inandırmak demektir.
Kriterler, ağır şartlar ve puanlar üzerine kurulu ilişkiler
Aklınızda nasıl bir insanla beraber olmak istediğinize dair bir sürü düşünce vardır. Bunun adının illa sevgili olmasına da gerek yok. Hayatınıza herhangi birini dahil etmeye karar verdiğiniz veya böyle bir durumun içine girdiğiniz az düşünmeye başlıyorsunuz. Kafanızda kendiniz için “doğru” olarak belirlediğiniz tüm değer yargılarınız, bir anda karşınızdaki kişide aradığınız kriterler haline geliyor.
Yıllar geçtikçe, tecrübelediğiniz dostluk ve ilişkilerin sayısı arttıkça, kafanızdaki doğru insanı sürekli revize edersiniz. Hayatınıza giren insanların sayısı arttıkça doğru kişiyi bulmaya olan hevesiniz (bana kalırsa bu sadece hırs) aynı oranda artar. Her dünyanıza dahil olan yeni kişiyi kafanızda yaratığınız o kalıbına oturtmaya çalışırsınız. Ne kadar oturtmaya çalışsanız da kalıba bir türlü sığmaz. Bu durum da öfkeye sebep olur. Bazen kendinize kızarsınız “Ben nerede yanlış yapıyorum, neden olmuyor?” diye. Fakat çoğunlukla diğer insanlara kızarsınız. Sizin için doğru olanın onlar için de doğru olduğuna eminsinizdir çünkü. Neden sizin istediğiniz gibi olmuyorlardır o halde? Sizin doğrularınız, karşınızdakinin verebileceği en iyi kararlar, olabileceği en iyi insan veya sahip olabileceği en güzel erdemler olmayabilir…
Kadının ve erkeğin doğruluğunu puanlarımız, kriterlerimiz belirler. Erkeğin işi iyi değilse azmi yok demektir; sınıfta kalır. Çok fazla parası yoksa başarısızdır, barajı geçemez. Kadın şişmansa zaten direkt elenir. Bakımlı görünmüyorsa kendini salmıştır, hayır gelmez… Hadi bu engelleri bir şekilde geçtik diyelim… Bir şekilde buluşmayı becerdik. Bu sefer de yeni bir liste ortaya çıkar… Buluşmada kimse kendisi ile ilgili her şeyi anlatmak istemez, dürüst değildir. Yöneltilen sorular hep o insan olup olmadığınız ile ilgilidir. En ufak hareketiniz bile karşınızdakini şüpheye düşürebilir. Günün sonunda ise tebrikler o insan değilsiniz, sizinle ilgili tek bir yorum yapılır: “Yok, bu iş yürümez. Doğru insan sen değilsin.”
Bu noktada kabullenilmesi gereken iki büyük gerçek vardır. Birincisi her insan, hayatta yaşadığı ve tecrübe ettiği durumlarla şekillenmiş ve hamuru farklı yoğrulmuştur. Yani nasıl herkes aynı tarifi bile uygulasa farklı lezzetler ortaya çıkıyorsa, insan da tam olarak öyledir. İkincisi de ilişkilerin dinamikleri birbirinden çok farklıdır. Size göre x bir insan sizinle sağlıklı ve doğru bir ilişki kuramayacakken, y bir insanla hayatının aşkını yaşayabilir. Buradan çıkacak tek sonuç ise, ilişkideki başarısızlığın doğru insan olmakla değil, hayattaki görüşlerinizin, beklentilerinizin ve isteklerinizin uyuşmasıyla ilgisi olduğudur. Ee neye yaradı o zaman kriterler?
Aradığınız insan, olmayı arzuladığınız insan olabilir
Hepimizin kendimiz ile ilgili bilinçaltındaki inançlarımız var. Bu inançlara göre de erişmek istediğimiz bir kişilik var. İnsan, kendisi ile ilgili bilinçaltında hangi inançlara sahipse, bu inançların onaylanmasına ihtiyaç duyduğundan, “doğru kişinin özelliklerinin listesini” yapar. Yani o doğru insanda aradığınız tüm özellikler, günün birinde sahip olmayı arzuladığınız veya sahip olduğunuza inandığınız mükemmel özelliklerinizdir. Mesela sadık bir dost veya sevgili hayal ediyorsanız muhtemelen ya ilişkilerinizde sadık olan tarafsınızdır ya da bir kadına/erkeğe bağlanabilecek kadar sadık olmayı arzuluyorsunuzdur. Ya da o listede “beni çok seven birisi olsun” diye bir maddeniz var ise aslında bu maddeden kendinizi sevmediğiniz veya kendinizi sevmeye ihtiyacınız olduğu ortaya çıkar. Doğru insan için hazırlamış olduğumuz kriterlerin tamamı gerçekte kendimizde olmasını istediğimiz özelliklerin bir bütünüdür.
Burada asıl önemli olan çuvaldızı kendinize batırıp batıramadığınız. Kavgaların vazgeçilmez cümlesini kendinize sorun: “Sen kimsin ki?” deyiverin bir kere… Karşı tarafta aradığınız özellikler sizde var mı? Siz sadık mısınız? Hiç aldatmadınız yani, öyle mi? İyi bir kariyeriniz var mı? Maddi gücünüz ne durumda? Peki ya kilonuz? Sahiden hiç yalan söylemiyor musunuz? Kendinizde olmayan bir şeyi başkasında aramak kulağa nasıl geliyor? Yaşamadığınız bir hayatı, başkasından beklemek ne kadar mantıklı? O halde soruyu yineleyeyim: Ee neye yaradı kriterler?
Neyi neden istediğinizi bilmeye gayret edin. Bir ilişkide iyi maddi imkanlara sahip bir sevgili sizin için neden bir kriter? Sevgilinizin kültürlü, donanımlı, iyi eğitim almış bir kimse olması, yarışma programına katılmayacak, özel ders vermeyecekse neden bu kadar önemli ilişkiniz için? Donanımlı bir kadın/erkek sizin için ilişkide neyin garantisi? Kriterlerinize gerçekten siz mi karar veriyorsunuz, yoksa toplumun dayattığı kriterlere maruz kalarak “farkındalıktan yoksun” bir arayış içinde misiniz? Burada önemli olan kendinizi iyi tanıyabilmek ve ne istediğinize karar verebilmek. Eğer bunlara karar veremiyorsanız toplumun size dayattığı kalıplara mahkumsunuz demektir. Daha kötüsü çevrenizdeki insanları doğru kadın-doğru erkek diye açıkça yargılıyor, sınıflandırıyor, üstüne üstlük bunu yapmak hakkınızmış gibi davranabiliyorsunuz…
Kendimizden olanın “iyi” olduğunu düşündüğümüz sürece, cinsellik, din, etnik köken, ahlak, vicdan, iyilik-kötülük gibi daha birçok konuyu da tabu haline getiriyoruz. İlişkilerimizin başarısızlığının sebebi önüne koyduğumuz tabularımız oluyor. Günün sonunda bir ilişkiden istediğimiz tek şey anlaşılabilmek ya da sevilmek iken durumu inanılmaz zor bir sınav haline getiriyoruz. Hem kendimiz hem karşımızdaki için… Sadece aynı dinden, aynı etnik kökenden olana ya da ailesi ailemize, kültürü kültürümüze uyan birine hayatımıza dahil olma şerefini bahşediyoruz. Bu ne kadar doğru?
Öte taraftan her o kalıba uymayan kişi aslında bizim kendi yolumuzda nefsimizi, benliğimizi törpüleyen, yeni bir şekil veren, bakış açımızı değiştiren kişi olmakta. Aslında ilişkilere sadece bu açıdan bakabilirseniz, hiç bir ilişkinizi pişmanlık olarak hatırlamayacaksınız. Ya da insanları doğru veya yanlış kişilikler olarak değil, hayatınıza kattıkları değerler üzerinden değerlendirebileceksiniz. Bu değerleri salt tecrübe olarak görebilmek, sizi büyük ve cevapsız kalmış bu arayıştan kurtaracaktır. Unutmayın ki birileri de şu an bir yerlerde sizi yaptığı listesiyle karşılaştırıyor. Doğru insan olamayıp elenmiş olabilirsiniz bile şu anda…
Sahip olmadığınız her kriter için bir açıklamanız vardı değil mi? Evet! Herkesin var. Fakat kendi değerlerinizin ve kriterlerinizin bir başkasınınkilere uymak zorunda olmadığını unutmayın. Bu uyumsuzluk için, kimseye hesap vermenize veya kendinizi değiştirmenize gerek olmadığını da…
İlginizi çekebilir: Modern çağın hastalığı: Hayatın anlamını sorgulama sorunsalı