X

Herkes için varsın ama kendin için yoksun

Kişisel gelişim ve iletişim alanında uzun yıllar çalıştıkça etrafımdaki insanlara daha fazla yardım etmeye başladım. Ancak zaman zaman kendi kendime, “Peki ya bana kim yardım edecek?” diye sormadan edemiyordum. Sürekli olarak başkalarına yardım eden biri olarak benim de elbette yardıma ihtiyacım vardı. Gölgelerimi fark edip onlarla yüzleşmeye çalışırken yalnızca kendi gücümle ilerleyemeyeceğim zamanlar da oluyordu, hala da oluyor elbette. “Kendi gölgelerimizle yüzleşmedikçe, dışarıdaki gölgeler bizi tüketmeye devam eder.” Evet, gölgelerle yüzleşmek, başkalarına yardımcı olmak kadar önemli. Fakat fark ettim ki başkalarına destek sunarken kendi içimde bu gölgeleri görmezden gelmeye başladım. Sürekli başkalarının hayatına ışık tutarken kendi karanlığımda kayboluyordum.

Hep başkaları için oradayım

Herkesin sorunlarını dinliyor, onlara rehberlik ediyor, empati yapıyordum. Hep başkaları için vardım ama kendim için yoktum. Bazen, başkalarının yüklerini taşırken kendi omuzlarımın ne kadar ağırlaştığını fark etmiyordum bile. Bunu fark ettiğimde kendime sormam gerekti: “Kendim için ne yapıyorum?” Yanıt ise çok netti. Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” kitabında söylediği gibi, “Kendi yaşamında yer açmayan bir kadın, başkalarının hayatında da yer açamaz.” Fakat bu farkındalık her zaman yeterli olmuyordu. Kendi ihtiyaçlarını sürekli erteliyor olmak, bir noktada içsel bir boşluk yaratıyordu.

Kendimden fedakarlık yapmanın, başkalarına daha fazla yardım edebilmek anlamına geldiğini düşündüm uzun süre. Ne de olsa birine yardım etmek, onu desteklemek ve iyileşmesine katkı sağlamak mesleğimin en önemli kısmıydı. Ancak zamanla fark ettim ki, kendimi ihmal etmek bu sürecin bedelini ağırlaştırıyordu. İçimde biriken bu boşluk, yorgunluk ve duygusal tükenmişlik hislerini görmezden gelmek sadece geçici bir rahatlama sağladı. Oysa ki kendim için de bir şeyler yapmam gerektiğini kabul etmek bir zorunluluk haline geldi. Tüm bu farkındalık anları, bana ünlü kişisel gelişim yazarı Louise Hay’in “Düşünce Gücüyle Tedavi” kitabındaki sözlerini hatırlattı: “Kendinize sevgi göstermeyi öğrendiğinizde, başkalarına gerçek anlamda sevgi sunabilirsiniz.” Kendini sevmek, başkalarına verilen sevgiyi derinleştirir. Ama bu sevgiyi önce kendi içimde bulmam gerektiğini anlamak zaman aldı.

Kendini yardım almaya açma süreci

Gölgelerle yüzleşmek, her zaman kolay bir süreç değil. Her farkındalık anı, derin bir içsel çalışma gerektiriyordu. Kendi gölgelerimi analiz etmek için bir şeyler yapmaya çalışırken, başkalarına verdiğim desteğin aynısını kendime sağlamadığımı fark ediyordum. İçsel dünyamda eksik kalan bu boşluğu doldurmanın en iyi yolu ise, bazen yardım istemekti.

Yardım istemek, özellikle sürekli yardım eden biri için oldukça zor bir adım olabilir. Psikoloji ve iletişim alanında çalışan kişiler genellikle kendilerinden beklenen mükemmellik algısı ile yaşarlar. Oysa ki, hepimiz insanız ve hepimizin desteğe ihtiyacı vardır. Psikiyatrist Alice Miller, insanların kendi içsel çocuklarıyla temas kurmadan tam anlamıyla iyileşemeyeceklerini savunur. Kendi içsel çocuğuma kulak verdiğimde o da bana yardım çağrısında bulunuyordu. Bu yüzden, gölgelerimle baş edebilmek ve kendi yolculuğumda ilerleyebilmek için yardıma ihtiyaç duyduğumu kabul etmek zorundaydım.

Kendi ihtiyaçlarımı göz ardı etmeden nasıl denge kurabilirdim? Bu sorunun cevabı, zaman zaman durup kendimi dinlemek ve gerçekten neye ihtiyacım olduğunu fark etmekti. Kendi içime dönmek, yalnızca fiziksel dinlenmeyle değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel şarjla mümkün olabilirdi. Meditasyonlar, yoga, sessizlik zamanları, bu süreçte bana en çok yardımcı olan araçlar arasında oldu. Ancak en önemlisi, bazen başkalarına yardım etmemeyi, onların sorumluluğunu bir süreliğine kenara bırakmayı öğrenmekti. Freud’un sözleriyle, “Kendine yardım etmeden başkalarına yardım edemezsin.” Bu basit ama derin cümle, profesyonel yaşamımda rehberim haline gelmeye başladı. Yardım eden rolünde olmak, çoğu zaman fedakarlık gerektirir ancak bu fedakarlığın bir sınırı olmalı. Kendi sınırlarımı yeniden belirlemem gerektiğini fark ettiğimde bu alanı doldurabilmek için harekete geçmem gerektiğini anlıyorum.

Kendini ön plana almak neden zor?

Kendi ihtiyaçlarımı ön plana almak neden bu kadar zor geliyor, diye düşündüm. Belki de bu, toplumun bize yüklediği beklentilerden kaynaklanıyordu. Sürekli olarak başkalarını düşünmemiz, fedakarlığın yüceltilmesi, bireysel ihtiyaçların göz ardı edilmesine neden oluyordu. Fakat, Paulo Coelho’nun “Simyacı” kitabında yazdığı gibi, “Hayatın en büyük derslerinden biri, önce kendini bulmak için yolculuğa çıkmaktır.” Kendi ihtiyaçlarımızı anlamak ve onlara zaman ayırmak da bu yolculuğun önemli bir parçası. Kendime bu soruyu sormak kolay olmadı: “Ben neredeyim? Ne istiyorum? Ne zaman sadece kendim için bir şeyler yapıyorum?” Uzun zamandır bu soruları sormaktan kaçtığımı fark ettim. Çünkü başkalarına yardım etmek daha kolay görünüyordu. Kendimle yüzleşmek, derinlerdeki ihtiyaçlarımı keşfetmek ise daha zorlayıcıydı.

Zamanla, başkalarına yardım ederken kendime de destek vermenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Kendimi geri plana atarak başkalarına daha fazla hizmet edemeyeceğimi görmek, büyük bir farkındalık anıydı. Kendi ruhsal ve duygusal sağlığıma önem vermek, yalnızca benim için değil, aynı zamanda başkaları için de daha iyi bir yardımcı olmamı sağladı. Kitaplardan öğrendiğim en önemli derslerden biri de bu: Kendimize verdiğimiz destek, başkalarına verdiğimiz desteğin temelidir. “Yavaşla” kitabında Carl Honoré şöyle der: “Kendine zaman ayırmak, sadece bir lüks değil, bir gerekliliktir.” Bu sözü aklımda tuttum ve kendime daha fazla zaman ayırmaya başladım.

Kendime geri dönmek

Başkalarına yardım ederken kendimi kaybettiğim günlerin ardından, artık geri dönme vakti geldi. Bu dönüş, yalnızca dışarıdaki dünyadan içeriye doğru bir yolculuk değil, aynı zamanda kendime şefkat göstermeyi öğrenme süreciydi. Şefkatin sadece başkalarına yönelik olmadığını, kendime de gösterebileceğimi fark ettim. Kendime yardım etmenin, başkalarına daha iyi yardım etmenin tek yolu olduğunu anladım. “Anın içinde olmak, kendine şefkat göstermekle başlar.” Bu, benim de hayatımda yer açmam gereken bir gerçekti.

Herkese yardım eden ama kendine yardım edemeyen birine dönüşmek, aslında kaçınılmaz bir sonuç değil. Bunun farkına varmak, ilk adımı atmak için yeterli olabilir. Kendi farkındalık yolculuğumda öğrendiğim en büyük derslerden biri, yardım etmeye ara vermenin de yardım etmek kadar önemli olduğu. Çünkü bazen, başkalarına daha fazla katkı sağlayabilmek için önce kendi boşluklarımızı doldurmamız gerekir.

İlginizi çekebilir: Neden 90’ları bu kadar özlüyoruz?Neden 90’

Aslı Yirsutimur: Merhaba ben Aslı! 1988’de İstanbul’da doğdum. Lisans hayatımı Ankara ve Almanya’da tamamladım. Ankara Üniversitesi Sosyal Antropoloji ve İletişim çift anadal mezunuyum. Almanya’da Avrupa Etnolojisi okudum. Daha sonra Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Gazetecilik alanında yüksek lisans derslerimi tamamladım. Şu anda Marmara Üniversitesi Kişilerarası İletişim Bölümü’nde yüksek lisans tezimi yazıyor ve eril dişil arketipler üstüne araştırmalar yapıyorum. Üniversitede aldığım kuramsal alt yapı ve iletişim tekniklerini çeşitli sitelerde yazarak pekiştirmeye ve fikirlerimi herkesle paylaşmaya başladım. Bir yandan içerik üretirken bir yandan da öğretmenlik yaptım. Öğrencilerime daha faydalı nasıl olabilirim ve kariyerimde nasıl fark yaratabilirim diye düşünürken yolum koçluk ve psikoloji eğitimleri ile kesişti. 2011’den beri psikoloji eğitimleri ve iletişim bilgimi referans alarak yol arkadaşlığı yaptığım koçluk sistemimle yetişkinlerin ve öğrencilerin hayatına dokunurken kurumsal alanda da danışmanlık veriyorum. Kurumsal/bireysel eğitimler ve düzenlediğim atölyelerle de evrendeki iyi yaşam çemberinde yeni nesil rehber olma görevime devam etmekteyim. Çeşitli site, e-dergilerde ve kendi sosyal medya hesabımda içerik üretip yazmaya devam ediyorum. Aynı zamanda freelance editörlük yapıyorum. Tanıştığımıza çok memnun oldum!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale