Bulunduğunuz bir durumdan memnun değilsiniz; mesela işinizden ya da yaşadığınız şehirden veya evinizden. Hatta o kadar memnun değilsiniz ki; orada kaldığınız her gün bir kader mahkumu gibi hissediyorsunuz. Bu yüzden çıkış yollarına gözünüzün ucuyla bakıyorsunuz. Çok iyi bir şirkette bir iş fırsatı görüyorsunuz. Hem şimdiki maaşınızdan daha fazla maaş vaat ediyor ve hem de senede beş hafta tatil. Hemen yüzünüzde bir tebessümle yeni işinizin hayatınızı değiştireceğine dair hayaller kurmaya başlıyorsunuz. Başvurunuzu yolluyorsunuz ve beklerken hem çok stres oluyorsunuz hem de şimdiki işinize, hayatınıza gereken dikkati vermiyorsunuz. Bu iş olursa süper, ama olmazsa hayalleriniz çöpe gidecek. Mutsuz masanızda oturmaya devam edip her şeyi daha da az seveceksiniz.
Hayallerinizin güzelliği gerçekleri olduğundan çirkin gösteriyor
Heyecanlı olmak ve hayal kurmak güzel, ama duruma böyle yaklaşmak tehlikeli ve zararlı. Nedenini açıklayayım: Birincisi, bu olabilecek pozisyonun üzerine ne kadar hayal kurup beklentiye girerseniz, cevap beklerken bir o kadar acı çekersiniz. Hayalleriniz o kadar güzel ki, gerçeklerinizi olduğundan çirkin gösteriyor. Hadi beklentiyi bir kenara bırakalım, düşünün ki negatif cevap aldınız; ‘Bir daha karşıma böyle bir şey asla çıkamayacak, kaldım bu işe’ diye düşünmeye başlayıp çok daha fazla üzüleceksiniz. Halbuki şunu kendimize hatırlatmamız lazım ki; bir işiniz var ve bu iş bizi şimdi etmese de bir noktada mutlu etti, bu işten kazandığımız deneyim sayesinde başka işlere bakabilme fırsatımız oldu. Kendinize şunu inandırmalısınız ki; durumunuz kötü olduğundan değil, durumunuzun daha iyi olabileceği farklı bir iş istiyorsunuz. Hayat standardınızı daha da iyi yapabilmek, daha yeni şeyler öğrenmek, daha size uygun bir iş ortamı arayışında olduğunuz için iş bakıyorsunuz. Böyle düşündüğümüz zaman beklentiler ve gerçekler bize zarar vermek yerine, yol gösterir.
Eğer bu kafa yapısıyla yaklaşabilirseniz duruma, bir başka ve çok önemli bir yararı daha var: O da karşınıza çıkan fırsatları daha az heyecanlanarak, daha aklınız yerinde değerlendirebilecek olmanız. Mülakata gittiğinizde, eğer bütün mutluluğunuz bu görüşmeye bağlıymış gibi düşünürseniz o zaman istediğiniz gibi konuşamamak, her lafın ağzınızdan aman iş kaçmasın diye hızlı hızlı dökülmesi çok muhtemel. Halbuki eğer bu durumu iyi ve kendinizi geliştirmeniz için gereken bir fırsat gibi düşünürseniz, sakince, kafanız başkasına ait değil de size ait gibi konuşabilirsiniz.
Size yazıyormuş gibi yazıyorum; ama bilin ki bunları kendime de yazıyorum. En çok yaptığım şeylerden biri problemlerimin çözümünü tek bir yerde bulup her şeyimi ona adamak. Ama bu şekilde adamam yararlı bir yöntem değil. Hem kendimi yoruyorum, çünkü her şeyimi veriyorum, hem de bu sırada etrafımda çıkan başka olasılıkları görmüyorum. Her olasılığa açık davransam, bu olur veya olmaz, belki de başka bir şey olur diye devam edebilsem her şey ne kadar daha kolay olacak. O zaman fırsatların üzerine bütün hislerimle atlamayacağım.
İlgili yazı: Zorlukları fırsata çevirmenin yolları
Karşınızdaki insanı hayatınızda aradığınız her şeyin cevabı olarak görmeyin
Bu sadece iş için de geçerli değil, romantik ilişki olsun, arkadaşlık olsun, yetenek olsun, bir tatil fırsatı olsun kısaca her şey için geçerli. Başınıza gelmiştir emimin; beğendiğiniz biri var ve hep onu düşünüyorsunuz. Ortak arkadaşlarınızın doğumgünlerine koşarak gidiyorsunuz ve gözleriniz onu arıyor, gelmezse yıkılıyorsunuz. Kafanızın içinde p kadar düşünmüşsünüz ki onu, gerçek hayatta nasıl yaklaşacağınızdan tam emin olamıyorsunuz. Size her dediği şeyde ‘Evet bu insan benim hayallerimin insanı, o da beni severse dünyalar benim olacak’ diye düşünüyorsunuz. Ama aslında onunla ilgili pek de bir şey bilmiyorsunuz. Çoğu zaman bu aşık olmak değil, karşımızdaki insanı, hayatımızda çözüm aradığımız şeylerin cevabı gibi görmek ve bunu yaparak hem kendimize, hem de bu insanın her şeyin çözümü olmasa da belki iyi bir arkadaşımız, belki birkaç kere sohbet edip, bize uygun olmadığını anlayıp gülerek hatırlayacağımız bir insan olma ihtimallerini silip atıyoruz.
Zen Master Thich Nhat Hanh’ın kitabı ‘How To Love’ yani ‘Nasıl Sevmeli?’ bunu şöyle anlatıyor: “Çoğu zaman birisine aşık olduğumuzu düşündüğümüzde aslında onları gerçekten sevdiğimiz ve anladığımız için değil, kendi derdimiz ve ızdırabımızından dikkatimizi uzaklaştırmak için bunu yaparız. Ancak kendimizi sevmeyi ve anlamayı öğrendiğimiz zaman, başkasını gerçekten sevebilir ve anlayabiliriz.”
Ancak hayatımızı ve kendimizi anladığımız zaman karşımıza çıkan fırsatları gerçekten anlayabilir ve sevmeye başlayabiliriz. O zaman önce elimizdekileri, neyi değiştirmek istediğimizi, neyden memnun olmadığımızı anlamaya yönelmeliyiz. Sonra da bu değişiklikler için uygun olabilecek fırsatları değerlendirmeliyiz. Daha çok uğraş gerektiriyor evet, ama emin olun değecek. Yaptığınız şeyleri anlayarak yaptığınızda ancak hayatınıza gerçekten bir şey katıp, istek ve panikten öte anlamlı bir hale gelebilirler.