Bu yıl hayatımda hiç görmediğim kadar yağmur ve fırtınaya şahit oldum. Bodrum’un yerlileri bile bu kadar yağışlı bir kış geçirmediklerini söylüyorlar. İstanbul’daki yaşamımda hiç yaşamadığım şeyler deneyimliyorum; mesela evin bir duvarı küfleniyor, bir yerlerden sürekli su giriyor, yıkadığım çamaşırlar kurumuyor veya park yeri seçerken sel olursa güvende olacağım yerler arıyorum. Belki ufak şeyler bunlar, bununla birlikte benim için yeni. Yeni olan her şeyi normalleştirirken insanın adaptasyon yeteneğine tekrar hayran oluyorum.
Benim dünyamda işler böyleyken dışarıya çıktığımda bambaşka bir tablo var. Toprak suya doymuş, her yerde yoncalar ve diz boyunu geçen yemyeşil çayırlar var. Domuzların oynadıkları belli çamur havuzları görüyorum yürüyüş yaparken, sokaktaki köpekler yağmurda birikmiş suları içiyorlar. Doğanın adaptasyon yeteneği sınırsız, hatta adapte olmaktan çok kabullenmeyi çağrıştırıyor bana. “Her şey tam da olması gerektiği gibi”yi, hata veya yanlış diye bir kavramın olmadığını, olana sadece şahitlik ederek tarafsızlığı öğretiyor.
Geçenlerde fırtınalı ve gri bulutlarla kaplı günlerden sonra ilk kez güneş açtı. Sabah, güneşe uyandık ve sanırım herkes bu parlak ışıklara hasretti. Ben de köpeğim Mayıs’ı yürüyüşe çıkardım; bir önceki yürüyüşümüzü yaklaşık 10 saat önce yağmurluklarımızla yapmıştık, her adımımız ıslak ve yeşildi. İşte sabah çıktığımızda bir baktım o yeşilliklerin arası papatyalarla dolmuş, çayırları sarı kır çiçekleri basmış. Galiba tomurcuklar da o güneşi bekliyormuş.
İlk gördüğümde tabii çok sevindim, baharın ilk işaretiydi onlar. Sonra şaşkınlığa döndü duygum, 10 saat önce hiçbir papatya izi yokken nasıl bir hızla büyümüşlerdi? Demek hazır olduğunda değişim çok hızlı olabiliyordu. Ne zaman içimde bir soru dönmeye başlasa bir yerlerden yorumlayabileceğim cevaplar gelir, çoğumuz için bu his tanıdık olabilir. O gün de her şeyin bir zamanı olduğunu, zamanı geldiğinde kolayca çiçek açılabildiğini gördüm.
Belki uzundur içinde taşıdığın bir arzu vardır, nasıl gerçekleştireceğini bilemediğin. Ya da beklediğin doğru bir an, belki doğru biri vardır henüz karşılaşmadığın. Herkesin içinde ektiği tohumlar apayrı ve ona özel. Ve artık biliyorum ki yağmurların, hatta aşırı yağmurların grileştirdiği ayların ardından sadece 10 saat içinde hepsi çiçeklenebilir. Belki geç kalmış hissediyorsundur, belki öfkeyle karışık bir bıkkınlık vardır içinde, belki ötelediğin bir şeyden dolayı kendini suçlu hissediyorsundur. Kendini bir kenara koyup tarafsızca baksan, gerçekten demlenmiş mi hislerin, koşullar olgunlaşmış mı, zamanı gelmiş mi cidden?
Doğayla temasta olmak daha büyük bir düzeni gözlemleme şansı veriyor bize. İnsanlara ulvi mesajlar taşıma derdi olduğunu pek zannetmiyorum, o sadece olduğu gibi yaşıyor. Biz ise yorumluyoruz bu kendiliğindenliği, anlamlar çıkarıyoruz. Çünkü biz insanız, bazen karamsarlığa düşüp umutlarımızı kırabiliyor veya döngüleri unutabiliyoruz. İşte çevremizde doğayı gördüğümüz her anda (bu bir orman yürüyüşü, bir deniz tatili veya bir sokak kedisinin mayışıklığı olabilir) bizden büyük bir sistemin var olduğunu hatırlıyoruz. Çoğumuz bu yüzden evinde hissediyor doğayla bağlantı kurduğunda.
İşte bu çok yağışlı Bodrum kışında açan güneş ve onun getirdikleriyle farklı hisler yaşadım. Önce mutluluk, sonra şaşkınlığa evrilen duygum en son ümitli olmaya dönüştü. Yeni açan bir badem ağacı Şubat ayında baharın geleceğini müjdelediği, 10 saatte açan çiçekler ise hazır olduğunda ve diğer koşullarla hizalandığında hayatın ne kadar dengede ve kolay olduğunu gösterdiği için.
Belki sen de hayatının bir yerlerinde bir anda büyüyüp çiçeklenmişsindir, bu hissi hatırlıyor musun? Şimdilerde gündemin her ne ise üzerinde hissettiğin sorumluluğun birazını doğanın zamanlamasıyla paylaşabilir misin? Bir yerlerde, doğru zamanda açmayı bekleyen tüm filizlere selam olsun!
İlginizi çekebilir: Kendinize şefkatli olun: Hangi davranışı pratik ederseniz zihniniz ona alışır