Her şey geçici; sen sadece payına düşeni kabul et
Her şey geçici… Evet eminim bunu hepimiz biliyoruz ama yaşamın sert dalgalarıyla savaşmadan sörf yapma haline açık olmak da kolay olmuyor değil mi? Bazen benim de bunu öğrenmek istemiyorum diye isyan ettiğim zamanlar da olmuyor değil! O da benim insanlığım, onu da çok seviyorum ve biliyorum ki, orada bir yerlerde bu isyanın yanlış olduğunu anlatan günümüz sözde spiritüel öğretileri yüzünden sıkışmış ruhlar var. Bu yazı onlar için yazılmıştır. Biz öğrenmek istemesek de hayat, öğrenmemiz gerekeni öğretmek için elinden geleni yapıyor! Ve ironik olan; öğrenmemiz için yaptığı her şey dertlerimiz de mutluluklarımız da geçici… Her şey geçici…
Tüm film, insanlığımızı keşfetmek üzerine topladıklarımızla ilgili ve filmin sonu ise ne topladıysak onları bırakabilmek üzerine…
Yaşamın bize kastı yok! Başımıza gelen, yaşadığımız her şey bizim aklımızın idrak edemediği büyük bir resmin parçası… Resmi anlamaya çalıştığımızda zihnimizi besliyoruz, o kadar büyük ki idrak edemiyoruz. Ancak payımıza düşen adım adım yaşama istekliliği… Tek yapabildiğimiz bu!
Bu yüzden başımıza gelen olaylara neden sorusu sormak, acıyı ızdıraba dönüştürmeye neden oluyor. Neden Ayşe değil de ben? Acıyı doya doya yaşamak yerine üstü kapatılmaya çalışıldığında acı geçmeyecek bir hal alır. Sonra dünyanın bize karşı olduğu sanrısına kapılırız. Oysa algıladığımız neyse yaşam onu bize geri yansıtır.
Bu soru tüm algımızı değiştirir: Bu durum bana ne öğretmek istiyor?
Şimdi diyebilirsiniz neden öğrenmek zorundayım? Payına düşeni kabul etmediğin sürece, ağaçların meyvesini, bereketini alamıyorsun.
Tekrar edeyim: Yaşamın bize kastı yok, hem de orada ne yaşıyorsaan yaşa! Hepimizin kapladığı yer çok değerli. Hepimizin bu hayatta sınavları var ve bu sınavlar bir elin parmakları gibi asla birbirine benzemiyor. Kıyaslamaya başladığında sadece karanlığı güçlendiriyor ve hastalıklar yaratmaya başlıyorsun.
Son birkaç hafta ufak ama hayatımı etkileyen bazı sağlık sorunları yaşadım ve inanın bana bazı küçük anlarda geçecek gibi gelmedi. Oysa dürüst olmak gerekirse çok daha ciddi şeyler yaşamıştım. Ölüm gibi büyük bir şey ile karşı karşıya gelmiş ama şimdi ufacık olabilecek bir durumun karşısında yine aynı geçecek mi ki sorusu ile baş başa bile kalmıştım.
Oysa ben bunu öğrenmiştim değil mi?
Ne yaşarsam yaşayım, ne kadar bilirsem bileyim, her yeni başlayan anın içinde çırılçıplağım. Çünkü her deneyim geçici olduğu gibi tazecik ve bizim hiçbir fikrimiz yok ne olacak! Ve her deneyimin içinde geçiciliği yeniden ve yeniden öğreniyorum.
Her an yeni
Tam şu an yepyeni
Ve hiçbir fikrin yok!
Yaşamak, kuvvetli dalgaların kenarında kumdan kale yapmaya benziyor! Savaşmadan ama yeniden ve yeniden kumdan kale yapabilir misin?
Herkesin öğretisi kendi cebine göre belirleniyor.
Belki uzun bir yola doğru çıkıyorsun,
Belki duygusal olarak seni hırpalayan bir sürecin tam ortasındasın,
Belki korkuyorsun,
Belki yolunu kaybetmek üzeresin,
Belki yoruldun,
Belki terk edildin,
Belki terk ettin,
Belki suçluluk hissediyorsun,
Aldattın ya da aldatıldın,
Belki bir hastane koridorunda meraklı bir bekleyişin içindesin.
Sana bir haberim var: Bunları yaşayan ne ilk ne de son kişisin! Ve burası insanlığımızın geçiciliğini deneyimlediğimiz yerin kendisi..
Geçicilikten kaçma, onu doya doya yaşa!
Burası filmin baş karakterinin, kahramana dönüşüebileceği yerin yol ayrımı,
Boş ellerle geldik ve boş ellerle gideceğiz!
Ne bizimki?
Ne geçmedi ki?
Tüm mesele; avucunu sıkıştırmadan, zarafetle açık tutabilmek değil mi?
İlginizi çekebilir: Yeni yılda kendi hikayenin kahramanı olmaya hazır mısın?