Kendinden küçükleri kıskanmazsın, onlar senden küçüktürler, aranızda yaş farkı vardır, gıpta edersin, keşke dersin ama kıskanmazsın. “Senin yaşındayken…” dersin, geçer gidersin.
Kendinden büyükleri de kıskanmazsın, çünkü zamanın vardır, o yaşa geldiğinde sen de orada olabilirsin, bu yüzden emel edersin, geçip gidersin.
Ama yaşıtlarını kıskanırsın. Onlar yapmış sen yapmamışsındır. Belki önceliklerin farklıydı, ama yine de üzülürsün. Niye o yaptı da ben yapmadım dersin. Geçip gidemezsin…
Kıskançlık kötü bir duygu. Enerji tüketir. Yorar adamı. Kötü enerji üretir. Sevilmez bu duygu. Kimse orada olmak istemez.
Ancak bir de kıskandırmaya bakar mısınız? İnsanların anlattığı hikayelere bakar mısınız? Kişilerin tavırlarına, bilgi birikimlerini gösterme hevesine bakar mısınız? Giysilerine, arabalarına, saatlerine, takılarına bakar mısınız? Hangileri kıskandırma üstüne kurulu? Hepsi?
“Ben aslında kendim için giyiniyorum” diyenler niye evde öyle giyinmiyorlar ki? Hiç kullanmadıkları ve evin yüzde 40’ını teşkil eden misafir salonları niye? Niye şehrin içinde iki adımlık yol için koskoca cipler? Niye o pahalı takılar?
Bir düşünsenize yaptığımız hangi şeylerin altında aslen başkalarını kıskandırmak yatıyor?
24 saatlik bir kişisel analiz, sizi şok edebilir. Başkaları olmazsa hayatımız nasıl da değişirmiş… Meğersem onlar için yaşıyormuşuz. Amaç onlara güzel gözükmek, onların onayını kazanmak, onları kıskandırmak mıymış acaba?
Bir adama sormuşlar:
-Meşhur bir Victoria Secret modeli ile yatmak ister misin?
Elbette, çok isterim.
-Ama, bir şart var.
Ne isterseniz veririm.
-Şart öyle değil, kimseye söylememen icap ediyor.
Adam biraz düşündükten sonra cevabını vermiş:
Boşver o zaman.
Anlatıp, böbürlenip, heyecanlandırıp, kıskandıramayacaksan neye yarar ki?
Bir de şikayet var
Her çeşit şikayetin altında da aslında kıskandırma hissi yatıyor. Bir yemeği beğenmeyen kişi “aslında ben çok daha iyisini yedim” mesajını veriyor. “Sen anlamazsın, sen yemedin, ben yedim. Bu yemek senin için iyi olabilir ama sen bilmediğin için öyle düşünüyorsun, ben ise çok daha iyilerini bildiğim için şikayet etme hakkına sahibim. Kıskan beni” diyor. Her çeşit şikayetin altında “benim bilgim ve tecrübem daha fazla” mesajı yatar. Amaç seni küçük düşürmek, kıskandırmak…
Evren kıskanma konusunda çok hassastır.
Eğer kıskandırmaya kalkarsan seni affetmem der. Hemen anlar olup biteni. Ondan bir şey kaçmaz. Bunu her kültür kendi lisanında anlatır. Türkçede bunun ismi nazar.
Bir düşünün, nazar üstüne konuşulanlar, atasözleri ve deyimlerin hepsi bunu kanıtlar. Listelemeyeceğim, çok uzun…
Kıskandırmanın evrensel bir suç olduğunu kanun kitapları yazmaz. Hapse girmezsin, cezanı ancak evren verir. Şöyle veya böyle döner dolaşır bulur seni. Alçak gönüllü yaşam bu yüzdendir ki tüm etik (din) öğretilerinde ama temeldir.
Tam tersi de var: Kıskandırma yerine acındırma
Sağlık problemlerini ön plana çıkartanlar.
“İyi diyelim iyi olalım.” Demek ki iyi değilsin, olmayı bekliyorsun.
İşler kötü diyenler. Aman sakın ağzının suyu akmasın ki rekabet başlatmasın.
Doğada kıskandırmak yok.
Güzel gözükmenin hedefi sadece eş bulmak… Şikayet etmek de yok, acındırmak da yok. Bunların hepsi insan yapımı aşağılık his salatası. Arınabilene ne mutlu!
Alçak gönüllü olmak ruhumuzun özünde ama derinlere inmiş, üstü toz tutmuş.
Bugün toz almaya başlamak için güzel bir gün.
Özümüzü, alçak gönüllülüğü bulmanın keyfine…
İlginizi çekebilir: Bu bir sır değil: Beyninizi temiz düşüncelerle meşgul edin