Her gün şükretmek için bir neden var: Görmek için bakın
Bugün sizlerle birlikte aslında küçücük yaşlarımızdan itibaren duyduğumuz bir ifadeyi biraz farklı yorumlayalım istiyorum. Evet, ifademiz başlıkta da gördüğünüz üzere “yüzünden bin parça düşmek.” Ne demek yüzümüzden bin parçanın düşmesi? Çok üzülmek, yıkılmak, yerle bir olmak, umutlarını yitirmek, ayrılmak… Bazen terk etmek, bazen terk edilmek! Bazen ezilmek. Bazen bitivermek. Savaşacak gücü kalmamak. Tam anlamıyla savaşı kaybetmek!
Peki tüm bunları düşündüğümüzde yüzümüzden neden bin parçanın düştüğünü görmekteyiz? Neden yerle bir olmaktayız örneğin? Eğer bugün var olan işimizden istemeden de olsa çıkarıldıysak (ve işsiz kaldıysak) kötü günlerin bizi beklediğini düşünmek yerine, bizi bekleyen yeni bir kadere kucak açamaz mıyız?
Peki yüzümüzden bin parçanın düştüğü o bahar sabahında, herhangi bir hastane koridorunda veya odasında uyanmadığımız için şükretmeyi ve sağlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlamayı yeni bir çanta alamamak mı sağlıyor (da yüzümüzden bin parça düşüyor!)…
Peki yüzümüzden düşen o bin parçanın hesabının olmadığı (veya kaç gün bu halde dolaştığımızı hesap edemediğimiz!) o ruh halimiz, hayatımızda varlığına ne kadar teşekkür etsek az olan annemizin sesini duymak üzere bir telefon etmek yerine aklımızı ona karşı olan kırgınlıklarımızla doldurmaktan ve aslında kendi kendimize zarar veriyor olmaktan daha mı kıymetlidir?
Yüzümüzden düşen bin parçanın içimize içimize battığı o yeni ayrılıklarda hayata nasıl ve kimle ve ne surette devam edeceğimizi (ve hatta devam edip edemeyeceğimizi bile!) sorgulamak, hayata tek başımıza geldiğimiz gerçeğini unutup da saptığımız bu “çıkılmaz yoldan” dönebilmemiz ve dedikleri gibi ışığı, her şeyin içindeki büyük iyiliği, hayır olanı ve bizim için gerçekten olması gerekenin olmakta olduğunu kabul etmemizi ne kadar engelleyebilir?
Sırf bir başkası hayatımızda bulunmuyor diye hayatımızın bitecek olduğu gerçekte doğru mudur? Bizim bu durumumuzla, yüzümüzden düşen bin parça, aynı anda yaşam savaşı veren minicik bir kalbin çektiği acıları anlatan ağlayışlarına karşılaştırıldığında gerçekten surat asmaya değer midir?
Yüzümüzden düşen bin parça olduğunda, yani hayatımın bizim zannımızca çoktan bitmiş ve hatta tükenmiş olduğu bu anlarda, yaşamakta olduğumuz hayat gerçekten bu kadar kolay vazgeçebileceğimiz bir şey midir? Canımıza kıyacak, hayatımıza son verecek ve gerçekten yaşamaya geldiğimiz bu yolu yürümeden ve yürümeye bile şans vermeden gitmek gerçekten doğru mudur?
Bir ağacın yüzünden düşenin bin parça olduğunu hiç gördünüz mü? Bir yılanın mutsuz olduğunu? Bir tavşanın şikayet ettiğini? Bir su damlasının kara dönüştü diye rahatsız olduğunu? “Bir şeyleri kaybedeceğim” diye endişelendiklerini hiç gördünüz mü? Doğada bulunan herhangi bir canlının yüzünden düşenin bin parça olduğuna hiç şahit oldunuz mu?
İşte bu yüzden, bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, hayatınıza, varlığınıza ve güzelliğinize yeniden bakmanızı dilerim… Hayat her anıyla bizlere bahşedilmiş muhteşem mücevherler gibidir. Bugün belki memnun olmadığımız, üzüldüğümüz ve hatta sürekli yokluk, noksanlık anlayışı ile beslediğimiz bu durum, gerçekten ne kadar doğrudur?
Gelin bugün bir değişiklik yapalım, yüzümüzden düşen her parçayı bir kenara kaldıralım. Çünkü bu hayat surat asamayacağımız kadar muhteşem; öyle yüzümüzden düşen parçalarla geçiremeyeceğimiz kadar olağanüstü!
İlginizi çekebilir: Bakış açınızı değiştirin: Her şey, her daim ve her şekliyle “kolaydır”