Her alanda işlenen, üzerine çalışılan, kitaplar yazılan “öfke” nedir?

Nedir bu öfke? Mantık dışı davranışlara yol açarak bireylere ve topluma zarar veren yıkıcı bir güç mü yoksa hem bireyin hem de toplumun olumlu yönde değişimi için gerekli olan vazgeçilmez bir kaynak mı? Hangisidir öfke?

Hemen hemen tüm filozoflar öfke üzerine düşünmüş, onun doğasını ve nasıl kontrol altına alınabileceğini araştırmıştır. Aristoteles, öfkenin doğal bir insan duygusu olduğuna inanır, ancak aşırı ve kontrolsüz hale geldiğinde zarar verebileceğini ve ahlaki yozlaşmaya yol açabileceğini öne sürer.

Epiktetos, öfke duygusunda bir sorun olmadığını, kişinin öfkesini kullanış tarzında sorun çıkabildiğini söyler; kişi, öfkeye tepki vermeden önce yaşanan durum hakkında düşünmeli ve kendisine haksızlık yapıldıysa bile, öfkesini kontrol ederek tepki vermelidir.

Schopenhauer, öfkenin insanları aptalca davranmaya sevk ettiğini iddia eder. Ona göre, öfke hissetmek, insanların düşünce süreçlerini bozar ve bulanıklaştırır.

Nietzsche, kişinin kendisini dönüştürmesi ve özgürleştirmesi için öfkeye ihtiyaç duyduğunu dile getirir; bu duygunun toplumun adaletsizliklerine karşı gerekli bir tepki olarak kabul edilebileceğini savunur.

Foucault ise öfkenin toplumsal bir olgu olduğuna vurgu yapar ve öfkeyi bireysel bir duygu olarak ele almaktan ziyade, toplumsal yapıların ve güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ele alır. Onun bakış açısına göre, toplumda bazı kişilerin diğerlerinden daha fazla güce sahip olması, güç ilişkilerinin önemli olduğu bir ortam yaratır. Bu ortamda, güçlü olanlar belirli davranışları sergilerken, zayıf olanlar farklı davranışlar sergilerler. Öfke de bu güç ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Foucault’a göre, öfke ile başa çıkmak için yapılması gereken şey, güç ilişkilerinin altında yatan dinamikleri anlamaktır. Bu dinamikleri anlamak, insanların öfke duygusunu yönetmelerine yardımcı olabilir ve güçsüz olanların güçsüz olmaya devam etmesine neden olan yapıları ortadan kaldırmaya yardımcı olabilir.

Slavoj Zizek de öfke konusunu derinlemesine inceleyen filozoflardandır. Zizek’e göre öfke, bir tür öznel yıkım anıdır ve kişinin nesnel gerçekliği algılayışını değiştirir. İnsanların içinde bulundukları toplumsal koşullar ve siyasi durumlar da öfkeyi tetikleyebilir. Zizek, öfkenin toplumsal dinamikleri ve sistemin kusurları hakkında bize önemli şeyler söyler. Ona göre, öfke sadece bir duygu değildir, aynı zamanda toplumsal bir güçtür. Öfkenin nedeni genellikle bir adaletsizlik duygusudur ve bu nedenle toplumsal hareketlere yol açabilir. Öfke, dünya üzerindeki eşitsizliklere karşı bir tepki olarak ortaya çıkabilir. Zizek,  “The Courage of Hopelessness” adlı kitabında, öfkeyi bir fırsat olarak ele alır ve öfkenin mevcut düzeni sorgulama ve değiştirme gücüne sahip bir araç olduğunu öne sürer. Bu yüzden öfke doğru kullanılmalıdır. Onun çözüm değil de bir başlangıç olduğunu vurgular.

Felsefe alanından biraz öteye geçip edebi eserlere baktığımızda da öfke temasının yazarlar için büyük hazine değeri taşıdığını görürüz. Steinbeck’in “Gazap Üzümleri” romanına bir göz atsak; yazarın ‘öfkenin haklılığı ve haksızlığı’ konusunda derinlemesine bir analiz yapmaya çalıştığını anlarız. Romanın baş karakteri Tom Joad, ailesine ve topluma karşı duyduğu öfkeyi eyleme dönüştürür. Onun öfkesi, zor zamanlarda yaşayan insanların yaşadığı haksızlıklar ve adaletsizliklere verilen bir tepkidir.

Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanına geçsek orada da öfkenin ne zaman haklı olabileceği ve doğru yöne aktarılmayan öfkenin sonuçları hakkında düşündürücü bir analiz yapıldığını fark edebiliriz. Romanın kahramanı Raskolnikov, öfkesinin haklı olduğunu düşünerek bir cinayet işler ve ardından vicdan azabı ile mücadele etmek zorunda kalır. Bu hikaye, öfkenin sınırlandırılması gerektiği ve kontrolsüzce ortaya çıktığında tehlikeli sonuçlar doğurabileceği konusunda bize önemli bir ders verir.

Türk edebiyatında da öfke konusu oldukça yoğun bir şekilde işlenir. Sabahattin Ali’nin en ünlü romanlarından biri olan “Kuyucaklı Yusuf”ta, romanın ana karakteri olan Yusuf’un öfkesi de adalet arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak, kontrolsüzce ortaya çıkan bu öfke Yusuf’u ağır bedeller ödemek zorunda bırakır. 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı romanındaki ana kahramanımız Hayri İrdal, kendisine yapılan haksızlıklar karşısında öfkesini kontrol edememektedir. Gittikçe artan öfkesi yavaş yavaş çevresini de etkiler. Tanpınar bu romanında diğer yazarlardan farklı bir yol izler ve  romanın ilerleyen bölümlerinde Hayri’nin öfkesi üzerine düşünmesi ve bu duyguyla nasıl başa çıkacağını öğrenmesi üzerine de yazar. Hayri, öfkesini kontrol etmenin yollarını bulmak için düşünür, okur, yazar ve de en önemlisi öfkesinin kontrol edilebilir olduğunu kavrar. Tanpınar’ın romanı, öfkenin kontrol edilebilir olduğunu ve insanların bu duygularını yönetebileceklerini göstermeye çalışır. Hayri’nin öfke konusundaki mücadelesi, romanın okuyucularına, öfkenin zararlı sonuçlarını önlemenin yollarını arama konusunda ilham verir.

Her alanda işlenen, üzerine çalışmalar yapılan, kitaplar yazılan bu “öfke” nedir?

Nörobilimciler, öfkenin beyindeki yapılar arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıktığını ortaya koymuştur. Amigdala, beynin duygusal uyaranlara yanıt veren bölgesidir ve çevremizdeki potansiyel tehditleri değerlendirip öfke duygusunun oluşmasına neden olan uyarılar yaratır. Hipotalamus da öfke tepkisi verdiğimiz her olayda artan kalp atışı ,kan basıncı, solunum hızı ve terleme gibi fizyolojik yanıtlarımızı oluşturan otonom sinir sistemi aktivitesini kontrol eder. Ön beyin korteksi bu etkileşimler içinde belki de en önemli görevi görür ve öfke durumlarında düşünme ve davranışlarımızı kontrol etme yeteneğimizi etkileyen bir rol oynar.

Nörobilimdeki araştırmalar, öfkenin beynimizdeki bu yapılar arasındaki karmaşık etkileşimler sonucu ortaya çıkan bir duygu durumu olduğunu ve aslında sağlıklı işleyen bir bedende bu duygunun kontrol edilebileceğini göstermektedir.

Psikolojide ise öfke bir savunma mekanizması olarak değerlendirilir ve temelde kişinin kendisini bir tehlikeye karşı korumak amacıyla bu duyguyu yaşadığı söylenir. Öfke yönetimi, öfke ifade tarzları, öfke kontrol teknikleri ve öfkenin etkileri gibi konular psikolojinin en temel çalışma alanlarındandır. Öfke, kişinin genel sağlığı, ilişkileri ve yaşam kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğundan psikolojik terapi ve diğer tedavi yöntemleri ile yönetilmesi gereken bir duygu durumu olarak kabul edilir.

Sosyolojik olarak bakıldığında ise öfke genellikle bireysel davranışların ve toplumsal dinamiklerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu duygu, bir bireyin ya da toplumun karşılaştığı haksızlıklara, eşitsizliklere, güçsüzlüklere, çatışmalara, kayıplara veya tehditlere tepki olarak ortaya çıkabilir. Ayrıca, öfke, sosyal normların ihlali, kültürel farklılıklar, değer çatışmaları, kaynak kıtlığı, toplumsal adaletsizlik, ayrımcılık ve diğer sosyal sorunlara bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Öfke, insanların birbirleriyle etkileşimlerinde önemli bir role sahiptir ve toplumsal yapıları, grup dinamiklerini ve ilişkileri şekillendirebilir.

Hangi disiplinden yola çıkarsak çıkalım öfkenin kontrol edilebilir, yönlendirilebilir ve yararlı hale getirilebilir bir duygu durumu olduğu sonucuna varabiliriz. O zaman neden bilinçsiz, başı ve sonu düşünülmemiş öfke patlamaları yaşayıp yolumuzu kaybetmek yerine bu işe bir çözüm aramıyoruz?

Kişisel olarak kontrolsüz öfkenin bulaşıcı bir hastalık olduğuna ve kişinin kendi çözümünü yaratmadığında da bu hastalık nedeniyle tüm toplum sağlığının bozulacağına inanıyorum. Nedenini anladığımız ve kabullendiğimiz öfkemizi oldukça kontrollü bir şekilde dönüştürü bir güç haline getirebiliriz. Ancak nedeni anlaşılmayan ve kontrolsüzce aktarılan bir öfke sadece ayrıştırıcı ve yok edici bir hal alır. İşin en kötü tarafı da, çoğu zaman o öfke bizim tarafımızdan değil de başkaları tarafından daha kolayca yönlendirilebilmektedir. Kendi haklılıklarımızdan doğan öfkelerimizin; kendi yanılgılarımıza ve pişmanlıklarımıza dönüşmemesi için yapabileceğimiz en güzel şey o duygunun kök nedenlerini bulup, öfkeyi değişim için üretken bir güç haline getirmektir.

Her hak gaspı; her ayrıştırma ve anlaşılmama durumu kişiyi ötekileştirir. Ötekileşenlerin öfkesi ise sürekli olarak hem kendileri hem de toplumsal güç dengeleri tarafından bastırılır. Bu bastırılmışlığın sonucunda ise uyum sağlayamadıkça daha da öfkelenen insan sayısı artar. Ve bir bakarız ki her yer bağırarak konuşan; bir diğeri yok olsun isteyen insanlarla dolmuş.  Belki de kendimiz için atabileceğimiz en güzel adım bu kontrolsüzlüğe bir dur diyebilmektir.

“Öfke, nefret ettiğimiz şeyleri değiştirmek için bize güç verebilir. Ama öfkeli kalmak nefreti yayar ve hoşnutsuzluğu arttırır. Bizim kontrolümüz altında olan şey, daha iyi bir dünya yaratmak için öfkemizi yaratıcı bir şekilde kullanabilmektir.”

( Bu alıntının sahibi birçok kaynakta Martin Luther King olarak geçse de N.Mandela’nın sözleri olabileceği de belirtilmektedir.)

Kaynakça:

Aristoteles. (s. y.). Rhetoric. Retrieved April 29, 2023, from https://www.gutenberg.org/files/16356/16356-h/16356-h.htm#BOOK_II
Epiktetos. (s. y.). Enchiridion. Retrieved April 29, 2023, from https://www.gutenberg.org/files/45109/45109-h/45109-h.htm
Foucault, M. (1995). Discipline and punish: The birth of the prison. Vintage Books.
Nietzsche, F. W. (2006). Twilight of the idols: Or, how to philosophize with a hammer. Oxford University Press.
Steinbeck, J. (2002). The grapes of wrath. Penguin Classics.
Zizek, S. (2017). The courage of hopelessness: Chronicles of a year of acting dangerously. Melville House.

İlginizi çekebilir: Yanılsamalara hapsolmadan yaşamak mümkün mü?

Şerife Günaydın Karaköse Avukat & Yazar
Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve ... Devam