Hayatta en çok insanların büyülerinden etkilendim. Büyüsü en güçlü olanlara çekildim. Bu büyü bazen onların kendilerine en yakışıklı, en başarılı olduğuna dair yaptığı büyülerdi, bazen en yaralı ve korunmaya muhtaç olduklarına dair büyüler.
Büyülerinin nereye kadar sürdüğünü izledim, nerede son bulduğunu.
Büyücüler dünyasının en etkin büyücülerinin büyülerine kapılarak onların ustalıklarından büyü yapmayı değil, büyüden çıkmayı öğrendim. Çünkü benim büyüm, gerçek ile büyüyü ayırmak, böylece yürüyebilmek idi.
Büyücüler dünyasında yürümek…
Büyücüleri fark etmeyenler, büyülendiklerini bilmeyenler, bu yaşadıklarına “yaşam” veya “manipülasyon” dediler. Oysa burası sadece becerilerin sergilendiği bir sahne idi. Kimsenin büyüsünün kimseye doğrudan işlemediği, sadece kendine yaptığın büyülerin sağlamlığı ve genişliği ile diğerlerinin ilgisini çeken ve bu ilgi sayesinde büyüsünü güçlendirip büyüten, gücüne güç katan büyücülerin sahnesi. En çok alkışı “kendine acımasıyla”, “güzelliği” ile, belki sanatsal “yetenekleri” ile, bazen “ulaşılamaz” olmaları ile, bazen bir kol mesafesi kadar yakın olup asla “dokunulamaz” olmaları ile aldılar. Her dönem “alkış” alan yetenek değişse de özü hiç değişmedi.
Oynadığın oyunu oynamaya devam et, yaptığın büyünün gücüne inan!
Çaresizliğine inan, güçsüzlüğüne inan, mahzunluğuna inan, en iyisinin kendin olduğuna inan, haksızlıklarla mücadele eden olduğuna inan… Kendini inandırdığın sürece, büyün orada hep var olacak ve hep sahnede yerin korunacak.
Bu yüzden, yaptığın büyünün ne olduğu değil, ne kadar güçlü olduğu önemli oldu büyücüler için.
Öfkesinin gücü, yarasının gücü, acısının gücü, parasının gücü, hastalığının gücü, öç alma arzusunun gücü, korkusunun gücü… Kendi gözünü bile kör edecek bir büyü, kendisinin yaptığını dahi unutturacak güçte bir büyü.
“Var olduğuna” dair bir büyü…
Bu dünyadaki her varlık, bu sebeplerden “usta birer büyücü.”
Sen de, ben de…
Ve her birimiz, her bir büyücü, birbirimizi izleyerek büyülerimizi daha etkin, daha güçlü bir hale getirmenin yollarını öğrenirken, onlara kapılmadan nasıl yürüyebileceğimizi de öğretiyoruz birbirimize. Günün sonunda, beraber kurduğumuz bu dünyadan hep beraber çıkacağız ve her ustanın işçiliği bir diğerinden farklı, değerli.
Büyü yaptığını bilmeyenler dünyalarında rekabet ettiklerini düşünseler de, önde koşmaya çalışarak diğerlerine nasıl gidileceğini, büyülerden sıkışmış koridorlardan nefesini tutarak nasıl çıkılacağını öğretirken, “rekabet, kıskançlık” büyüsü ile kendilerini bulmaları için alan açıyorlar.
Güvenli kollar açıp kucağında ninniler söyleyen ise, “güvenlik ve sadakat” büyüsü yaparken, bir yandan nasıl büyüden çıkılamayacağını gösteriyor. Bir büyü içinde nasıl kalınacağını öğretiyor.
Her büyücünün kendine yaptığı büyü, kendi şaheseri. Kendinden dışarı akıttığı her bir zerre de diğerlerine desteği.
Gerçekliğin incecik bir sicim gibi içimizden geçtiği fakat büyülerin uğultulu sesinden onu göremediğimiz, duyamadığımız bir dünya burası, büyücüler dünyası.
Büyüleri öğrendikçe, ustalaştıkça etkisine kapılmamaya başlıyoruz, ilgimiz azalıyor. Daha güçlü büyülerin, daha komplike yaratımların peşinde koşmaya başlıyor dikkatimiz.
Günün sonunda ya bir “güvenlik büyüsünde” ya da gerçekliğin “görünmezlik” yollarından birinde karar kılıyoruz.
Gerçekliğin yolu; büyücüler dünyasından çıkış fakat aynı zamanda gerçek bir büyücü, “üstat” olarak büyücüler dünyasına girişinin anı oluyor.
Hem var olan, hem yok olan, hem her yerde olan, hem de hiçbir yerde olan… Yaratılmışlar, planlananlar içinde değil, aralıklarda dolaşan…
İlginizi çekebilir: Aşkın hallerinden egonun serin sularına uzanan bir yolculuk