Havaların giderek soğumaya başladığı ve bizim ise tahammül seviyemizin giderek azaldığı dönemlerden geçiyoruz.
Tahammül seviyemiz için birçok bahane söyleyebiliriz. Ülke gündemi, kendi gündemimiz, yapılması gerekenler, olmayanlar, olması istenenler ve arada sıkışan biz.
Mutluyken ve mutsuzken aynı olaya verdiğiniz tepkinin ne kadar farklı olduğunun bilincinde misiniz?
İçerideki hava durumu tepkilerimizi nasıl da kontrol ediyor farkında mısınız?
Durum böyle olunca iç görüşünüz karıştığında gördüğünüze ya da hissettiğinize ne kadar güvenebilirsiniz ki?
Tüm ilişkilerdeki temel sorunlar hep aslında varsaymaktan gelmiyor mu?
Hep bir varsayıyoruz ve insan varsaydığında zihni çok güzel oyunlar oynayabiliyor!
Geçenlerde böyle bir konuşmanın içinde kendimi buldum. Dürüst olmak gerekirse karşımdaki kişinin kendi varsaydığına inanıp, durumu bireyselleştirdiğinde ne kadar kırıldığımı fark ettim. Eski Özde olsa, onu arar kendini anlatmaya çalışır, aslında bunun doğru olmadığını söylemeye çalışırdı.
Oysa artık beni yanlış anlamışsın deyip, yürüyerek geçiyorum!
Kimsenin çöp torbası değiliz!
Kimseye bir şeyi ispatlamak da zorunda değiliz!
Kimsenin hissettiklerinden de sorumlu değiliz!
Kimsenin durumları bireyselleştirmesinden ya da algılamasından da sorumlu değiliz!
Biliyorum şehir insanları olarak her şeyin bizle ilgili olduğu yanılsamasına çok düşüyoruz. 20’li yaşlarda ben çok yaptım ve bu yüzden kendi canımı çok kırmışlığım var.
Şehir insanlarının bu kadar görüş açılarını karartıp, tahammül seviyelerini düşüren birçok neden sayabiliriz ama ben savrulmak derdim.
Hepimizin bu yaşamda bir yetenekle doğduğuna o kadar çok inanıyorum ki ve en derin niyetimiz aslında o yeteneğimizi bulup, onun da ötesine geçmek olduğunu düşünüyorum.
Yazması kolay ama hayat fiziksel, zihinsel, duygusal olarak bizi savururken nasıl olacak da bir ağaç gibi kendi kökümüze sadık kalacağız?
Genelde tam bu nokta birçok kişisel gelişim eğitimlerinin alındığı yer oluyor. Eğitim almakta sorun yok, arkadaşlar! Bilgi, derinleşmedikçe hiçbir bilginin anlamı yok! Aldığımız hiçbir eğitim, terapi biz istemedikçe bize hizmet edemez!
Dolayısıyla her eğitimde, her yazıda, her konuşmada muhtemelen sürekli dediğim şeyi yeniden söyleyeceğim. Kaynak oluşturun! Yaşam kaynaklarınız olsun. Bu, gökyüzüne bakmak gibi dış kaynak olabilir ya da dans kursuna gitmek sizi motive eden bir kaynak olabilir.
Hayatın bizi oradan oraya sürükleyip, görüş açımızı daraltmasına inat kaynak oluşturun.
Kaynakların temelde yaptığı; yaşam coşkunuzu yeniden hatırlatıp, size o coşkuyu dışarıdan buldurmak yerine kendi özünüzden bulmanıza yardımcı olması oluyor.
Çünkü güzel hava, tatil, istenilen/hayali kurulan bir hediye, size bir süre kaynaklık edebilir. Bu süre dolduğunda yeniden savrulmaya başlarsınız.
Oysa hepimiz bir ağaç gibi tüm savrulmalara inat köklerimizi derinleştirerek güçlenebiliriz.
Ve günlük sağlıklı rutinleriniz olsun ki, içerisi karardığında bu rutinler dengenizi bulmanıza yardımcı olsun.
Benim düzenli yaptığım sadhana pratiğim var. Sadhana kelime anlamı olarak; aydınlanmaya, arınmaya giden yolda düzenli yapılan pratik demek. Ben 200 günü geçtim. Hayat farklı şekillerde savururken ben, sessizce oturduğum sadhana pratiklerimden çok güç buluyorum. Benim kaynaklarımdan biri sadhana pratiğim diyebilirim.
Savrulmadan her bir nefesin hakkını vererek yaşama şansımız hepimizin var.
Yeter ki doğru kaynakları ve doğru rutinleri oluşturalım.
İlginizi çekebilir: Ne yöne gidersen git; yanlış değilsin, hiç de olmadınNe yöne gidersen git;