Hedonizme doğru yolculuk: Geleceğin kelimesi hedonizm olabilir mi?
Güneye doğru indiğimiz, uzun zamandır beklediğimiz tatilimiz bir çırpıda geldi geçti. Datça’da ufak mesafeler arasında farklı bükler (Hayıtbükü favorimizdi), farklı lezzetler ve berrak suya dalma deneyimleri yaşadığımız bir tatil oldu. Değişen deniz tonunun, kumsal tarzının ve mekanların yarattığı hayranlıkla döndük. Restoranların çoğu aile işletmesi, hem garsonlar hem de aşçılar anne, baba ve kardeşlerden oluşuyor. Verimli topraklarda kendi yetiştirdikleri ürünlerle pişen yemeklerin lezzetine ve yanına eşlik eden mis gibi denize doyum olmuyor. Dertten tasadan uzak, müşteri memnuniyetini ön planda tutan ve kalitesini bozmamak icin kendisiyle yarışan esnaf adeta bağımlılık yapıyor. İstanbul’da da benzerini deneyimlemeyi umuyoruz.
Mesudiye ve civarında doğup büyümüş kişiler gibi İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerden kaçan kişilerle de karşılaşıyoruz seyahat boyunca. Özellikle son zamanlarda sosyalleşememek veya çalışma hayatının sekteye uğraması insanları ailesinden uzak farklı deneyimlere yönlendirmiş gibi duruyor, bunu burada da görüyoruz. Genel olarak hallerinden memnun gibiler, çalıştıkları kafe veya otelde müşterileri memnun etmeyi ve kaliteli sohbetlerle “tatillerine ne katabiliriz”i önemsiyor gibi görünüyorlar.
Beni en çok etkileyen ise hem burada sohbet ettiğim kişilerde hem de kendi etrafımdakilerdeki geleceğe dair çok az plan yapma hali ve anı yaşama merakı.
Özellikle esenlik ve sağlıklı yaşam ile ilgili okuduğum pek çok şey bana bakış açısının mutluluk ve mutsuzluk üzerinde çevresel faktörlerden çok daha etkili olduğunu gösterdi ama büyük olaylar da bakış açımızı çok fazla etkiliyor. Geleceği planlamak, yarını düşünmek yerine andan zevk almak, o an istediğini yapabilmek trendi iyice artacağa benziyor. Nasıl yaşamak istediğimizi daha çok düşündüğümüz bu dönemde haz almak tüm planların önüne geçmeye başlayacak gibi.
Sosyal epidemiyolojist Nicholas Christakis’in “Apollo’s Arrow” kitabında bahsettiğine göre yaklaşık 2-3 yıl içinde bu değişimi fazlasıyla göreceğiz. Kitaba göre “pandemi bitince insanlar kontrolsüzce sosyalleşmeye ve şu dönemi dine sığınarak atlatmaya çalışsa da dinden daha da uzaklaşmaya başlayacak.” Haz veren her ne ise ona yaklaşma hali ve hedonizm bir tutum olmaktan çıkıp bir yaşam biçimi haline gelecek. Artıları eksileri tartışılsa da hedonizmin üretkenliği de artıracağı savunulan tezlerden biri.
Türkiye’de ise özellikle sanat dünyasında inzivaya çekilen, denize veya doğaya yakın yaşamı tercih eden bir kesim var. Bu geçişlerdeki motivasyon değişiklik gösterse de hayattan alınan zevki maksimize etmek, üretkenliği artırmak veya kendine dönme isteği bu tercihlerin ardında yatan nedenlerden birkaçı. Tatil playlist’imin olmazsa olmazlarından “Denize Doğru”yu yazarken nasıl bir motivasyonu vardı bilemiyorum ama Bozburun’da keyifli bir yaşam süren Bülent Ortaçgil de verdiği bir röportajında hedonist yaşam tarzından bahsediyor. Fikret Kızılok’un kendisine öğrettiği bu yaşam tarzı içerisinde hayattan alınan zevk; para, ün, sosyal kabul gibi farklı bir çok ihtiyacın önüne geçmiş. Üretken olma yolunda da çok etkili bir araç olmuş.
Tercih etme şansına sahip olmak gerçekten büyük bir lüks. Zamanın akışına kapılıp kendi gemimizin kaptanlığını dış etkenlere bırakmak yerine dümeni kendi ellerimize almamız gereken bir dönemdeyiz. Rotamızı mantığımızla mı, yoksa duygularımızla mı belirleyeceğiz, yine bizim kararımız. Hayattan zevk alacağımız anları çoğaltıp şikayet ettiğimiz şeylerde sadeleşmeye gitmek geleceğin trendi gibi duruyor. An bu zaman!
Tercihlerinizin zevke dönüştüğü anları çoğaltmanızı diliyorum!
İlginizi çekebilir: Küçük bir kasabaya yerleşme hayali: Alternatif rotalar, alternatif hayatlar