Hedeflerinize ulaşamıyorsanız nedeni duygusal bağışıklık sistemi olabilir
Bu yazımı, yeni yıl öncesi ya da yaz tatilini bitirip yeni bir döneme gireceğimiz zaman mı yayınlasam diye düşündüm. Fakat konunun birkaç aydır aklımda olması nedeniyle öğrendiklerimi paylaşma arzum daha ağır bastı ve konuyu bu ay ele almak istedim. Konumuz, değişimle olan savaşımızın altında yatan gerçekler. Hepimizin hayatında tatil dönüşü verilen bir “Yarın başlıyorum.” kararı vardır. Eminim, birçoğumuz yeni yıla girerken önümüzdeki yıl için hedeflerimizi sonra da bunlara ulaşmak için almamız gereken aksiyonları belirliyoruz. Spor salonuna kaydol, sağlıklı beslen, yeni bir dil öğren, yeni bir hobi edin, şu kitapları oku, özgeçmişini güncelle ve yeni işlere başvur gibi… Çok istekli bir şekilde verilen bu kararların hepsinin ardında bir şeyleri değiştirme isteğimiz yatıyor.
Birçoğumuz sürekli olarak hayatımızda değişiklik yapma isteği duyuyoruz. Zannediyoruz ki yeterince ister ve irade gösterirsek koyduğumuz hedefleri gerçekleştirir ve değişimi sağlarız. Peki, istek ve irade yeterliyse neden çoğumuz, küçük ya da büyük bu değişimleri gerçekleştirmede başarısız oluyor?
Amerikalı psikolog Robert Kegan, meslektaşı Lisa Lahey ile birlikte yaptığı araştırmalar sonucunda, koyulan hedeflerin gerçekleştirilememesinin nedeninin isteksizlik ya da iradesizlik değil duygusal bağışıklık sisteminin bir sonucu olduğunu öne sürüyor. Kegan ve Lahey herhangi bir değişim için öncelikli olarak kendimizi ve duygusal ekolojimizi anlamamız gerektiğini, daha sonra da koyduğumuz hedeflerle duygusal örüntülerin ilişkilerini anlamamızın gerekliliğini ısrarla vurguluyor.
Siz de bu yıla başlarken kendiniz için koyduğunuz hedeflere ve bu hedefe ulaşmak için belirlediğiniz çözümlere bakın. Muhtemelen birçoğu mantıken uygun adımları içeriyor. Fakat değişimin yaratabileceği zorluk sadece zihinsel büyümemizden kaynaklı bilişsel bir konu değil. Aksine beynin ve kalbin, düşünce ile hissin birlikte çalıştığı bir zorluk. Duygusal bağışıklık sistemini güçlendirebilmek için beyin ve kalp bağlantısını kurmamız şart.
Kegan araştırmalarının sonuçlarından bahsederken, duygusal “bağışıklık” sistemini bir metafor olarak kullanıyor. Çünkü bağışıklık sistemi bizi korumak için çalışan, hayatımızı kurtaran, bunun için ne gerekirse yapan ve yaptıkça da öğrenen ve gelişen bir sistem. Bağışıklık sistemi en uzun hafızası olan ve en çok enerjiye ihtiyaç duyan sistem. Değişime karşı kazanılmış her bir bağışıklık ise her birimiz için çok değerli, güçlü bir yönümüz ve kıymetli varlığımız. Hayatınızda herhangi bir değişim yapacağınız zaman, öncelikle bu değişimin duygusal olarak size ne yaşatacağını irdelemeniz süreçteki başarınıza oldukça büyük bir katkı sağlıyor.
Maalesef, doğduğumuzdan beri içinde bulunduğumuz sistemler (aile, iş, modern yaşam…) bizi büyük bir anksiyete bulutunun içerisinde tutuyor ve iyi niyetli, güzel işler yapabilecek insanlar bile bu yüksek kaygı durumunda içlerinde bulundukları rahatsızlığı azaltmak için bilinçsiz stratejiler yaratıyorlar. Anksiyeteyi azaltabilmek için kullandığımız stratejilerin bazıları; unutkanlık, baskılamak, mizah, reddetmek, mantığa uygun hale getirmek ve yansıtmak. Bunlardan bir ya da daha fazlasını kendinizde de görmeniz mümkün. İşte bunlar değişim direncini de artırıyor.
Teorinin daha derinlerini anlatmak yerine yazımı, sizinle pratik bir egzersizi paylaşarak sürdürmek istiyorum. Teoriyi derinlemesine anlamak isteyenler için de Kegan ve Lahey’in Immunity to Change adlı kitabını okumalarını öneriyorum.
Değişim için pratik bir egzersiz
Egzersize gelince…
Öncelikle bir excel dosyasını açıp 5 kolonlu bir tablo oluşturun. Benim gibi kalem kağıt kullanmayı sevenlerdenseniz bir sayfayı yatay şekilde 5 kolona ayırabilirsiniz:
1. kolona hedefinizi ya da değiştirmek istediğiniz şeyi yazın. Bu kendinize olan “görünür” taahhütünüz. Örneğin; daha iyi bir dinleyici olacağım.
2. kolon “Bu hedefimi gerçekleştirmemi engelleyecek ne yapıyorum ve neyi yapmıyorum?” başlığına sahip. Örneğin; birini dinlerken aklım dalıp gidiyor, kendimi başka düşüncelerde buluyorum, dinlerken telefonuma bakmaya başlıyorum, aklımda yapılacaklar listesini çıkarıyorum, karşımdakine verilebilecek cevabı düşünmeye başlıyorum, karşımdaki kişinin neyi farklı yapması gerektiğine odaklanıp dinlemeyi bırakıyorum, konunun acil olduğunu düşünmüyor ve aklımın daha acil olduğunu düşündüğüm bir konuya doğru kaymasına izin veriyorum…
3. kolon çok kritik! “Benim gizli taahhütüm ne?”. Bu kolonda Kegan ve Lahey’in irdelemenizi istediği şey tüm bu yaptıklarınızın tersini yaparsanız ne hissederdiniz? Büyük kaygı kutunuzun içerisinde ne var? Yukarıdaki örneğe bakacak olursak hepsinin tersini yaptığını düşünen bir kişinin yaşayabileceği bazı kaygılar; aptal gibi görünmek, aşağılanmak, yardıma muhtaç hissetmek, büyük bir hata yapmak, başka birinin büyük bir hata yapmasına izin vermek olabilir. İşte gizli taahhütler de duygusal bağışıklık sisteminizin sizi bunlardan koruması üzerine kodlanmış durumda. “Hiçbir zaman aptal görünmeyeceğim.”, “Asla hata yapmayacağım.”, “Yardıma muhtaç hissetmeyeceğim.” gibi.
Bu taahhütlerinizi, derin kaygılarınızı irdeleyerek ortaya çıkardıktan sonra 4. kolona geliyoruz. “Bunun ardındaki büyük varsayımım ne?” Örneğin; “Eğer aptal görünürsem beni dinlemezler.”, “Karşımdaki kişinin benden yardım beklediğini varsayıyorum.”, “Yardıma ihtiyacı olan birine benim yardım etmemin her zaman gerekli olduğunu varsayıyorum.”, “Eğer büyük bir hata yaparsam bu hatanın geri dönüşünün olmayacağını varsayıyorum.” İşte basit bir “Daha iyi bir dinleyici olmak istiyorum.” cümlesindeki değişim isteğinin altında yatan derin duygular ve kaygılar bunlar. Yaptığınız her varsayım eğer gerçek olarak değerlendirilirse 3. kolonda belirlediğiniz gizli taahhütlerinizi kaçınılmaz yapıyor. Örneğin; “Büyük bir hata yaptığım durumda geri dönüş asla yok. O zaman ben de hiçbir zaman büyük bir hata yapmamayı taahhüt ediyorum.” diye düşünen ve bu şekilde hisseden birisi için değişim nasıl mümkün olabilir ki?
İşte bu yüzden 5. kolon büyük varsayımınızı test edip bunun yanlış olduğunu kendinize kanıtlayabileceğiniz küçük adımları içeriyor. Burada yapmanız gereken günlük hayatta kendinize karşı bilinçli olmak, 2. kolondaki davranışları değiştirerek ya da bir tanesinin tam tersini yaparak “büyük varsayımınızın” aslında yanlış olduğunu görmenizi sağlayacak durumlar belirlemek ve büyük varsayımınızı her seferinde test etmek. Bunun sonucunda büyük varsayımınızın aslında doğru olmadığını kendinize kanıtlamanız, farkındalığınızı artırmak için oldukça önemli.
Katıldığım bir çalışmada kullandığım bu teknik ile kaygı kutumun içerisinde birçok korku ile yüzleştim. Başarısız olma korkusu, dışlanma korkusu, sevilmeme korkusu, çaresizlik vb. Bu kaygılar ya da korkular bizi durduracak değil! Aksine bunlar ne ile karşı karşıya olduğumuzu gösteren değerli durum raporları. Umarım siz de bir sonraki hedefinize ya da gerçekleştirmek istediğiniz değişime paylaştığım bu tekniği kullanarak ulaşmayı denersiniz.
İlginizi çekebilir: Bilincinizi yoğunlaştırabilmeniz için birkaç ipucu: Yaratıcılık geliştirilebilir mi?