‘’Olmasını istediğimiz bir şeyi net olarak belirleyip onu elde etmek üzere ilerlemek iyidir’’, şeklindeki telkinleri sürekli duyarız. Ancak, Teksas Üniversitesi’inde psikiyatri profesörü olan Dr. Art Markman’ın yaptığı araştırmalar, bu davranışın hedefimize ulaşmakta faydası olsa da bizi her zaman mutlu edemeyebileceğini gösteriyor.
Dr. Markman’a göre, bir hedefe odaklanan insanlar, hedefleriyle ilgili olan şeyleri önemserken, hedefleriyle ilgili olmayan kazanımları boş verebiliyorlar. Boş verilen bu şeylerin en başında da ne yazık ki özel hayat geliyor.
Kişilik ve Sosyal Psikoloji (Journal of Personality and Social Psychology) dergisinde kısa süre önce yayınlanan bir araştırmaya göre, insanlar kişisel hedeflerini ilişkilerinin tahammül sınırlarını zorlayacak şekilde belirleyebiliyorlar. Araştırmaya katılanlardan, kendileriyle ilgili bir amaç belirlemeleri (örn. “Saksafon çalmayı öğrenmeli miyim?”) ya da bir amaca yönelik adımlar hakkında kafa yormaları (örn. “Saksafon çalabilmek için yapmam gereken beş şey nedir?”) istenmiş. İkinci durumda, yani hedefin kendisi yerine ona ulaşmak için yapmak gerekenlerin düşünüldüğü durumda hedefin çok daha fazla önem kazandığı saptanmış.
İlişkimiz, kişisel hedeflerimizin yoluna çıktığında ne olur?
İnsanın kişisel hedefleri olmasında elbette bir sakınca yok, hatta bu motive edici, enerji verici bir durum. Ancak, bu hedeflerle ilişkilerimiz arasında adil olamadığımızı gösteren çarpıcı sonuçlar mevcut.
Şimdiye kadar yapılan beş farklı araştırma, önünde somut bir hedefi olmayan insanların ilişkileri için daha çok emek harcadığını söylüyor. Hatta, herhangi bir anlaşmazlık durumunda partnerlerini affetmeleri ya da ona karşı daha anlayışlı olmaları gerektiğini düşünenler daha çok, kişisel hedefleri ön planda olmayan insanlar. Özellikle de partnerleriyle anlaşmazlıkları hedefleriyle bağlantılı ise. Yani, koydukları hedefe giden her yol mübah iken, önlerine çıkan her kim ve ne olursa olsun tanımamaları kolaylaşıyor.
Öte yandan, durum her zaman bu kadar endişe verici değil. Yapılan başka bir araştırmada, partnerlerinin kendilerine hedeflerine ulaşmaları yönünde destek olduklarını düşünen insanların, ilişkilerini daha iyiye götürmek için ne yapmaları gerektiğiyle ilgilendikleri gözlemlenmiş. İlk bakışta biraz bencilce gibi gelse de aslında bu, “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” lafının, pek de bahsedilmeyen devamı gibi: “Ve o erkek, desteğini hissettiği bu kadını kaybetmemek için çaba harcayacaktır.” Elbette aynı durum kendisine omuz veren bir partnere sahip kadınlar için de geçerli.
Terazinin ilişki tarafı ağır basarsa…
Durum her zaman ilişkilerin aleyhine işlemiyor elbette. Bir diğer araştırmada, önüne ilişkileriyle ilgili hedefler konan ve bunlar hakkında kafa yormaları istenen insanların kendi hedeflerini daha az önemsediği görülmüş. Bu da, kişisel ve ilişkisel hedeflerin gerçekten bir hassas terazide dengede tutulması gerektiğini, birinin ağır basması durumunda diğerinin önem kaybedebildiğini gösteriyor.
Tüm bu sonuçlar, insanların hassas motivasyon sistemleriyle ilgili ipuçları veriyor. Hedeflerimize ulaşma yolunda çok sıkı ve verimli ilerleyebiliyoruz; ama bunu yaparken geri kalan her şeyi göz ardı ediyoruz. Bu sonuç, hedefimizin işle, aileyle ya da başka bir şeyle ilgili olmasından bağımsız; yani hangisini önemsiyorsak diğerleri ikinci, üçüncü plana atılmış oluyor.
Şeytan Marka Giyer filminden bir alıntı yaparak konuyu noktalamak gerekirse;
[quote_box_center]“Özel hayatının yanıp kül olduğunu düşündüğünde, terfi etme zamanın gelmiş demektir.”[/quote_box_center]
Durumun bu hale gelmesine izin vermemek ve hayatımızda olup biten her şeye gereken önemi göstermek bizim elimizde…