X

Hazzın suçluluğu: Haz insan varoluşunun amacı mıdır?

Haz: Hoşa giden bir şeyin uyandırdığı duygu, hoşlanma duygusu, hoşlanma, tat alma. İstek duyulan bir şeyi elde etmekten doğan hoşnutluk duygusu.
Hedonizm: Hazcılık.
Eudaimonia: İyi ruh hali, saadet, mutluluk.

Bedenimizde nefesimizi göndermeyi unuttuğumuz alanların arzuları olabileceğini düşünmeyiz.
Bedeninle ilgili bir düşlemin var mı, hiç düşündün mü?
Bedenin neyi arzuluyor?
Hazların esiri gibi hissettiğin oluyor mu hiç?
Kaçmak isteyip de kaçamadığın
Korku, suçluluk, utanç, kaygı, hüzün… Ne kadar güçlü ise
Mutluluk, heyecan, coşku, huşu da bir o kadar güçlü…
Sen hiç susmaz mısın dediğini duyar gibiyim
Hazza geldiğinde zihin kuralsız bir trafik gibi işler
Dur bilmez… Geçmek bilmez…
Çarpışır, karışır düşünceler…
Hangisi senden hangisi serden bilinmez…

Refah seviyesi yüksek batı toplumlarında, maddi kaynakların bolluğu ve sağlık ulaşılabilirliğinin yüksek seviyede olması, o toplumlardaki insanları iyi bir hayatın ötesini arama yoluna itti. İyi şartlara sahip olmanın ötesinde, “mutluluk arayışı” batı toplumlarının gözde konularından bir tanesi oldu. Böylelikle olumlu duygulara odaklanan pozitif psikoloji alanı bilimsel çalışma alanlarını hızla büyüttü ve büyütmeye devam ediyor.

Çağlar öncesine gittiğimizde ise antik dönem filozofları “iyi bir hayat nasıl yaşanır” sorusuna cevap aradılar. Ve benzer şekilde, haz, mutluluk kavramları ile ilgili farklı görüşler ve yorumlarda bulundular. Bu beraberinde, haz ve mutluluk ile ilgili bazı ahlaki ve etik soruları da beraberinde getirdi. İnsan sadece hazzın peşinde mi koşmalıdır yoksa var olmanın daha aşkın sorumlulukları ve rolleri var mıdır?

Haz insan varoluşunun amacı mıdır?

Hoşnut olma, iyi olma, hayattan keyif alma hali; kişilerin olumlu ve olumsuz duyguları ne sıklıkla deneyimlediği ve kendi hayatından ne kadar memnun olmasıyla bağlantılıdır.

Peki iyi bir hayat nasıl yaşanır? 

Neler olsa hayatını keyifli ve güzel kılardı bir düşün. Genç olmak, yüksek gelir düzeyi, iyi bir kariyere sahip olmak, belli bir ırkın mensubu olmak, kadın olmak ya da erkek olmak, mutlu bir evlilik…

Birçok insana göre bu sorunun cevabı saydığım bu etkenlerin en az biri olabilir.

Pozitif psikoloji alanında çalışan araştırmacılar, yaş, cinsiyet, ırk, gelir düzeyi gibi demografik özelliklerin iyi hissetmeyle ilişkili olduğu fakat bu ilişkinin bizim düşündüğümüz gibi çok da anlamlı olmadığını bulmuşlar. Örneğin; maaşın zaman içinde farklılaşmasının sanıldığı gibi mutluluk için önemli bir gösterge olmadığını görmüşler.

Aslında çoğu zaman nihai hedef olan mutluluk için, insanların dünyayı algılama ve yorumlama biçiminin nesnel koşullardan çok daha önemli olduğu gözlemlenmiş. (bakınız; Stoacılık)

1984’te bunu gösteren önemli bir çalışma yapıldı. Kişilerin fiziksel sağlık ölçümleri ile kendi sağlık durum değerlendirmelerini karşılaştıran bir deney düzeneği kuruluyor. Araştırmada, kişilerin kendi fiziksel sağlık ölçümlerini değerlendirmeleri ile iyi hissetmeleri arasında pozitif bir korelasyon görülürken, kendi sağlık değerlendirmeleri ile objektif fiziksel sağlık ölçümleri arasındaki korelasyon düşük çıkıyor. Buradan önemli bir sonuca varılıyor, iyi hissetme halimiz subjektif sağlık değerlendirmemizi etkilemektedir. Yani gözüküyor ki dünyayı nasıl algıladığımız nesnel olarak sahip olduğumuz koşullardan belki de daha önemli!

İyi hissetme hali ve olumlu duygular

Zor durumlardan tabiri caizse kahraman gibi çıkan ve hayattan keyif almayı sürdüren insanlar neyi farklı yapıyor olabilir?

Duygular etkin adaptasyon biçimlerini temsil eden kısa ömürlü psikolojik-fizyolojik olgulardır. Psikolojik olarak duygular odağı değiştirir, tepki hiyerarşisinde belirli davranışları öne çıkarır ve bellekteki ilgili çağrışım ağlarını harekete geçirir.

50-60 yıl önce psikoloji korku, kaygı, üzüntü, öfke gibi olumsuz duygulara daha çok odaklanmıştı. Olumsuz duyguların ortadan kaldırılması, sorun yaşayan insanların sorunlarını ortadan kaldırmak gibi gözüktüğünden oldukça önemliydi.

Kimse heyecan, keyif alma, neşe gibi olumlu duygulara yönelmiyordu. Bu açıdan baktığımızda olumlu duyguların evrimsel işlevini anlamak ve bu duygularının öneminin fark edilmesi de bu yüzden psikolojide uzun zaman aldı.

Aslında mutluluk kavramı teori olarak ilk defa Aristoteles’in muhteşem kavrayışla karşımıza çıkmıştır. Aristoteles, insanın en yüksek ve iyi durumuna “eudaimonia” demiştir. Acının giderilerek hazzın doğuşu, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçların karşılanması fikirleri daha sonra Freud’un psikanaliz kuramı ve 70’lerde Maslow’un hiyerarşik ihtiyaçlar modeli ile doruğa çıkmıştır. Pozitif psikolojinin de gelişimi ile beraber araştırmacılar, duygusal deneyimleri; Olumsuz duygular ve olumlu duygular şeklinde 2 faktör şeklinde incelemeye başladılar. Olumsuz duygularda, öfke, kaygı, korku, suçluluk, aşağılama, iğrenme yer alırken;  Olumlu duygularda, keyif, ilgi, güven, inanç, umut ve uyanıklık (atiklik) gibi duygular yer aldı. Artık bu iki duygulanım türünün de farklı evrimsel görevlere hizmet ettiğini biliyoruz.

Olumsuz duygulanım; “geri çekilme yönelimli baskılayıcı davranış” sisteminin bir uzantısı olarak ortaya çıkıyor. Temel amacı, davranışı sınırlandırarak, organizmayı tehlikeli durumlardan korumayı amaçlıyor. Böylelikle, acı, cezalandırılma, ölüm gibi istenmeyen sonuçlardan korunmuş oluyoruz. Örneğin, korku bizi potansiyel bir tehlike karşısında kaçmaya hazırlarken, aynı şekilde iğrenme bizi toksik maddelerden uzak tutuyor.

Olumlu duygulanım ise; tam tersi olarak “yaklaşım yönelimli kolaylaştırıcı davranış” sisteminin bir uzantısı.  Olumlu duygulanım, organizmayı zevk ve ödülü deneyimletecek durumlara doğru yönlendiren dürtü ve motivasyonu sağlamaktadır. Bu durumun adaptif olarak ne işimize yaradığına bakarsak; yemek, su, sıcaklık, barınma, diğerleriyle işbirliği, ve partner bulma, buna bağlı üreme gibi durumlarda bize sürdürülebilirlik verdiğini görüyoruz. Bu perspektiften bakıldığında, böyle bir dengeleme olmasaydı, bireyler çoğu zaman çevreleriyle etkileşime girme konusunda, yeni nesnelere insanlara yaklaşma ve çevreyi keşfetme durumunda motivasyonsuz olurdu.

İnsan herhangi bir tehdit karşısında düşünce-eylem yelpazesini daraltarak hayatta kalmak için  hızlı ve ani karar verme durumundadır. Bu yüzden olumlu duygular yaşamı tehdit eden durumlarda nadiren ortaya çıkar. Olumsuz duyguların aksine olumlu duygular, kişinin düşünce ve eylem yelpazesini genişletirler. İnsan temel fiziksel ihtiyaçlarını giderdikten sonra, yeni bilgiler, deneyimler edinme, yaratma ve benliğini genişletme arzusu duyar. Bizi bu hedefe yönelten içsel uyarımlarımızı hoşnutluk, keyif, ilgi, keşfetme gibi olumlu duygularımızdan alırız. Bu hayatın keyfini çıkarma, tadını alma hissi, bizde hayatla bütünleşme, kendimize ve bir başkasına dair yeni deneyimlere açık olma dürtüsünü uyandırır. Örneğin; Oyun oynadığınızda nasıl keyif aldığınızı ve eğlendiğinizi düşünün. Çocukluk oyunları, yaratıcılık düzeylerini artırarak, beyin gelişimi ve yaratıcı düşünceye kaynak oluşturur. Sosyal oyun, paylaşılan eğlence ve gülümsemelerle, kalıcı sosyal bağlar ve bağlılıklar oluşturur.

Benzer şekilde olumlu bir duygu olan ilgiyi düşünelim. Elinizdeki okudunuz dergiye ilginiz olmasaydı bu durumun sizde yarattığı kişisel iç görü, ve entelektüel hazdan mahrum kalacaktınız. Dolayısıyla, farklı pozitif duyguların her biri, fiziksel ve sosyal kaynaklardan entelektüel ve psikolojik kaynaklara kadar bireylerin kişisel repertuarını genişletme özelliğini paylaşır.

Olumlu duygu deneyimi ile haz aynı şey midir?

Araştırmacılar,  hazzın çeşitli türleri ve farklı nitelikleri olduğu düşünmektedir.  Haz verici hisler, olumlu duygu deneyimine göre daha otomatik verilen tepkiler olarak kabul edilir. Fiziksel haz, vücudun dıştan basitçe uyarılmasıyla elde edilebilir bir histir. Bu duyumsal hazlar vücudun ihtiyaçlarına otomatik çıkan yanıtlardan ibarettir; sıcak basan birinin soğuk duşa girmesi, aç bir insanın kendini doyurması gibi. Cinsellik, açlığın doyurulması, susuzluğun giderilmesi gibi duyumsal hazlar pozitif duygu olarak alınabilir çünkü bu durumların fizyolojik olarak karşılanması vücudda bazı değişikliklere yol açar ve pozitif duygular ile aynı anda gerçekleşir.  (Örneğin sevgi dolu bir ilişkide yaşanan cinsel haz.)

Sokrates, fiziksel hazları saf hazlar olarak görmez. Fiziksel hazlar, acıdan kurtulmanın zevkli olması nedeniyle büyük görünen hazlardır der. Eksikliği çekilenin yerine konulmasından duyulan anlık bir histen bahseder. Sokrates, saf hazları farklı bir tür olarak kabul eder. Bunlar acıdan kaynaklanmazlar. Daha önce bir eksiklik olmaksızın ortaya çıkarlar. Bir tabloyu veya heykeli görmek, bir müzik parçasını dinlemek, doğanın güzelliğini izlemek gibi estetik deneyimler insanlara bu hazzı yaşatabilir.

Olumlu duygu deneyimi ve iyi ruh hali sadece fiziksel duyumlardan alınan hazdan ibaret değildir. Olumlu duyguların başlatılması için aynı zamanda bilişsel ve anlamlı değerlendirmelerin de olması gerekir. Bu olumlu duygu deneyimi fiziksel uyarım olmadan da gerçekleşebilir. Örneğin; yeni bir fikirle ilgilenmekten keyif almak, bir bulmacayı çözmek ya da kitap okumak gibi.

Bu yüzden “iyi oluş” hali ve olumlu duygu deneyimi, fiziksel otomatik duyulan hazlardan farklıdır. Etik değerlere uygun davranışlar sergilediğimizde veya başkalarına yardım ettiğimizde duygusal bir haz ve tatmin duygusu hissederiz.

Doğruyu yapma hissimiz ve vicdanımızın rahat olması güzel bir yemekten duyduğumuz bir hazdan farklı olarak uzun soluklu bir iyi oluş halini daha iyi besler. 

Hazzın Eleştirisi

Hazcılık, felsefi düşüncede birçok eleştiriye tabi tutulmuştur. Biz ne zaman hem haz duyar hem de aldığımız hazdan suçluluk duyarız. Haz ne zaman kişisel tarihimizin günahına dönüşür?

Haz objektif ve evrensel değildir. Her insanın kendi tercihleri, haz ve doyum aldığı şeyler farklı olabileceği gibi, fiziksel ve duygusal doyumunun miktarı ve sınırları da değişkenlik gösterebilir. Bir tabak makarna beni doyururken, bir başkasına yetersiz gelebilir. Toplu taşımada ihtiyacı olana yerini vermek, biri için doğruyu yapma hazzını yaşatırken, bir diğeri için rahatsızlık hissi doğurabilir. Böyle bir noktada hazza yönelme bir başkasının haklarını ihlal etme ve başkasına zarar verme kapsamına girdiğinde, burada bir doğruluktan ve iyilik halinden söz etmek ne kadar mümkün olabilir.

Yediğimiz yemekler sağlığımızı bozuyorsa, oynadığımız oyunlar ailemizi dağıtıp, kişisel sosyal ağımızı dağıtıyorsa günün sonunda kendimizi iyi hissetmeyiz. Anlık zevklerimiz için yakın gelecekteki mutluluğumuzdan peşin peşin düştüğümüzü fark etmekte yavaş kalırız. Şu andaki haz her şeyden önemlidir. Sokrates’e göre; insanlar duyacakları anlık haz için, kötü bir şey yapabilirler çünkü onu o an için iyi sanırlar. Böyle hazlar yanılsamaya dayalı arzulardan ileri gelmektedir.

Aynı şekilde şu andaki çekilen acı da her şeyden önemlidir. Yunanca “paschein” acı çekmek pasiflikle bağlantılıdır. İnsan acı çekerken, eli kolu bağlı hissetmez mi!

Bazen çekilen acı insanı paralize eder, eylemsiz bırakır. Bu yüzden insan şu anda acıdan kaçmak ister. İnsan tıpkı şu anda yaşadığı hazzın, gelecekteki zararını düşünüp eyleme geçmekte iradesiz kalması gibi, acı çekerken de, yine aynı iradesini kullanmakta zayıf kalır. Acının yakın gelecekte insana katacağı deneyim, şükran, keşif duygusunu yaşama ihtimalini düşünmekte zorlanır.

Platon hocası Sokrates gibi, hazzın iyi bir yaşamın bir parçası olduğunu ama yine de dikkatli değerlendirilmesi gerektiğini tartışır. Zevkler sorunlu olabilir, ancak aynı zamanda bizi yeryüzü ve elementleriyle olan derin bedensel bağlantılarımız konusunda uyandırabilirler.  O halde bu noktada ‘ölçülülük’ oldukça önemli. İki düşünür de anlık tatminlerin kalıcı bir mutluluk getirmediğini ve insanın daha derin anlamlara ve tatminlere ihtiyaç duyduğunu savunur. İnsanın gerçek mutluluğu, anlık hazlardan daha kapsamlı ve derinlikli unsurları içerebilir.

Tam potansiyeline doğmak, irade ile doğrultulur. İnsan hazza yönelerek ruhsal, sosyal, fiziksel gelişimini ihmal ediyorsa bir olma hali, evreni ve kendini anlama ve yorumlama gibi aşkın rollerinden vazgeçmez mi?

Bu bakış açısıyla, anlık hazlar ile olumlu duyguları deneyimle hali ve iyi oluş hali arasındaki fark oldukça açık gözüküyor.

İnsan anlık hazlarını daha aşkın görevler için feda edebilecek bir iradeye sahip olmasaydı ne olurdu? Ya böyle insanlar olmasaydı?

Belki de bu yazıyı hala mum ışığında okuyor olurduk. Mesela, doğanın keşfine açılan yollardan, insanın fiziksel, zihinsel, ruhsal sağlığına yönelik önemli gelişmelere yol açan, bilimsel, sanatsal, tıbbı girişimlerin, çalışmaların hepsinden mahrum kalırdık. Kırgın, yılgın bir umutsuzluğa mahkum olurduk.

Öyle ise daha aşkın görevler uğruna, anlık acıları, anlık hazlara tercih ederek; bizi şimdi ve burada acıdan kurtaran, diri ve canlı kılan, bir zaman yaşamış ve yaşamakta olan insanların ilhamı en doyurucu hazzımız olsun.

*Bu yazı, psikeart’ın 88. sayısı Hazpsikeart’‘da yayınlanmıştır.

Kaynakça

Fredrickson, B. L., & Branigan, C. (2001). Positive emotions. In T. J. Mayne & G. A. Bonnano, Emotion: Current issues and future directions (pp. 123–151). New York: Guilford.
Fredrickson, B. L. (2001). The role of positive emotions in positive psychology: The broaden- and-build theory of positive emotions. American Psychologists, 56, 218–226.
Myers, D. G., & Diener, E. (1995). Who is happy? Psychological Science, 6, 10–19.
Okun, M. A., Stock, W. A., & Haring, M. J. (1984). Health and subjective well-being: A meta- analysis. International Journal of Aging and Human Development, 19, 111–132.
Staehler, T., & Kozin, A. (2021). “The Permanent Truth of Hedonist Moralities”: Plato and Levinas on Pleasures. Journal of the British Society for Phenomenology, 52(2), 137-154.
Watten, R. G., Vassend, D., Myhrer, T., & Syveren, J. L. (1997). Personality factors and somatic symptoms. European Journal of Personality, 11, 57–68. 

Gülbalca Çakıroğlu: İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdikten sonra beyin ve çalışma prensipleri alanında Dokuz Eylül Üniversitesi Klinik Sinirbilimleri (Neuroscience) Master programına kabul edildi. Yüksek lisansını yaparken Multidisipliner Beyin Dinamiği laboratuvarında TÜBİTAK 112S459 NO’lu 1001 proje bursiyeri olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde 2 sene Alzheimer ve Hafif Kognitif Bozukluğu olan hastalarla çalışmalarını sürdürdü. Tezini tamamladıktan sonra uzman olarak sektörde çalışmaya başladı. 6 sene özel okullarda aileler ve çocuklarla çalıştı. Pandemi döneminde ikinci yüksek lisansı olan Klinik Psikoloji uzmanlığını Rumeli Üniversitesi Klinik Psikoloji programından aldı. Aynı üniversitede, Nöropsikoloji alanında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Alp Karaosmanoğlu’ndan Şema Terapi, Emre Konuk’tan EMDR (göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme modeli) 1. Düzey eğitimlerini tamamladı. İstanbul Psikodrama Enstitüsünde Psikodrama Temel Eğitimini aldı. Halen Yetişkinlerle bilişsel ve yaşantısal teknikler ile çalışmaktadır. Mezun olduğu üniversitede, 3 kuşak usta-çırak projesinde gönüllü olarak psikoloji öğrencilerine destek vermektedir. Çeşitli platformlarda Bağlanma ve Psikolojik Sağlamlılık ile ilgili eğitimler düzenlemektedir. Alanıyla ilgili çeşitli yazıları Psikeart Dergisi ve uplifers.com sitesinde yayınlanmaktadır.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale