Türk toplumu olarak merkez odaklı değil çevre odaklı bir hayat yaşamaya meyilliyiz. “El alem ne der?” kavramı her evin kapısını çalmıştır. Kınanan komşu kızları, ayıplanan mahalle çocukları ve kıyaslanan, örnek gösterilen akraba çocukları ile büyür her Türk genci! Hal böyle olunca başkaları tarafından nasıl değerlendirildiğimiz ve görüldüğümüz de üst düzey bir önem teşkil ediyor.
Kendimizi nasıl gördüğümüz hiç önemli değil, esas olan o karşı komşunun bizim hakkımızda konuştukları. Gerekirse bir maske arkasında ömür geçirmeye razıyız, dışarıya sergileyeceğimiz o ideal imaj için. Cem Yılmaz’ın da gösterisinde söylediği gibi “bilmiyorum” kavramı bizde yok. Her şeyi bildiğimizi düşünürüz, bilmesek de bilir gibi yaparız. İşte “hayır” kavramı da aynen böyle, neredeyse sözlükten çıkarılacak. Herkesi memnun etmeye yönelik izlenimler ile büyüyen Türk insanı, hayır demenin ve bireysel olmanın ne olduğunu bilmiyor maalesef. Bunun rahatsızlığını duyan kişiler veya hayır demeyi bilmeyen kişilerin ortak özellikleri bencil olma korkuları.
Fobi derecesinde olan bu korku tüm kişinin bireysel kimliğini ve hayatını yönetiyor. Aşırı bir adalet kavramı da söz konusu. Kişiler hayır demenin adaletsizlik olacağını ve kendisine de aynı adaletin sağlanması için hayır demediklerini ifade ediyorlar. Ötekini kırmamak veya ona karşı gelmemek adına kendinizi ne kadar kırdığınızı, incittiğinizi fark edebiliyor musunuz? Başkalarının gözünde iyi, merhametli, sevilen, onaylanan kişi olmak için kendinizi onaylamadığınız durumların içine sokuyorsunuz. Herkes tarafından sevilmek, iyi anılmak ve kabul görmek imkansız bir hayaldir. Hayır demeyi beceremeyen kişiler, bu imkansızlığın farkında değiller. Burada asıl sorulması gereken soru “neden herkes tarafından sevilmek, kabul görmek, iyi anılmak istiyorum?” olmalı. Belli bir ruhsal gelişimi tamamlayan ve sağlıklı kendilik algısı olan bireylerin böyle bir isteği yoktur. Onlar; sadece önem verdikleri kişilerce önemli olmayı tercih ederler, daha da ötesi; söz konusu kendi karakter yapıları veya hayat görüşleri olduğunda önem verdikleri kişileri bile karşılarına almayı göze alırlar. Çünkü bu bireylerde değer kaybetme korkusu yoktur, değerli olmalarını karşı tarafı memnun etmeye bağlamazlar.
Peki hayır diyememenin altında hangi nedenler yatıyor?
Hayır diyememenin temeline indiğimiz de birçok ruhsal problemin altında yatan özgüven problemi yer almaktadır. Bununla beraber; hayır diyemeyen kişilerin çoğunlukla boyun eğicilik ve fedakârlık şemaları bulunmaktadır. Fedakarlık şeması olan kişiler kendi ihtiyaçlarını ve istekleri yok sayarak öteki için her daim ve her durumda kendini feda etme eğilimindedirler ve bunu normal kabul ederler.
Boyun eğicilik şemasında ise kişi olası bir çatışmaya girdiğinde kendi haklarını, düşüncelerini savunamayacağına, karşı tarafça alt edileceğine veya bir çatışmaya girerse er ya da geç intikamının alınacağına inanarak karşısındaki kişilere hayır diyemez. Bu inanç çerçevesinden bakıldığında gerçekten hayır demek çok korkutucu olabiliyor. Ama sağlıklı bir hayat bu şekilde devam edemez, çünkü kişi her istemediği duruma maruz kaldığında ve hayır diyemediğinde, içinde kendisini yok saymanın yarattığı duygu ile öfke patlamaları yaşıyor olur. Aynı zamanda kişi pasif agresif tutumlar sergileyerek, nitelikli ilişkinin dinamiğini bozuyor. Somatik rahatsızlıklar (psikolojik kökenli fizyolojik yakınmalar) başlıyor. Yani hayır diyememek her anlamda hayatın kalitesini düşürüyor.
İlginizi çekebilir: Ruh sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek 5 alışkanlık