X

Hayattaki tek pusula: Ne yaparsan yap aşkla yap

“Yaşamanın temel kuralı nedir?” diye sorsam çoğu kişi nefes almak, yemek yemek, barınmak v.s. diyecektir ilk başta. “Peki ya sonrasında yaşamı sürdürebilmenin en büyük kaynağı nedir?” desem? Cevap vermeden önce bence önce dönüp bir içimize bakmalıyız derim…

Fiziksel ihtiyaçlarımız bir tarafa hayatımızı beslememiz gereken en büyük güç kaynağımız ruhumuzdur.

İçimizde yanan onca ateşe, kopan onca fırtınaya rağmen hayata karşı nasıl direnç gösterdiğimiz ve onu yaşayış biçimimiz hayata verebileceğimiz en güzel cevaptır.

“Zihnimiz her saniye, her salise hiç durmadan çalışıyorken bazen nasıl oluyor da es geçtiğimiz onca güzel detayı atlamayı başarabiliyoruz?” diye sormadan edemiyorum kendime… Düşünsenize her gün oluşturduğumuz bir rutinin içinde bazen sadece rüzgarın estiği yöne doğru savrulup gidiyoruz. Arada bir gözlerimizi kapatıp rüzgarı tenimizde hissetmek, kendimize vereceğimiz küçük bir es, farkındalığımızı artırmadaki en büyük etkendir.

Bazen o rutinin içinde savrulurken arada bir camınızdan içeri süzülen güneş ışınlarındaki parlaklığı görebilmek gerek…

Kendimize sormamız gereken en büyük soru: Ben kimim? Benim bu yaşamdaki amacım ne? Beni ne mutlu ediyor? Geçinmek için yaptığım işi seviyor muyum? Sevmiyorsam neden buradayım ve nasıl oluyor da istemediğim bir noktada sıkışıp kaldım? Bunu bana kim yaptı? Her şeyin cevabı tek bir ortak noktada buluşur: Ben! Ben istemediğim ve izin vermediğim sürece seçimler kendi kendine gerçekleşmez… Her şeyden önce içimizdeki benin farkında mıyız?

Hayat akar gider hiç durmadan. Mevsimler geçip giderken şaha kalkmış koca bir fırtınanın ortasında durabilen de, depremlerle sarsılmış ve koca bir enkazın altından sağ çıkmayı başarabilen de sensin farkında mısın? İçindeki gücün neleri kaldırıp, fırlatıp atabildiğinin farkında mısın?

Bir kadın, bir erkek, bir abi, bir abla, bir kardeş, bir anne, bir baba, bir doktor, bir öğretmen, bir işçi, bir mühendis olarak sıfatımız her ne olursa olsun zorluklar karşısında gösterdiğimiz direnç, çözüm odaklılık ve hayata karşı pozitif duruşumuz bizim asıl kişiliğimizi ortaya koyar. Kendimize acımak kadar kendimize yapabileceğimiz bir kötülük olamaz.

Hayat güzeldir. Kalbine ekeceğin aşk ve sevgi tohumları hayatında açacak olan en güzel çiçek ve meyveleri verir.

Sadece bir insana olan aşktan bahsetmiyorum. İlk önce kendini çok sevmeli insan. Sonra bir insanı, yuvayı, çocuğunu, doğayı ve hayvanları, işini, çalışmayı, aşkın kendisini, hayatı sevmeli.

Hayatınızdaki her şey dengedeyse nefes alıyorsunuz demektir. Ama yaşamak bambaşka! Yaşamak aşk ister, tutkuyla sevmeyi gerektirir.

Her şey değişebilir. Değişime ne kadar açık olursak o kadar az hayal kırıklığı yaşarız.

Bazen duygular değişir ne yapacağımızı bilemeyebiliriz. Pusulamı kaybettiğimde kendime soracağım üç vicdan sorusu yönümü bulmama yardım eder. 

  • Bir seçim yapmam gerekiyorsa bunu yaptığımda hayatımda değer verdiğim insanlar zarar görecek mi?
  • Yaptığım seçimden pişman olma ihtimalim nedir?
  • Ve yaşanan karmaşanın geçip gitmesi için hislerime yeterli zaman tanıdım mı? 

Bu üç soru her konuda ne tercih yapacaksam yapayım bana yardımcı olan 3 altın sorudur benim için… Vicdanımızı kaybetmediğimiz sürece yapacağımız seçimden pişman olma ihtimalimiz çok düşüktür bence.

Hayatımıza yön verecek olan da, her zorluğa rağmen seçim yapacak olan da bizleriz. Sadece içimizdeki “beni” iyi tanımalı ve kalbimizi, vicdanımızı korumalıyız. Hem de bazen insan kendisine rağmen kendisini korumalı. Tek başına duygularınıza güvenemezsiniz, duygular değişkendir ama duygularla birlikte mantığı elden bırakmamak en büyük püf nokta. Pozitif düşünce ve çözüm odaklı olabilmek toprağın altından ne filizler çıkartır tahmin bile edemezsiniz.

Çok sev, dua et, şükret her neye inanıyorsan fark etmez. Sadece inan! Kendine, kalbine, insanlığa, bilime, tanrıya, aşka, sevgiye, dostluğa, barışa… Sadece inan ve durma. Kalbini öyle bir aç ki kendin bile kabına sığma! Yan cayır cayır, tutkuyla hisset ateşi. Gözlerinden taşsın aşkın hayata.

Hayat güzel… Hayat renkli ve keyifli… Her şeye rağmen…

Sevgilerimle!

İlginizi çekebilir: Gül düşünürsen gülistan olursun: İkigai ile daha mutlu bir yaşam

Gamze Okutan: 15 Aralık 1986 Beykoz İstanbul doğumlu olan Gamze Okutan 2004 yılında Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar mağazacılık sektöründe satış danışmanlığı ve sağlık sektöründe hizmet veren bir firmada yönetici asistanlığı yaptı. Çalışma hayatı sebebiyle üniversiteye biraz ara verdikten sonra 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümünden mezun oldu. Şu anda Yazılım ve Teknoloji alanında hizmet veren bir firmada Mali & İdari İşler Yetkilisi olarak meslek hayatına devam ediyor. Evli ve bir kız çocuk sahibi bir anne. Pusula kitabının yazarı. Gamze Okutan’ın kendini bildi bileli sanata, kişisel gelişime, psikolojiye olan ilgisi hep vardı. Zaman zaman şiir yazmayı, deneyimlerini ve gözlemlerini paylaştığı yazılar yazmayı, kendi çapında hobi olarak müzikle uğraşmayı ve söylemeyi çok seven biri. Ayrıca arada sırada meditasyonla zihnini sakinleştirip stres atmayı, yoga ile bedensel enerjisini korumayı seviyor. Hayatta pozitif ve negatif her şeyin bir bütün olarak güzel olduğunu düşünüyor. Olaylara bakarken çoğunlukla pozitif taraftan değerlendirmeyi yani bardağın dolu tarafından görmeyi ve çözüm odaklı olmayı seviyor. Fakat negatifin ağır bastığı durumlarda duyguların sonuna kadar yaşanması gerektiğini aksi takdirde mutlu olmanın mümkün olmayacağını düşünüyor. Hayatı dolu dolu, tutkuyla, hissederek yaşamayı seven aslında hayatın kendisine aşık, hayalperest bir yolcu olarak tanımlıyor kendini. Hayatın paylaştıkça güzellikler getireceğine olan inancını ve umudunu hiçbir zaman kaybetmemiş biri olarak paylaştıkça belki küçük dokunuşlarla bakış açımızdaki yansımaları çok daha renklendirebiliriz diye düşünüyor. Hep birlikte, el ele birbirimizin yoluna daha çok ışık tutarak yönümüzü bulmamıza bir nebze olsun katkı sağlayabileceğimize inanıyor.
İlgili Makale