X

Hayattaki en büyük değer sizsiniz

Yazılarım hakkında sizlerden gelen yorumları okumak beni her zaman hem çok mutlu eden hem de çok geliştiren bir etki oluyor. Bana ulaşan tüm yorumlarınız için çok teşekkür ederek ve hepsinin çok değerli olduğunu yeniden belirterek başlamak istiyorum…

Bu yazımda bana çok derin bir konu için eşlik etmenizi istiyorum “öz-değerimiz” yani kendimize kendi kendimizce dışarıya bağımlı, bağlı, dayalı, zorunlu, yükümlü, zorunlu, kısacası “tüm dış değişkenlerden özgürleşerek” kendi kendimizi sevebilmek ve kendi kendimize değer verebilmek yeteneğimiz… Bu konu başlığı ise bana tam da kendim ile ilgili “öz-değer” konusunda düşünceli olduğum bir günde bana ulaşan sevgili Semra Hanım’ın özel sorusu, bu yazım o yüzden sevgili Semra Hanım’a hediyemdir; gelin hep birlikte kendisinin hani sınavlarda olduğu gibi hayatın “en zor” yerinden sorduğu sorulara cevaplar aramaya çalışalım; “kendi değerimizi nasıl biliriz, nasıl anlayabiliriz, kendi kendimizin değeri nedir, hayatımızda nasıl daha çok kendi değerimize odaklanabiliriz?”

Bir kere öncelikle “değer” kavramının bizler için tanımı ile başlamak istiyorum. Hayatımızda nasıl değerli hissederiz? Bu kavram genel olarak çocukluğumuzdan itibaren bizlere ailemizde öğretilir. Fakat örnek olarak “kendi kendine değer veren” bir birey etrafımızda yok ise, tanım aklımıza, bilincimize yani içimize “diğeri” kaynaklı olarak kazınır. Kocasının onu sevmesini bekleyen bir anne, sadece eşi onunla zaman geçirdiğinde kendini değerli hisseden bir kadın veya eşinin gözüne girmek değer görebilmek için üzüldüğü durumda ses çıkartmayan ebeveynler… İşte bunlar değer kavramının küçücük zihinlerimizde çarpıklıklarla gelişmesine sebep olur. Bugün o yüzden ilk adımımızda kendimize sormamız gerekiyor “bence değer ne demek, yani ben değerli olduğumu nasıl hissederim”?

Bu soruya yanıtımız çok kritiktir, ben burada kendi hayatımdan ve tecrübelerimden örnekler ile ilerliyor olacağım, fakat istiyorum ki biraz eğleniyor, biraz eleştiriyor biraz da kendi kendimize açıkça aynı soruları soruyor olalım. Benim değer tanımımda “saygı vardır, sevgi vardır, zaman ayırmak ve değeri ifade etmek vardır” diyebilirim. Peki kendime ve başkasının bana verdiği değer konusunda nasıl yanıldım, bugün yaptığım tanımlar nereden geldi biraz uzak geçmişe gidelim şimdi.

Ben ilişkim boyunca değer verilmeye “kendi öz değerime” hiç odaklanmadım örneğin. Çünkü bir kere böyle yetişmemiştim, çünkü kadın her zaman vericiydi, kadın ne istediğini söylemez, üzüldüğünde ses çıkarmaz ve sadece dinlerdi, kadın tartışmazdı evlilikte, kadın erkeğinin önüne geçmezdi, kadın sadece olduğunu olduğu gibi kabul ederdi, kadın “sorgulamazdı” benim değerim nerededir, nerededir, ben nasıl değer görmekteyim… Kadın sadece “değer verir”, hediye eder, emek verir, güzelleştirir, değer oluşturur ama değer görmez, bunu “hak ettiğini” bilmez… Peki kadının kendi kendine değerine geldiğimizde zaten “kendi” yoktur, önce erkeği gelir, çocukları gelir… Kadın dediğin kendini siler, fedakardır, öyle süslenip çıkamaz, sadece “kendi” zevki için para harcayamaz, sadece “kendi kendini” mutlu etmek için değil başka bir yere evin önündeki parka bile gidemez…

İşte bu “değer” kavramı yaşımızın kaç olduğuna, hangi üniversitede okuduğumuza, ne kadar para kazandığımıza ve hayatta neler yaşayıp gördüğümüze bağlı olmadan kocaman bir “tanım” sorunudur öncelikle… Ben bu kadındım, evet ben Türkiye’nin en önde üniversitelerinden birinde, hem de iki bölümü birden bitirmiş olan ben, yurt dışında yaşamış, yabancı dil bilen, en güzel işlerde çalışan, her zaman fikir sorulan ve iyi kötü insan olan ben bu kadındım; “sadece vermeye odaklı, kendini silmiş, kendi değerini hiç ama hiç bilmeyen” kadın…

Ne oldu diye soralım peki hayatımda ne tezahür etti? Evlendim, öyle bir noktaya geldim ki, tüm ev işlerini kendim yaptım çünkü “kadın vericidir, önce diğer kişi mutlu olsun” dedim üzüldüğüm hiçbir noktayı dile getirmedim çünkü kadın kendi değerini bilmez çünkü o susmayı bilmelidir ve ne yaptım sonunda aldatıldım. Anlayamamıştım bir adam beni “nasıl sevebilirdi bende ne bulmaktaydı, neden bana bakmaktaydı, bende sevilecek değer verilecek ne vardı? Çünkü kadın vericidir, zaten oradadır, her ne olursa olsun gitmez, değer görmese de kendi değerini kendi kendinin kıymetini zaten bilmez…

İşte o kadın öyle bir “öz-değer” yoksunuydu ki, kendinin bir değeri bile olabileceğini düşünememekteydi. Sonra ne oldu? Evet, derin bir sessizlik, ne olursa olsun dönülemeyecek bir ayrılık hali. Ve kendi kendim ile baş başa kalmak… İşte bu nokta çok önemlidir, değer tanımızı sorduk, şimdi sıra kendimiz ile baş başa kalarak “ben kendi kendime şu anda hayatımda ne kadar değer veriyorum?” sorusuna yanıt aramak…

Ben bu soruya tahmin edersiniz “hiç” yanıtı ile karşılık verebiliyordum bir zamanlar… Bu soruya yanıtınız, “biraz, gerektikçe” veya “çokça” da olabilir ki bunlar “hiç” yanıtına göre çok iyi seviyede öz-değer bilincini yansıtır. Kendi seviyemizi belirledikten sonra kendi kendimize bunu değiştirmek için adımlar atmamız gerekiyor.

Gelin benim kendim için oldukça “büyük” adımlar olan değişimime bir bakalım. Bir kere 30 yaşımdan beri her doğum günümde sadece “kendi kendimi mutlu etmek” için dünyada en çok sevdiğim şeylerden biri olan uzak diyarlara seyahat ediyorum, Arjantin’den Bali’ye kadar farklı zamanlarda unutamayacağım güzellikte oluşlar, maceralar ve değişimler benimle oldu… Şimdi açıkça paylaşmak istiyorum Roma’da bir bankım var, son iki yıldır doğum günümü sakince, sessizce, tek başıma sadece gelip geçenleri izleyerek ve 2 euro maliyetinde bile olmayan yandaki muhteşem sokak büfesinden aldığım şarabım eşliğinde yine “sadece” kendi kendime olabilmenin sağlıklı, huzurlu, güzel bir yaş geçirmiş ve geçirecek olmanın umuduyla kutluyorum…

Sabah uyandığımda kendi kendime hatırlattığım ilk şey “bugün çok değerli”, bugünün her saniyesi, her nefesi, söylediğim her cümle sevgiyle paylaştığım anlar değer kattığım insanlar işler amaçlar içtiğim su yediğim yemek her şey “çok değerli” oluyor, tekrar tekrar “ben çok değerliyim” diyorum… Bazen yıllar boyunca nasıl olup da dünyada bir tane benden yaratılmışken kendimi bu kadar değersiz bu kadar kırılabilir bu derece değersizleştirilebilir gördüğümü anlamakta da zorlanıyorum… Bu yüzden her günümüzün güzelliğinin, her anımızın değerinin ve o her anın güzelliğini yapanın da yine bizler olduğumuzu anlayabilmek çok ama çok önemli bir etken…

Hep başkası için çalışmak, hep başkasını memnun etmek… Bugün karşıma çıkan ve gerçekten memnun olmadığım her durumu “yüksek ses” ile ve son derece dürüst olarak ifade ediyorum örneğin; kendi değerim için “ifade etmek”. Bu yıllarca yine anlayamamış olduğum diğer bir öz-değer belirteci; kendimizi “X ne düşünür, Y beni sevmez, A yanımda olmaz, B beni beğenmez” diye değil, sadece ve sadece kendimiz için ifade etmek. Diğeri üzülmesin kimse etkilenmesin diye içeriye attığımız her istek ifade edilmemiş her söz her duygu yine bizden alıp götürmektedir…

Öz-değerin diğer bir ifadesi kendi kendimizin en önemli yaşam koçu olmak yani güzel yemek, güzel beslenmek, egzersiz yapmak… Bu yüzden spora olan tutkumu daha da ön plana alıyorum hayatımda ve ne olursa olsun antrenmanlarım benim için günümün “benden alınamayacak” ve sadece “kendim ile olmak üzere” oluşturduğum çok önemli bir parçası… Her türlü spor, kendimiz ile ilgilenmemiz, kendi kendimize bakmamız demek. Bedenimizi anlamamız, kalbimiz ile sohbet etmemiz, ayaklarımıza nasılsınız yola devam ediyoruz değil mi diye sorup gülebilmemiz demektir değil mi? Bu yüzden kendinize değer vermek yolunda daha çok spor yapın bedeninize kendinize oluşunuza daha çok bakın; yaratılışınızın size verilen ellerin, gövdenin, karnın veya bacakların ne kadar mükemmel olduklarına ve sizinle olduklarına daha çok teşekkür edin…

Ve tabi ki “kendimize gülebilmek”. Bu öz-değerimizi her ne olursa olsun kaybetmemek üzere odaklanmak demek. Evet geçmişte aldatılmış olabilirim, bugün hala geçmişte yaşıyor olsaydım kendime verdiğim değer başkasının ve hatta sadece bir kişinin tercihine bağlı olsaydı, bu benim değersiz olduğumu, yaradılışımın bir amacı olmadığını gösterseydi, gerçekten doğru olur muydu? Kendime gülebilir miydim? Bazen çocukları izleriz, düşerler, hiç ağlamazlar kendi kendilerine gülerler “nasıl düştüm” diye ve en önemlisi işte yeniden ayağa kalkarlar… Çünkü öz-değerlerini bilirler başkasının ne kadar “iyi yürüdüklerini” söylemesine, “başkasının onu sevmesine” ve başkası alay etmiş bile olsa “ben asla yürümeyeceğim” gibi özünden uzak bir bilinçte değillerdir. Sadece doğrulurlar ve yürüyüverirler… İşte her şey bu kadar basittir… O yüzden hatalarımı tecrübeler olarak gördüğümde, kendime gülebildiğimde, “nasıl da düştüm” haydi Pınar kalk gidiyoruz o zaman yola devam diyebildiğimde sizce öz-değerim incinir mi? Ben kendimle barıştıkça ve hayatı olduğu gibi kabul ettikçe ve tabiki kendimi de aynı şekilde kabul ettikçe “başka bir kişinin” onayına ihtiyaç duyacak mıyım?

Bu yüzden öz-değer ve kendimize değer vermek son derece öznel bir bilinçtir, bunu dışarıdan kimse bize öğretemez. Adımlarımızı yavaş yavaş atacağız, kendimize karşı sabırlı olacağız, evet düştüğümüz de olacak, güzel aksiyonlar aldığımız ama bir o kadar da yeni deneyimlediğimiz keşke böyle yapmasaydım dediklerimiz de olacak.

Eğer bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, hemen değiştirin “siz sadece oluşunuz ile dünya üzerinden tek yaratılmış olmanız ile” zaten sonsuz değerdesiniz. Kimsenin bunu size “vermesi” mümkün değildir, X mesleğinde yükselmekte olduğunuz için, A’nın eşi olduğunuz, B’nin annesi olduğunuz, C okulunu bitirdiğiniz, bankada sizi bekleyen paranız veya kapının önünde duran araba markanız için değil, sadece “siz” olduğunuz için değerlisinizdir… Hayatınızdaki en büyük değer yine sizsiniz…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale