X

Hayatta var olmanın en güzel yolu: “Merkezinde kalmak”

Hayatımın en aydınlık dönemlerinden birine girmiş bulunuyorum. Nereden biliyorsun derseniz; tek verebileceğim cevap hislerim olur. Evet, ben azimle hislerinin peşinden giden bir kadınım bu hayatta. Yanılmadım da çoğu zaman ve çok da eğlenceli bulduğumu söylemeliyim. 

Bahsediyorum bir ayrılık yaşadığımdan. Hayatımda ilk defa fazla farkında olarak yaşadığım bir dönem bu defa. Neyin neden olduğunu, kendime ne almam gerektiğini, mesajların ne olduğunu çok net gözlemleyebildiğim bir süreç. O yüzden belki de hayatımın en aydınlık dönemlerinden birine girdiğimi rahatlıkla söylüyorum. Bana getirdiği en büyük öğretilerden bir tanesinden bahsetmek istiyorum bugün: MERKEZİNDE KALMAK.

Hep konuştuğumuz bir şey senelerdir bu arkadaş sohbetlerinde, katıldığım inzivalarda, seanslarımda. Bilgi vardı da ne demek olduğunu ben şu an anlıyorum diyebilirim.

Şu anki hayat tecrübelerim ve bakış açımla açıklamak istersem şöyle diyebilirim: insanın kendine sahip çıkması! İnandıklarına, hayallerine, isteklerine, peşinden gittiklerine, sahip olduklarına; aslında kendisiyle ilgili her şeye. Kim ne derse desin, rüzgar nereden eserse essin ödün vermemesi. Öyle sağlam durması ki kendisi arkasında, öyle bir kuvvet yayması ki; hayatın bile o duruştan büyülenmesi ve onun yoluna hizmet etmesi. Çünkü başka çaresi yok artık. Kadın kendinden o kadar emin ki; hayat da kafa karıştıramaz.

Ama biz korkularımızdan genelde; ya da sevilmek uğruna, eğer pek de sağlam duramıyorsak kendimiz de; hemen başkaları tarafından manipüle edilmeye çok açığız. Bana; “sen çok duygusalsın biraz törpülemen lazım” cümlesini duyurdu hayat mesela, ya da “hırsın yok; biraz çabala” ya da “fazla prenses gibisin, hayat toz pembe değil” gibi. Eskisine göre daha sağlamlaşmışım tabii. “Kusura bakma ben duygusal olacağım” dedim ama yine de “ama şu / bu yüzden böyleydi” diye açıklamalarda bulunup kaybetme korkusuyla “değiştiririm, aslında böyle de değilim çok” gibi noktalarda da gezindiğimi itiraf etmem gerek. 

Azıcık sağlam duramazsak kendimizde, neler neler geliyor başımıza farkında olmadan… Nasıl kalıplara sokulmaya çalışıyoruz? Nasıl başkalarının doğrularına hizmet edilmek üzere kuruluyoruz. Sonra sığmıyoruz o kalıplara, sıkışıyoruz tabii. Kendimiz olmuyoruz, sonra gelsin çatlaklar patlaklar! Aksi mümkün değil.

Bir insanı değiştirmeye çalışmak, bir insanın başkaları uğruna değişmeye çalışması sadece sevilmek uğruna… Dün kardeşim bu konuyu müthiş bir örnekle açıkladı. İşte bu örnekle her şey yerli yerine cuk diye oturdu bende. 

Mesela biz kendimizi çay olarak düşünelim. Bildiğimiz çay. Çayın rengi, şekli, duruşu, tadı; her şeyi bellidir değil mi? O çaydır ve değişemez. Bellidir ne olduğu, nasıl olduğu. Sonra biri geliyor diyor ki: “ey çay, seni seviyorum tabii AMA sana biraz renk katalım, biraz şeker, şu bardakta da daha güzel durursun sen aslında, biraz da aroma ekledik miii”… 

O güzelim çay oldu mu sana şimdi limonata kıvamında bir şey! Kendine has, çayı çay yapan bütün özellikler hooop alakasız yere itilmeye çalışıldı. Eğer o çay da kendi güzelliğini farkında değilse olduğu halinde, eğer sevilmek için her şeye hazırsa kendini çiğnemeye bile ve korku doluysa tüm hücreleri, hiç emin değilse kendinden; geçmiş olsun. Ona söylenene inanacak ve dinleyecek ve asla olamayacağı bir şeye dönüşmeye çalışıp hiçbir zaman mutlu bir şekilde varlığını yaşayamayacak. 

Diğer türlü düşünelim şimdi de. Çaya gene biri gelsin ve çayı çaylığından başka bir şeye dönüştürmeye çalışsın ama çay bu defa kendinden emin olsun. Çok mutlu o çay olmaktan. İyi ki bu hayatı çay olarak yaşıyor. Kendi rengine, tadına, şekline bayılıyor. Böyle bir çayın cevabı ne olur peki sizce? 

“Canım, güzel diyorsun da senin istediğin şey çay değil ki o zaman. Sen baya bana limonatadan bahsediyorsun. Bunun için benim yapabileceğim hiçbir şey yok. Ben çok memnunum çay olarak kendimden. Ama bir sürü limonatalar da var istediğin gibi başka yerlerde. Aradığını bende bulamazsın. Üzgünüm senin adına, yanlış yerdesin.”

Hoop! Ne oldu? Çaya hayran kaldınız siz de değil mi? Ne kadar emin kendinden, ne kadar gururlu çay olmaktan, ne kadar mutlu. Kendini sahiplenmek diye ben buna derim işte! 

Ve asıl önemlisi de çay olduğu yüzünden kendini kötü hissedip suçlamadı da. Ne yapsın yani? Malzeme belli, renk belli, tat belli. Mutlu da tüm sahip olduklarından. Şimdi biri onu bu şekilde istemedi diye değeri mi düştü? Tadı mı kaçtı? Yooo, çay aynı çay! Biri geldi ve onu o an içmek istemedi sadece diye neden kendine acısın, kötü hissetsin, değersiz görsün? Çok saçma geldi değil mi size de böyle bakınca? Dün akşam bunu dinlerken gülmeye başladım ben de. “Hakikaten ya bizim de yaptığımız aynen bu. Ne saçma!” dedim. Aydınlandım bildiğiniz bu canım çay örneğiyle 

İşte, eğer ne olduğumuzdan, kim olduğumuzdan emin olup merkezimizde sağlamca kalırsak, ne rüzgarlar eserse essin, kimler bizi istemezse istemesin olduğumuz halimizle; işte bu bizim problemimiz olmaktan tamamen çıkıyor. “Mevzu benimle alakalı değil ki karşımdakiyle alakalı ne yapayım” diyorsunuz. 

Hem insanoğlu bu, sürekli değişiyor damak tadı, bakışı, hisleri. Bir an çaya bayılıyor, sonra sevmediğine karar veriyor tadını, sonra gene aslında o tadı istediğini anlıyor. Kusura bakmayın ama her karşıma gelenin değişen hayat seçimlerine, isteklerine göre kendimden ödün veremeyeceğim. Verirsem kaybolmaz mıyım? Eğer verirsem ben kim olurum? Var olur muyum hayatta? Yoksa hep başkalarının hayatını, tercihlerini yaşayan hayata kök salmamış biri mi olurum? Ne çok çabadır bu, ne büyük enerji harcamasıdır başkalarının doğruları olmak. Şahsen ben böyle harika bir hayata gelmişken kendimi deneyimlemek istiyorum yahu! Kendi isteklerimi, hayallerimi, karakterimi, özelliklerimi… Var olmak istiyorum sıkı sıkı. Yazarken hissediyorum şu an o kuvveti. Umarım bu satırları yazarken size de geçiyordur şu an aynı his… 

Bir nokta daha var hazır buralarda dolanırken. Üzülmek ile kendine acımak arasındaki ince çizgi. İnsanız, duygularımız var pek tabii. Üzülmek çok doğal verdiğimiz tepkilerden bir tanesi. Çay örneğinden yola çıkarsak eğer tekrardan; çay içerken de eğlenceliydi aslında hayat, ne güzeldi çay içilen zamanlar, beraber tadını çıkarsaydık keşke biraz daha demek çok insani bir his aslında. Ama “Neden ben limonata olamadım, çay olduğum için bir türlü sevilemiyorum, çayım diye herkes sıkılıyor” gibi saçma sapan bir yanılgıya girerseniz, işte tam orada durun. O gerçek değil. O size yarayan bir şey de değil. E nasıl yapacağız biz bunu insan olarak, çay için güzel de, insanız hislerimiz var diye sorarsak da eğer sanırım kendimizi güçlendirme çalışmalarıyla, kendimizi eğiterek. Bunun yolu herkeste başka. Kendimiz bulacağız, keşfedeceğiz o yolu hayatlarımızda.

Demem odur ki; siz, siz olmaktan gurur duyun. Sevin kendinizi. Aşık olun kendinize. Emin olun. Öyle emin olun ki sapasağlam durun kendinizde. Kim ne derse desin, ne yaşarsanız yaşayın izin vermeyin sizi kendinizden mahrum bırakmasına. İzin vermeyin sıkıştırılmaya. Net olun. Kendiniz olun. Sapasağlam merkezinizde durun. Unutmayın, siz olduğunuz gibi, olduğunuz halinizle çoook değerlisiniz. İlk önce bunu tüm iliklerinizde hissedin! Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve sevin. Çok sevin işte ya, sahiplenin. Gerisi su gibi gelecek hayatınızda. Eminim.

İlginizi çekebilir: Niyetin, istemenin ve sonra onu evrene teslim etmenin kuvveti

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale