Hayatınızı doldurup gerçekten hakkını vererek yaşıyor musunuz?
Eğer bu yaşama bir kere ya da olduğumuz kimlik içerisinde bir kere deneyimlediğimiz şekilde geliyorsak eğer; hayatımızı çar çur etmek çok yazık değil mi?
Kelebekler gibi yaşayabilsek ya hayatı. Her sabaha hayata ilk defa gözlerimizi açıyor gibi açsak… Her gün yeni bir günden ziyade yepyeni bir hayata uyandığımızı hatırlasak… Her gün yepyeni bir hayat değil mi elimizde? Ve asıl soru: Sen, sana verilen bu hayatını nasıl yaşamak istiyorsun?
Hayatta seçimlerimiz, verdiğimiz kararlar, aldığımız aksiyonlar hep bu sorunun cevabına hizmet etmeli diye düşünüyorum. “Bu hayatı nasıl yaşamak istiyorum?”
Geçen gün bir farkındalık anında gördüm bu durumu. Yine saçma sapan yediklerimden dolayı kendime kızıyordum. Sonra bir an geldi dolup taşan içim sakin ve dingin sulara döndü.
“Aaa bi’ dakika!” diye başladım kendi kendime, “Eğer bu hayat ruhumun bedenim aracılığıyla yaşadığı bir deneyimse; belki de bu kez bütün hayatımı yemek yiyip yatıp uyumak üzerine geçirmeye gelmişimdir? Yemek yemek Gamze’nin bedeninde nasıl bir şey? Yatmak nasıl hissettiriyor? Sonuçta ruh için bir zaman kavramı olmadığına göre; belki de bütün hayatımı sırf yemek ve uyumak deneyimerini tecrübe etmeye geldiysem?”
Ardından daha da derinlerden gelen bir ses devam etti içimde:
“Evet haklısın. Bu şekilde olabilir. Bu sebeple boşuna kızıyorsun kendine aslında senelerdir. Bu da bir seçim olabilir. Ruh dünyasında her şey mükemmel olduğundan ötürü; mükemmel hayat seçimlerden sadece bir tanesi olmuş olur. Sen insan olarak öğrendiklerinle, kalıplarınla, hikayelerinle kızıyorsun bu duruma fakat bir ruh için yaşadığı hayat ne olursa olsun; mükemmel. Bunu yeniden hatırlamana sevindim çok.”
“Oh.. Gerçeklerimizi hatırlamak iyi geldi, hafifletti. Ne kadar kaybolmuşum zihnimin illüzyonlarında, öğretilenlerde, kalıplarda. Evet bu hayat deneyimi için sadece yiyip uyumayı seçmek de çok normal ve olası bir seçimmiş. Yargılanacak, ayıp görülecek, boş görülecek bir seçim değil ki. Bu sıfatları ben dünyevi hikayeler doğrultusunda kendime yapıştırıyormuşum. Kendi seçimlerimden dolayı kendimi yargılamamayı seçiyorum.”
“Ah Gamze hoş geldin! Şefkat senin doğanda var. Sen şefkatin ta kendisisin. Sadece bazen dünyadaki olaylara çok kaptırıp gerçeğini unutabiliyorsun. Ama bunda da bir sorun yok. Unutmak da insana dair hatırlamak da. Bak hatırladın! Ne hoş! Güzel bir nefes alabilirsin.”
“Evet şu an rahatladım gerçekten! Ama bir şey var. Kendime bir sorum var. Ben bu hayatı sadece yemek yiyip yatarak geçirmek istiyor muyum? Bunu en saf halime sorduğumda cevabım hayır. Çünkü içimden bir yerden biliyorum ki bu kez bu sebeple gelmedim. Çok çok daha başka sebeplerim var. Üreteceğim, yaşayacağım ve dünyaya göstereceğim çok farklı deneyimlerim var benim.”
“Ah Gamze. Baksana odak noktanı öfken yaptığında hiçbir şey göremiyordun ama şimdi o öfke tarafını şefkate dönüştürünce nasıl da yine görmeye başladın her şeyi. Harika! O zaman şimdi tüm heyecanın, hevesin ve şefkatinle odağını yapmak istediklerine çevirip oraları büyütme zamanın geldi!”
Ve yine ben: “Bu hayatta görmek, fark etmek, anlamak ve yaşamak istediğin hayat için istediğin seçimi yapabilme özgürlüğü müthiş bir şey! O zaman tam yol ileri sevgili kendim!”
Ve ben başladım. Hayatta yapmayı sevdiğim şeyleri hayatımda fazlalaştırarak, onları yaptığım zamanlarda tek konsantrasyonumu sadece onlara vererek başladım zamanımı değerlendirmeye. Hayatımı HAKKINI VERE VERE doldurmaya başladım ben. Öylesine değil. Zaman geçsin diye değil. Sıkılmayayım diye hiç değil. Gerçekten istediğim hayatı yaşamak için istediklerimle doldurmaya başladım.
Bu zamandan beri fark ettim ki ben mutluyum! Uzun bir süredir kafama taktığım kilolarım umurumda bile değil! Hem de hiç! Zaten güzel hissediyorum kendimi çok. İnsan içinde mutlu ve tatmin olduğunda bedeninin şekline takılmıyormuş bile, görmüyormuş. Bedeninin vesile olduğu yaşamı görmeye başlayıp sahip olduğu bedene şükretmeye başlıyormuş. Zaten o noktada çirkin de görmek ne mümkünmüş. Düşünsenize; sayesinde bu hayatta var oluyorum, bu hayatı yaşıyorum. Ne kadar kutsal! Ah sevgili bedenim! Arada bir bütün gerçekliğimi unutup çok üzerine gidiyorum biliyorum. Senden özür dilerim!
Kabul tekstil endüstrisi genelde 36 bedene çalışıyor hepimizi tek bir kalıba yönlendirmek istedikleri için ama inanın büyük bedenler için de harika kıyafetler var içinde kendinizi bakımlı ve güzel hissedeceğiniz. Dünyanın sonu değil yani. Hele çözümsüz hiç değil.
Yani ben diyorum ki insan zihninin illüzyonlarına kaptırınca, kalbinin sesinden öte çevreye daha fazla kulak verince, kendi gerçeğinden ziyade başkalarının söylediklerini gerçekleri sanınca, hayatı amaçsız ve bomboşsa eğer; takılıyormuş kilosuna, işine, arkadaşının dediğine, burnunun boyutuna vs.
Ben kendi hayatımda yeniden başladım yaşamaya bu hatırladıklarım doğrultusunda.
Çok şükür mutluyum ve hayata heyecanlı.
Hepimize hayata karşı heyecanı, umudu, renkleri dilerim.
Renkli hayatlara…
İlginizi çekebilir: Gerçekten yaşadığını hissetmek için: Gör, anla, fark et