Hayatınızdaki “şükür” anlarını görebilmeniz için bir öneri: Mutluluk kavanozu
Hepimiz için çok farklı bir süreçteyiz Mart 2020’den beri. Kimimiz iyi yönetti, kimimiz ne yapacağını şaşırdı, kimimiz hayatıyla çarpıştı, kimimiz usandı derken, hepimiz ama hepimizin daha önce hiç karşılaşmadığı bambaşka bir dönemde olduğu bir gerçek.
Benimkisi ise inişli, çıkışlı geçiyor. Bir gün müthiş iyi, bir gün korkunç depresif, bir gün hareketli, diğer gün amaçsız derken kendimin başka versiyonlarını gözlemlediğim, hayatı başka bir pencereden gözlemlediğim bir süreç oluyor.
Bu ara ise gündemim yine değişik. Japonların yaptığı “Mutluluk Kavanozu” diye bir şeye giriştim. 2 senedir niyetliydim ama kısmet bu zamanaymış. Mutluluk Kavanozu şöyle ki: Bir kağıda her gün yaşadığınız bir mutluluk anınızı ufak bir not şeklinde yazıp kavanoza atıyorsunuz. 365 gün sonunda okuyorsunuz ve aslında mutsuz bir hayatımız olduğunu düşünsek bile kavanoza baktığınızda görüyorsunuz ki aslında hiç de tam anlamıyla öyle değil. Mutlu olduğumuz anlar var ve hep olacak. Şimdiye kadar bende yansıması ise şöyle ilerliyor: Hem her günümü yatmadan önce gözden geçirmiş oluyorum, hem de mutlu olduğum anların aslında ne kadar sıradan, gün içinde fark etmeyeceğim anlar olduğunu anlıyorum. Müthiş bir farkındalık sağlıyor, tavsiye ederim hepinize.
Mutluluk Kavanozu sebebiyle her gece başımı yastığa koyup gün içinde neler yaptığımı, günümü nasıl geçirdiğimi düşünmek beni son günlerde germeye başladı. Geceleri, günlerim bomboş ve anlamsız geçiyor paniği yaşamaya başladım. Her gece “Eyvah! Bugün de kayda değer bir şey yapamadım” diye müthiş bir stresle dönüp durdum.
Halbuki elimde bir sürü malzeme vardı. Kendimi oyalayacak, bir şey katacak bir sürü şey satın almıştım. Kalimbasından tut ipine, ipinden tut milyonlarca kitaba, kitaplardan tut denge tahtasına derken çok fazla şey. Aslında hepsini yapsam gün içinde, günümde boşluk kalmayacak kadar çok şey.
Bazen içimden geliyor hepsine dokunuyorum. Bazen içimden gelmiyor, yüzlerine bakmıyorum.
Fakat şunu gördüm ki oyuncaklarıma dokunsam da gece başımı yastığa yine rahat koyamıyorum. Yine kendimden, günümden tatmin değilim.
İşte tam da bu noktada aydım.
Gününün nasıl geçtiği yaptıklarınla, yaptıklarının sayısının yüksekliğiyle değil de, hissettiklerinle doğru orantılıymış.
Soru: Ben bugün geçirdiğim günden tatmin oldum mu?
Soru: Kendimde günümden tatmin hissetmek için neye ihtiyacım var?
Yukarıda okuduğunuz bu iki soru geldi hemen sonrasında işte. Hatırlayın: Sorular büyütür, genişletir.
Bana bu pencereyi açan ise her gece yatarken yaşadığım panik, endişe ve sıkışıklık oldu. Galiba büyüklerimiz boşuna dememiş: “Sıkı can iyidir, çıkmaz” diye. Günümüz dünyasında sıkılmaktan son sürat kaçmamıza rağmen sıkılıp sıkışınca insan o sıkışıklıktan çıkmanın mutlaka bir yolunu buluyor hayatta kalma içgüdüsünün devreye girmesiyle beraber.
Anlayacağınız çok yorulmuştum gecelerimin bu şekilde bitmesinden. Aramaya başladım: Gülmek ya da eğlenerek bir şey yapmak mı beni tatmin eder? Birileriyle kaliteli sohbet etsem? Bugün sadece hayal kursam mesela, günümden, kendimden tatmin olur muyum? Bunlar gibi bir sürü sorularla arayış. Hepsinin ortak noktası ise hislerime yönelik. Çünkü gördüm ki sırf günü dolu geçirmek için görev gibi yapmaya çalıştığın aktiviteler asla işe yaramıyor. Hatta onlardan bile soğuyor insan keyfine varacağı yerde görev gibi kendine yükleme yapınca.
Mesela günün istediğim saatinde o sürekli öten canım kuşlara kulak kabartsam? Başka da hiçbir şey yapmasam. Tatmin olur muyum? Bence en kalitelisinden günümden tatmin olurum hem de! Yaptıklarının sayısı değil de, bir şey bile yapsan gün içinde, onun kalitesi, sana hitap şekli çok önemliymiş.
Anladım. Şükür ki anladım.
Şimdi ise tam da buradan devam.
Siz hayatınızda bugünlerde nerelerdesiniz?
İlginizi çekebilir: Monotonluğa farklı bir açıdan bakın: Her şey tekrar eder ama hiçbir şey aynı değildir