Son yıllarda kişisel gelişim, mindfulness (farkındalık), sağlıklı yaşam konularının popülaritesinin artmasıyla, etrafta toz pembe bir bulut dolaşıyor: Pozitif düşünün, pozitif olun! Bu yazım, o toz pembe, olumlu bulutun içerisinde olanlara değil de, içeriye giremeyenler ya da girmek istemeyenlere destek niteliğinde…
Her insanın doğası gereği farklı duygusal, psikolojik, fizyolojik ve nörolojik özelliklerden oluşan, duygu, düşünce ve davranışlarının oluşmasını sağlayan iki farklı hali vardır; pozitif duygusal çekim merkezi (positive emotional attractor) ve negatif duygusal çekim merkezi (negative emotional attractor). Kişi, pozitif duygusal çekim merkezindeyken durumdan ya da olaydan memnuniyet duyduğunu gösteren duygular sergiler. Kişinin algısı açılırken, bilgiyi kısa süreliğine tutma ve kullanma becerisi artar. Andan keyif almak, şükretmek, huzurlu hissetmek, umutlu olmak, gurur duymak, bir şeyle ilgilenmek, âşık olmak vb. haller pozitif duyguların oluşmasına neden olur, ancak pozitif duygusal çekim merkezine geçmek için bu tek başına yeterli değildir. Pozitif duyguların yanında kişinin Parasempatik Sinir Sistemi’nin (PSS) ve varsayılan mod ağının da (default mode network) aktive olması gerekir.
Parasempatik Sinir Sistemi, otonom sinir sistemimizin 3 alt sisteminden biridir. Bizi sakinleştiren, rahatlatan, onaran bir etkisi vardır. PSS aktive olduğunda solunumumuz yavaşlar ve derinleşir. Bu durum zihinde sakinlik yaratırken, zihnin daha net çalışmasını sağlar. Hücrelerimizin yenilenmesine ve sistemlerimizin düzenlenmesine yardımcı olur. Ayrıca sosyal bağ kurma kapasitemizi de artırır. PSS çalışırken vagus siniri de uyarılır, bu sayede oksitosin vb. birçok önemli hormon salgılanır. PSS etkin iken uyarılan olumlu duygular zamanla akıl sağlığı ve fiziksel sağlığımızın iyileşmesinde de büyük rol oynar. PSS’miz maalesef modern hayatın hızı, sürekli tehdit altında hissetmemiz vb. sebeplerle normalden az çalışabilir. Çeşitli nefes egzersizleri veya meditasyon (derin düşünme) ile PSS’yi devreye sokabiliriz.
Pozitif duygusal çekim merkezi durumunda olduğumuzda PSS’ye ek olarak beynimizde varsayılan mod ağı (default mode network) faal olur. Bu sinir ağı sosyal davranış ve ahlaki değerlendirmelerimiz ile bağlantılıdır. Bu ağ genelde hayal kurarken ya da geçmiş ve geleceği düşünürken aktif olan bir bölümdür. Yaratıcılık ve yeni fikirlere açık olmak ile de çok bağlantılıdır.
Kendinize sınır koymadan hayaller kurmak, ideal yaşamınızı düşünmek, kişisel değerlerinizin farkına varmak, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak ve maneviyatı artırmak gibi faaliyetler ile pozitif duygusal çekim merkezini etkinleştirebilirsiniz.
Peki, negatif duygusal çekim merkezi neler içeriyor? İsminden de anlaşıldığı üzere bu durum endişe, anksiyete, korku, mutsuzluk, nefret ve kin gibi olumsuz duygular ile ilişkilidir. Ayrıca otonom sinir sistemimizde Sempatik Sinir Sistemi’nin (SSS) uyarılması ile bağlantılıdır. SSS ise insanların tehdit ve strese karşı tepkileriyle alakalıdır. Atalarımızdan kalan miras genler de işin içine girer ve SSS bize fiziksel bir tehdit altındaymışız gibi tetikte olma hissi verir. Etrafımızdaki belirsizlik içeren durumlar, kötü haberler, sağlık sorunları gibi tedirginlik kaynakları, ekonomideki olumsuzluklar SSS’nin olması gerekenden daha fazla devreye girmesine neden olur. Bazen büyük tehditlere de gerek duymaz, bir toplantıda sözün size verilmesi, bir gruba konuşma yapmak gibi stres yüklü anlarda da fazla uyarılabilir.
Son olarak da negatif duygusal çekim merkezinde beynin farklı bir ağı devreye girer. Bu ağ “görev pozitif ağıdır” (task positive network). Bu ağ dikkat gerektiren işlerde ya da mantıksal değerlendirme yaparken devreye girer, problem çözme ya da karar vermemizi kolaylaştırır. Görev pozitif ağı devreye girdiğinde, varsayılan mod ağın çalışmasına ket vurulur.
Bu 3 temel bileşenin uzun süreli devrede kalması, ruhsal ve fiziksel sağlığımız için zararlı olabilir, olaylara daha dar bir açıdan bakmamıza yol açabilir; neticede enerji seviyemiz düşer ve olumsuz duygulardan kurtulamayız.
Davranış değişikliği, yaşamak istenen hayatın hayal edilmesi, bu hayal veya herhangi bir hedefe ulaşma vb. birçok kişisel gelişim konusu için gereken enerji, pozitif ve negatif duygusal çekim merkezlerinin dengesine ihtiyaç duyar. Herhangi birinin baskın olması, istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Örneğin negatif duygusal çekim merkezi aşırı faal ise iç kaynaklarınız tükenir; yenilmişlik hissine, hatta depresyon da dâhil bir dizi olumsuz sonuca yol açabilir.
Tam tersine eğer pozitif duygusal çekim merkezi aşırı etkin ise, fazla hayalperest olup, iyimserlik önyargısına düşebilirsiniz. İyimserlik önyargısı, kişinin olumsuz bir olayı yaşama ihtimalinin daha düşük olduğuna inanmasına neden olan bilişsel bir önyargıdır. Hatta bu durum bazen yenilmezlik algısı yaratabilir ve kişi çok riskli davranışlar sergileyip tehditleri (sağlık vb. için) görmezden gelebilir. Pozitif duygusal çekim merkezi aşırı aktif kişi, içinde bulunduğu durumdan pek fazla rahatsızlık duymaz; zorluklardan kaçınırken, değişimi tercih etmediği yanılgısına düşebilir. Dolayısıyla değişimin bir sonucu olan kişisel gelişim engellenir ama kişi bunu fark etmez.
Bu nedenle biz hem pozitif hem de negatif duygusal çekim merkezlerine ihtiyaç duyarız ama tabii denge herkes için aynı noktada olmayabilir. Dr. Boyatzis ve meslektaşlarının önerilerine göre bu oran 1 birim olumsuza karşılık 3 ila 6 birim olumlu dengesinde olmalıdır. Eşitlik yerine bu oranın önerilmesi, olumsuz duyguların etkisinin daha yoğun yaşanmasından kaynaklanıyor. Unutmayın ki negatif duygusal çekim merkezi kişinin odaklanabilmesi, sürdürülebilir performans sergileyebilmesi ve hayatındaki zorluklarla baş edebilmesi için önemli olmanın ötesinde, gereklidir de.
Yazıma başlarken bahsettiğim o toz pembe buluta dâhil olmamız için yapılan çağrılara bir nebze kulak tıkayarak, olumlu ve olumsuz bakış açılarımıza hak ettikleri yeri vermeli, her birinin hayatımıza ayrı katkısı olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
İlginizi çekebilir: Psikolojik dayanıklılığınızı artırmak için 5 ipucu