Siz de benim gibi yolculuk sevenlerden misiniz? Ben her yolculuğumu kendime de çıkacağım bir seyahat olarak görürüm. Gün içinde pek çok kez kendimi dinlememe rağmen sanki yolculuk sırasında kendimde yeni bir şeyler keşfedeceğimi düşünürüm. Çoğu zaman da yeni bir açmazımla, yeni bir kırgınlığımla yüzleşir, olmak istediğim en iyi versiyonum için planlar yaparım.
Geçenlerde bir uçak yolculuğum sırasında yapılan güvenlik uyarılarında yeni bir şey daha fark ettim. Hava basıncı düştüğünde oksijen maskeleri otomatik açılır, kendinize en yakın olanı alın ve ilk önce kendinize takın, sonra çocuğunuza takın diyordu. Düşündüm hemen, ne kadar da doğruydu. Uçaktaki basınç düştüğünde en önce kendi maskeni almalısın ki sen nefes alırsan başkasına da yardım edebilesin.
Peki ya günlük hayatımızda durumlar nasıl? Oksijen maskemiz ne, acil durumlarımız için? Yahut, biz oksijen maskemizin bir başkası tarafından otomatik açılmasını mı bekliyoruz ya da kendimiz doğru zamanda maskemizi en önce kendimize taktığımızdan emin miyiz?
Benim kendi hayatımda “kabin basıncım düştüğünde” pek çok oksijen maskem var nefes almama yardımcı. Mesela, koçluk yolculuğumda tanıştığım değerlerim… Değerlerini bilince insan, sanki çıkış yolu bulamadığında, bulunduğu durumun ne kadarının değerine uygun olduğunu ölçüp tartıyor ve nefes almasına yardımcı oluyor. Ya da bazen o kadar da derine inmeden, açık havada kendime ısmarladığım keyif kahvem, yanıma aldığım, bana bambaşka hayat sunan kitabım, sevdiğim müziklerim.
Arada bir durup bakmak gerek, sahi nedir bizim oksijen maskelerimiz? Hangi durumlarda takmamız gerek bu maskeleri ki biraz içimiz açılsın?
Bana göre, çok da basınç düşmesini beklemeden ara ara takmalı maskeyi ki, ileriye gidecek nefesimiz olsun. Tıpkı yüzerken kulaç atarken, başımızı sudan ara ara çıkarıp nefes almamız gibi. Biz de günlük koşturmalarda, ara ara başımızı sudan çıkarıp derin bir nefes almalıyız ki diğer kulaçlara yetecek, belki de parkuru tamamlamamıza imkan verecek gücümüz olsun.
Etrafımda şu anki hayatından yakınan pek çok arkadaşımı görüyorum. Sürekli, hayatlarının bir mücadele olduğundan, bir şeylere yetişemediklerinden, dahası “sadece kendileri için” bir şeyler yapamadıklarından yakınıyorlar. Tabi ki haklılık payları var. Çocuklarının okul telaşı, çalışan kadının iş stresi, trafikte harcanan zamanlar, eve koşup evin günlük işlerini yetiştirme paniği derken zaman akıp gidiyor. Hal böyle olunca da değil oksijen maskesi, tüm camlar açılsa bile maalesef nefes alınamıyor. Neden mi? Çünkü o nefesi kendimiz için almayı unutuyoruz bu telaşta.
Kendimiz için almadığımız nefeslerin olduğu bir hayatta, başkalarını mutlu etmemiz mümkün mü sizce? Bence değil. Ben her zaman kendimize de nefes zamanları yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. Ara ara sadece kendimiz için alınacak güzel nefeslerin, parkuru tamamlamamız için bize güç vereceğini düşünüyorum.
Basınç düştüğünde maskeyi önce kendimize takalım ki, başkalarına da yardım edelim, onlara da güç verelim. Hala oksijen maskenizin ne olduğunu bilmiyor da olabilirsiniz. O halde sizi, bir koçluk sohbetine davet etmek isterim. Böylece birlikte, oksijen maskenizi bulup, hayatınızda durup soluklanacağınız mini durakları beraber keşfedebilir ya da hayat amacınızın ne olduğunu, değerlerinizi test ederek bulabiliriz. Bunun için benimle Instagram adresimden iletişime geçebilirsiniz.
Haydi önce kendi maskemizi takalım… Öyle ya, güvenlik uzmanları yanılıyor olamaz değil mi?
İlginizi çekebilir: 80 yaşınızdan mektup var: Size ne yazmasını isterdiniz?