Geçen gün bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Bir süredir görüşmemişiz. Bu sürede yaptıklarımızdan, gördüğümüz yerlerden, başımıza gelenlerden, ruh halimizden bahsediyoruz. Konu konuyu açıyor derken bir noktada yalnız insanların genelde aklında olup, istediklerini sandıkları hisleri söylüyorum: “E tabi sevgilim olsun” gibi. Arkadaşım duruyor. “Ne istiyorsun?” diyor. Bu defa ben duruyorum. Net bir şekilde istediğini söyle: “Sevgili istiyorum” de o zaman diyor. Yine duruyorum, hatta afallamış şekilde bakıyorum. Cümle içimden net bir şekilde çıkamıyor, geveliyorum. “Sesli söyle Gamze istediğini: sevgili istiyorum!”
Ve enteresan bir şekilde sadece ona bakıyorum, duruyorum, nasıl diyeceğimi bilemediğimi hissediyorum. “Sevgili…” diyorum, cümleyi tamamlayamıyorum. Neden mi? İnanın bilmiyorum. Sadece ağzımdan bir şekilde kitlenmişim gibi çıkmıyor. Arkadaşım yüksek sesle: “Sevgili istiyorum” diyor gözlerimin içine bakarak. Tekrarla diyor. “Çünkü bunu istediğinden bahsediyordun cümlelerin arasında”. Sonunda onun arkasından tekrarlıyorum: “Sevgili istiyorum.”
“Heh işte böyle! Ne istediğini net bir şekilde yüksek sesle söyle ki kendin de duy. Evren seni duysun. Sen kendini duymazsan, net olmazsan, sana istediğini nasıl versin ki?”
Bu yaşadığımız andan çok etkilendim. Haklı. Bu bilgi bende zaten var ama fark etmemişim net olmadığımı. Bir süredir sevgili falan diyorum ama o an anlıyorum ki kalbimden gelmiyor aslında, ezbere konuşuyorum. Aklım, kalbim çok başka yerlerde aslında; hayatta yapmak istediklerimde, gözlemlediğim enteresan durumlarda, hayatın bana getirdiklerinde. Sevgili kısmı hissetmeyerek, öylesine, söylediğimi bile farkında olmadığım ezbere yerlerden geliyormuş meğer.
“Ne istiyorum?”
Bu soru hayatlarımızla en önemli, en peşinden gitmemiz gereken sorulardan bir tanesi. Her meditasyona oturduğumda da kendime sorduğum sorular arasında. Ve biz, hepimiz onu bunu istiyorum derken, aslında ne kadarını gerçekten kalbimizle istiyoruz, ne kadarını ezberden söylüyoruz, ne kadar gerçekten hayatta ne istediğimize hakimiz diye oturup bakmak gerek olduğunu düşünüyorum.
Çünkü aksi yönde ne istediğimizi net bilmezsek bizim için hayırlı olan dileklerimizi gerçekleştirmek için heyecanla ağzımızın içine bakan evrene karmakarışık mesajlar vermiş oluyoruz. Hatlar karışıyor, bulanıklaşıyor. Öyle olunca da o da kafasına göre davranıyor. Bizden net bir şey duymamış, elinde done de yok gideceği yöne doğru… O da kendince bir yol bulup ilerlemeye çalışıyor. Sonra da bizim yakınmalarımız başlıyor: “İstediklerim hiç olmuyor. Hayat neden böyle? Çok mu zor sanki benim de oyum buyum olsa?” gibi sonu asla gelmeyen içinde öfke, kırgınlık, isyan da barındıran söylemler.
Komik değil mi şimdi? Kendi kendimize yapmıyor muyuz her şeyi aslında? Hepimiz yaratmak için bu dünyada değil miyiz? Fakat ne yaratmak istediğimiz konusunda kalbimizi dinlemezsek, net olmazsak o gücü ne kadar sağlıklı kullanmış oluruz ki?
Mesela ne yapalım biliyor musunuz? Enerjimizi doğru kullanmamız önemli ya hayatta. Alalım yaratma enerjimizi karşımıza, net bir şekilde konuşalım. Bu yazı yoluyla olur, resim yoluyla olur. Milyon yolla olabilir. Herkesin gitmek istediği, bildiği yol başka. Hiçbiri de birbirinden değerli, önemli değil. Seçtiklerimizin amacımıza hizmet edip etmediği önemli.
Ben yazmak konusunda verimli olduğumu biliyorum. Yazdığım kelimeleri gözlerimle gördüğümde, içimde neler olup bittiğini, aslında gerçekte ne yapmak istediğimi, hayattan neler istediğimi daha net anlıyorum. Siz henüz kendi yolunuzu keşfetmediyseniz gelin beraber bir pratik yapalım. Alın kağıt kalemleri elinize. Kimsenin olmadığı, sessiz, sakin, sizin için huzurlu olan bir yere oturun.
Gözünüzü kapatın. “Hayatımda neye ihtiyacım var, ne istiyorum?” diye sorun kendinize. İsteklerinizi de yargılamayın, küçümsemeyin sakın. Çok beğendiğiniz bir ayakkabı da olur, sevgili de olur, köpeğinizin sağlığı da olur, iş hayatınızda daha istediğiniz yerlere gelmek de olur, hiç yoktan bir şey yaratma ihtiyacı da olur.
Dikkat etmeniz gereken nokta bu istekler başkaları tarafından size empoze edilmiş olan istekler olmasın. Bunu da yazdıktan sonra tekrar okuduğunuzda “o cümle sizi nasıl hissettiriyor”un cevabında yakalayabilirsiniz. Yazdıklarınızdan yüzünüz, kalbiniz gülüyorsa evet doğru yerlerdesiniz kendiniz için. Ama yazdıklarınız; isteklerinizin onlar olduğunu düşündüğünüz halde hiçbir anlam ifade etmiyorsa ve huzur vermiyorsa; siz de aslında farkında olmadan ezberden talep ediyormuşsunuz bir şeyleri.
E ezberden olunca, gerçekten istediğiniz şeyler olmayınca geldiğinde nasıl mutlu olabilesiniz ki?
Bir de yazmanın sihirlerinden bir tanesi benim için; yazdıkça çok başka yerlere gidiyor konular. Ben sevgili istiyorum diye cümle kurarken, yazdıkça yazdıkça şu cümle çıkmış oluyor mesela kalemimden: “Ben hayatta tatmin duygusunu yaşamak istiyorum”. E ne oldu şimdi? Tatmin hissiyle sevgili hissini birleştirip kalıplaştırmışım kafamda meğer. Bunu fark edince ne oluyor? İşte o an gerçek dönüşüm başlıyor! “Beni hayatta gerçekten ne tatmin eder?” sorusunun peşinden gidiyorum bu defa ve hayatıma bambaşka kapılar açılıyor.
Yazmayı bu yüzden seviyorum. Benim hayatımı istediğim yöne dönüştüren en büyük araçlardan bir tanesi. Gelin bugün bir durup bu mini egzersize zaman ayırıp kendimizi anlamaya çalışalım mı? Yaratmak istediklerimize, hayatımızda var olmasını istediklerimize bir adım daha yaklaşalım mı?
O zaman bugünün sorusu hepimize gelsin: “Ne istiyorum?”
Not: Basit gibi görünen ama aslında bence oldukça derin, hatta bazen zor bir soru. Cevabınız yoksa, bilmiyorsanız korkmayın. Eğer bu sorunun peşinden gitmeye devam ederseniz cevapların sizi bulacağından şüpheniz olmasın.
İlginizi çekebilir: ‘Hayat seçimlerden ibaret’ diyoruz, peki gerçekten uyguluyor muyuz?‘