Ülkemizde yepyeni bir dönemin başladığı günlerden geçiyoruz. Perdenin önündeki sahnede doğal afetler ve siyaset var gibi görünse de perdenin arkasında gezegen geçişlerinin etkisine maruz kalan farklı ve dönüştürücü hareketler söz konusu: İçimizde ve dışımızda, aile ve birey arasında uyumsuzlukla gelişen mücadeleler, toplumsal rekabetler ile ülkelerin birbiri ile olan mücadelesini tetikleyerek dönüşümüne destek olan gezegen geçişinin etkileşimleri.
Böylesine derin ve böylesine büyük etkiler yaratan dürtüsel ve eylemsel hareketliliğin içinde hissettiklerimizden hoşnut olmamamızın temeli “sonlandır ve dönüştür” diyen etkileşime girdiğimiz iletişim ve etkileşim ağlarıdır. Her birimiz farklı etkileniyoruz ve her birimiz bu etkilerin ortaya çıkmasını sağlayandan kurtulmaya çalışıyoruz. Oysa varlığımızın sebebi olandan kurtulmak değil olana rağmen gelişebilmektir. Çünkü her canlı ortak yaşama hizmet eden en büyük yaşam kuvvetidir. Ve keşfedilmesi gereken günümüzün ortak algısı tam olarak budur.
Kurtulmak ve ummak gibi seçimlere yatırım yapmak hayatımızı iyileştirmiyor:
- Kurtulmayı düşünmek,
- İyileşmek için mücadele etmek,
- Duygusal tepkiler vermek,
- Davranışları düzenlemek,
- Sosyal medyada paylaşmak…
Enerjimizi bu yönde harcadığımız her defasında bir seçim yapıyoruz yani herhangi bir şeyin var olmasına bir oy vermiş oluyoruz. Oylar hep benzer şekilde olunca da benzer şeyleri yaşamaya devam ediyoruz ve kurtuluş hiç gelmiyor. Çünkü her kullandığımız oy çoğunluğun seçeneklerinden iki yönden birine veriliyor: Taraf olmaya yönelik oylar veya karşıt olmaya yönelik oylar veriliyor. Yenilikçilik ve henüz var olmamış seçeneklere oy vermek gittikçe yok oluyor gibi. Oysa dünyayı bizim oylarımız dönüştürüyor. Sosyal ve teknoloji çağına yenilikçi insanların hayal gücüyle geldik. Kendimizi bu denli zorlayarak ite kalka bir hayat yaşamaktan kurtarmak istiyorsak yenilikçi olmayı öğrenmeliyiz. Yenilikçi olmanın yolu da taraf veya karşıt olmamaktan geçer.
Hadi gelin ilk oyumuzu bugün kullanalım ve taraf ve karşıt olmama seçeneğine oyumuzu verelim. Sonra arkamıza yaslanıp gelişimimizi ve ilerlememizi izleyelim.
- Barış istiyorsak kendimizle ve yaşamla savaşmayı bırakalım.
- Huzur istiyorsak kendimize acımayı ve yaşamın desteklemesini beklemeyi bırakalım.
- Denge istiyorsak kendimizle ve toplumla yarışmayı bırakalım.
- Bağırıp çağırmayı, korkup korkutmayı, suçlanıp suçlamayı, utanıp utandırmayı, yargılayıp yargılanmayı en önemlisi de saygısızlığı bırakıp değer arayışlarından çıkmayı kendimize öğretelim.
- Özetle taraf veya karşıt olmayı bırakıp kurtulmak için değil oldurmak için harekete geçelim.
- Biz bir seçmeniz ve her zaman tek bir oy kullanma hakkımız var. Tek oy kullanma hakkı hem kendi alanımızı hem ortak yaşam alanımızı hem de ülkemizi etkileyen önemli bir seçimin hareketini başlatır.
Gerçek seçmen olumsuzluklara odaklanmaz, yargılamaz değer biçmez oy için uğraşmaz kendi oyuna sahip çıkar ve bilinçli oy kullanır. Kendini ispatlamak için veya birilerini etkilemek için değil kalben ve ruhen sahip olduğu tek ve yenilikçi oyuna sahip çıkar ve kendi oyunun hakkını verir. O yönde düşünür duygularını o yönde aktarır ve davranışlarını o yönde yansıtır. Siyaset yapmaz; karşıt olarak muhalefete girmez, taraf olarak örtbas etmez.
Hayatın her anı’nın bir seçimden ibaret olduğu idrak edilmeden de gerçek seçmen olunamaz:
- Bitmeyen mücadelelerinin kendi oyunu kullandığı içsel süreçleriyle bağlantılı olduğunu göremez.
- Kendini yargılayan konulara odaklandıkça yargılanmaya dair oy kullandığını kabullenemez.
- Hayatın olumsuzluklarını görme eğilimiyle sürekli olumsuzlukların var olmasına dair sürekli oy verdiğini kaçırır.
- Güvensizliğe dayalı kargaşalara oy verir.
- Geçmiş tecrübelerden kanıtlar toplamaya ve o kanıtlarla oy kullanmaya eğimli olur.
- İnsanların sırrını çözmeye ve ifşa etmeye oy kullanır.
Yaşamın sürekli bir seçim ve sürekli bir oy kullanma hakkı olduğunu görebilmek bugünlerde oldukça önemli. İçinden geçtiğimiz dönüştürücü gezegen etkilerinden dönüşümün ve gelişimin hatta refah ve tatmin içinde ilerlemenin kapılarını açar.
Kendi seçimlerimize kullandığımız oyların yaşattığı tatminsizlik ve mücadele baskıları sınırlı zihniyetlerin içinde karmaşa yaratıyor. İçinden geçtiğimiz dönüştürücü gezegen etkilerinden dönüşümün ve gelişimin baskısıyla son vermenin kapıları açılıyor. Bu son verme her türden son vermeyi temsil eder: Düşüncelere son vermek, duygulara son vermek, ilişkilere son vermek, fiziksel olanlara son vermek gibi eskiden yeniye geçiş noktasını temsil eder. Artık ya bilinçli oylar kullanacağız ya da oylarımızın hiçbir hükmü olmayacaktır; boşa harcanan enerjiler, heba edilen emekler kargaşanın parçası haline gelecektir.
Artık ya seve seve ya öpe öpe dönemlerinden geçiyoruz; ya dönüşüme oy kullanarak huzuru çağıracağız ya da sahip olduklarımıza sıkı sıkıya tutunarak son buluşları yaşayacak ve dönüşüme tanık olacağız.
Arkasında durduğumuz, desteklediğimiz veya karşıt olduğumuz her ne varsa ona oy veriyoruz ve yaşamda onu büyütüp karşımıza çıkarıyor. Bu bilinci fark etmeyen bir toplum olarak daha fazla acı çekiyoruz daha fazla mücadele içinde kıvranıyoruz. Gittikçe artan ve daha fazla içinden çıkılmaz bir hal alan yaşamın tek mesulleriyiz. Çünkü mevcut olan seçenekten başka seçeneğimiz yok sanıyoruz. Oysa sonsuz ve sınırsız olasılıklar okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz ve ihtiyacımız olan her zaman başka bir seçeneğin daha var olduğunu hatta içinde dolandığımızı fark etmek.
Herkes kendi düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında kullandığı oyları görebildiğinde sonuçların bireyselden topluma yansıyanlardan öte bir sonuç yaşanmadığını görebiliyoruz. Taraf veya karşıt olmadığımızda görebiliyoruz.
Bu makaleyi okuyanların durup kendi duygu-düşünce ve davranışlarını gözlemlemeye davet ediyorum. Aslında nerede bir seçmen olduğunuzu ve oyunuzu sandık başında vermediğinizi görmeye davet ediyorum.
Seçmen olmak meselesi kimlerin aday olduğundan daha derin bir konudur. Mesele içinde yaşamakta olduğumuz toplumda etkimizin nedenli kuvvetli olduğunu keşfetmektir.
İki veya üç taraftan birini seçmek zorunda olmamızın tek nedeni bireysel haklarımıza sahip çıkmamaktan gelir. Yoksa 70 yaşına geldi diye yok sayılan kayda alınmayan anne babaların yaşadığı bir toplumda 70 yaşındaki insanlara oy vermek zorunda kalmazdık.
Devir değişti, jenerasyon değişti, yaşamın akışı değişti sosyal ve teknoloji çağında var olan bir insanlığı eski jenerasyon zihniyetinin yönetmesine izin veren biziz; bireysel haklarına sahip çıkmayan toplumun parçalarını oluşturduğunu görmeyenler.
Taraf veya karşıt olmadan doğru seçmen olabiliriz. Sosyal ve teknoloji çağındayız yani sosyal medya bizim seçmenliğimizin yansımasıdır. Öyleyse bize huzuru, barışı ve tatmini getirecek lider seçimlerimizi öne çıkanların tarafı veya karşıtı olarak değil, ne istediğimizi yansıtarak hemen şimdi bireysel haklarımızın kullanıma geçebiliriz; hakiki ve öz bir seçmenlik ruhuyla oylarımızı önce düşüncelerimizde duygularımızda ve davranışlarımızda paylaşabilir ve dönüşümü gerçekleştirebiliriz.
Gezegen geçişlerinin baskısı bu yönde sonlandır ve dönüştür diyor. Yaklaşan seçimde bize büyük bir fırsat sunuyor. Hiçbir şey yapamıyorsanız dahi bir durun! Taraf olduğunuz veya karşıt olduğunuz paylaşımlarla insanlığı kışkırtmayı bırakın. Her kışkırtma eskinin devamına yenin sıkışmasına vesile oluyor. Yüreği yetenleri kışkırtmak yerine kendilerine dürüst olmaya davet ediyorum. Asıl marifet kışkırtıcı paylaşımlarda bulunmak değil kendi öz varlığından paylaşmaktır.
Birlikte sevgi ve saygıyla dönüşmek dileğimle…
İlginizi çekebilir: Tefekkür sanatı: Kelimelerin gücünün farkında mısınız?