Hayatın hakkını verebilmek: Bir karıncadan daha özel neyimiz var?
“Dünya gözü ile bakan yüzü; gönül gözü ile bakan özü görür.”
Mevlana Celaleddin Rumi
Keşke her şey bir karıncanın gözünden görülebileceği kadar büyük olsaydı! Keşke bir karıncanın hayatı kadar basit olsaydı hayatımız! Keşke kocaman bir yuvamız olsaydı örneğin, boyutları boyumuzu katbekat aşmış olan… Sonra bize benzeyen milyonlarcası olsaydı. Sonra tek hedefimiz hayatta kalmak olsaydı! Bir günü çalışarak geçirseydik örneğin. Sabahın ilk ışıklarında bir çekirdek parçası aramaya koyulsaydık, belki yolumuza çıkan ballı bir ekmek kırıntısı, belki yazın yemeyip ta kışın o soğuk günlerine saklayacağımız bir parça buğdayı arasaydık günler boyu. Yuvamız çok gerilerde kalsaydı öğle saatleri gelip çattığında!
Bir karıncanın hayatı kadar basit olsaydı hayatımız. Örneğin hiç okula gitmeseydik, sonra aşkı hiç yaşamasaydık değil mi? Belki de hiç gerçekten anne ve baba olmasaydık, bir çocuğun gülüşüne eşlik edemeseydik! Para nedir bilmeseydik ve yuvamızdan bir parça pirinç vermek, özenle yuvaya kadar taşıdığımız ağır mı ağır bir parçacık mısır ekmeği kırıntısı bizim en kıymetli varlığımız oluverseydi.
Bir karıncanın hayatı kadar basit olsaydı hayatımız. Örneğin, ay başında kira verme derdimiz olmasaydı. Toprak bizim olsaydı, dünya bizim olsaydı zaten! Biz zaten bu dünyanın küçücük sakinleri olsaydık! Bu dünyaya çalışmak üzere gelmiş olan! Bu dünyaya var olmayı anlamak üzere gelmiş olsaydık örneğin. Çok da kafamızı çalıştırmamıza gerek olmasaydı mesela! Üniversite nedir bilmeseydik. Sayfalar dolusu bilgiyi beynimize sokmak durumunda kalmasaydık hayatımız boyu. Küçücük olsaydık, ayna nedir bilmeseydik. Gözümüzü, yüzümüzü boyamak, estetikle değiştirmek nedir hiç ama hiç bilmeden bu hayattan göçüverseydik.
Bir karıncanın hayatı kadar basit olsaydı hayatımız. Kızmak nedir, küsmek nedir, kırgınlık nedir bilmeseydik örneğin. Sırf bir diğeri ihanet etti diye kendimizi öldürmek nedir bilemeseydik. Bir diğerini çekip de vuramasaydık örneğin. O diğeri sadece yuvamızın bir parçası olsaydı bizim için, uzak da olsa yakın da olsa aynı yuvadan olduğumuzu bilseydik bir tek, o bir diğeri hakkında. Başka da bir düşüncemiz, hıncımız, alacağımız, vereceğimiz olmasaydı!
İşte bizler öyle “küçük” düşünceler ile öyle küçük bir algı seviyesinde yaşamaktayız ki, hayatımız aynı bir karıncanın görüş alanı kadar, değil mi? Bir bakalım bugünün en önemli konuları neler: Borçlarımız, kızgınlıklarımız, kırgınlıklarımız, vazgeçtiklerimiz, bize ihanet edenler, bugün başaramadıklarımız ve benzeri birçok şey…
Bu koca evren sandığımız kadar basit mi?
Oysa hayatımız bu kadar kötü mü? Gerçekten yaşam, insan olmayı deneyimlemek üzere geldiğimiz bu dünya, bu kocaman evren, bu kadar basit mi? Sadece bu duyguları yaşamak, yaşamımızın tek amacı bu kadar basit olabilir mi? Küçücük bir karıncanın bile kocaman bir yuvaya bu kadar yararı olurken, bizim sadece kendimize yararımız olan bir hayat geçirerek “bu dünyadan hakkını vererek geçtim” diyebilmemiz mümkün müdür?
Peki ya o karıncanın yerinde olsaydık, bugün bize bahşedilen tüm bu olağanüstü duygu ve özellikleri gerçekten hakkını vermeden, yüklenmeden, deli deli tatmadan gitmemiz doğru mudur? Sizce hayatımız bu kadar basit olabilir mi? Sizce evren bizi bir karınca değil de, bir insan olarak bu dünyaya getirmişken, bizim bu dünyaya verebileceğimiz, bir karıncanınkinden “az” mı olmalıdır? Bir karıncanın özverisi kadar, bir karıncanın paylaşma hazzı kadar, bir karıncanın çalışma azmi kadar bize bahşedilmemiş midir?
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız ve hala hayatınızın amacını, anlamını, sebebini, sonucunu aramaktaysanız, bir karınca üzerine biraz düşünmenizi rica ediyorum. Bugün insan oluşumuzla bu dünyaya ne katıyoruz? Daha ne katabiliriz? Daha kaç kişinin hayatını güzelleştirebiliriz örneğin? Daha kaç kişiye örnek olabiliriz? Daha kaç kişinin hayatını farklılaştırabiliriz?
Bugün bir insan olarak, bir karıncadan gerçekten bir farkımız var ise, sizce bu ne olurdu?
İlginizi çekebilir: Dünyanın seyrini değiştirmek mümkün, nasıl mı?