Geçenlerde kardeşim ve çok sevdiğimiz Gizem ve Beril diye iki arkadaşımızla güzel bir yürüyüş üzerine kahve içmek için bir yere oturduk. Oturduğumuz an Gizem şöyle dedi: “Instagram’da hem pozitif olup hem de hayattan bağını koparmamış tek güvendiğim insan sensin!” deyiverdi. Tam dediği üzerinde düşünecekken Beril de ardından devam etti: “Koca listem için ben de tamamen Gizem ile aynı şeyi düşünüyorum.”
Sonra devam etti Gizem: “Yani sen evet pozitiflik yayıyorsun ama trafik olduğunda laf da ediyorsun her insan gibi. Saklamıyorsun. Sürekli çiçekler, böcekler halinde değilsin. O yüzden çok gerçeksin. Hayatla bağını koparmadan yaşıyorsun.” Öncelikle bunu dışarıdan duyduğuma çok sevindim çünkü gerçekten sosyal medya hesabımda da, tüm yazılarımda da gerçeğim ne ise gerçekten onu yansıtıyorum; sansürlemeden, düpedüz. Bu halimin karşı tarafa geçmesi beni mutlu etti. Dürüstlük ve samimiyet en çok kıymet verdiğim şeyler arasında.
Gizem: “Listeme bakıyorum mesela bir kadın sürekli pozitiflik yayma peşinde; kahvaltısında “falan filan” yiyormuş, çok sağlıklı besleniyormuş o yüzden çok iyi hissedip mutluluk saçıyormuş. Halbuki ben biliyorum o kadın, çalışanı arabayla azıcık ileride beklesin; ne azarlar, ne kıyametler kopar. Eee nerede o sosyal medya üzerinden yaydığın pozitivizm?”
Haklı. Çok haklı. Bir sürü insan gözlemliyorum pozitif kavramının peşinden sürüklenen ve durmadan akıl veren insanlar. Öncelikle akıl vermeye karşı tahammülsüz bir insanım. Herkesin aklı kendine. Naçizane tavsiyelerini verebilir insan; o da gerçekten kalbinde içselleştirdiyse ışık olarak yayılıyor zaten bence. Gerisi ezbere bilgiler ve onların da pek bir işe yaramadığını düşünüyorum.
Pozitif görünme çabası bizi kendimizden uzaklaştırıyor mu?
Neden takıldık bu kadar pozitifliğe anlamıyorum, diyeceğim ama anlıyorum. Çünkü sürekli mutlu olmamız gerekiyormuş, her şeye pozitif bakmamız gerekiyormuş gibi bir hava var her an, her yerde. Çok yorucu! Çok yorucu olduğunu biliyorum çünkü ben de eskiden bu durumu kendime görev edinmiştim. Mutluyken herkesle konuşur, mutsuzken kendime saklardım. Mutsuz olmaya hakkım yokmuş gibi, insanlar beni mutsuzken kabul etmez gibi saklanırdım. Sonra anladım ki mutlu olmaya çalışmak, mutluluk saçmak bende aşırı yük yapıyor; vazgeçtim. Kendimi olduğum gibi kabul etme sürecim başlamış oldu böylelikle. Artık kendimi kötü hissediyorsam, insanlar sorduğunda otomatik olarak iyiyim demiyordum. Demiyorum. Kötüysem kötüyüm, mutsuzsam mutsuzum ve iyiysem iyiyim. Benimle beraber, beni her halimle kaldırabilecek insanlar çevremde olmaya devam etsin dedim ve zaten öyle de oldu.
Siz gerçek olmaya karar verdiğinizde çevrenizdeki her şey sizinle beraber gerçekleşiyor. Siz kendinizi olduğunuz gibi kabul ettiğinizde, çevreniz de sizi olduğunuz gibi, en yalın halinizde severek kabul ediyor.
İşin özü şu: pozitiflik matah bir şey değil. Evet tabii ki olaylara elde edeceğin fırsat yönünden, senin yararına olan tarafından bakmak, oradan ele almak harika ama bu kısım epey bir karışıyor anladığım kadarıyla birçok insanda. Bu tamamen kendiliğinden olan bir şey. Irmakta yolunda akan su kadar doğal. Pozitif olacağım diye “zorlarsanız” bir yerde o mutlaka büyük patlamalara yol açıyor. Ayrıca, sosyal medyadan kendisini olmadığı gibi yansıtan canım aşırı pozitif insanlar; fark ediliyorsunuz. İnanın kendiniz olsanız çok daha fazla sevileceksiniz. Son olarak da, İstanbul’un iğrenç trafiğinin içindeyseniz “trafikten nefret ediyorum, of!” demek sizi negatif yapmaz ya da çocuklarınıza bakarken bir an kendinizi çok ama çok yorgun hissettiyseniz, “Yaşasın çocuğumla bugün neler yaptım neler?” demek yerine “Anne de olsam gerçekten bazen yoruluyorum. İnsanım ve sıkıldığım zamanlar da oluyor” demek sizin en doğal hakkınız. Bu, sizi ne kötü biri yapar, ne de bencil. Sizi sadece gerçeğini kabul eden bir birey yapar, o kadar.
Bilin istedim.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Ulaşman gereken yer neresi: En önemli durak sensin