Hayatın dogmalarını, o yıkılmaz duvarlarınızı yıkmaya hazır mısınız?

Yabancı değiliz hiçbirimiz öğretilmişlere. Bu dünyanın kuralları olanlara. Ülkeler arasında çizilmiş aslında dünyanın “yaradılışında” olmayan o “sınırlara”. Sonra “insan” olmaktan uzak bir mantıkta “kültürel fark” olarak dayatılanlara… Bazen çocuk aklımızın almadığı anne uyarılarına “o çocukla oynayamazsın”, “bununla arkadaş olamazsın” ve sonrasında bizler kaç yaşına gelirsek gelelim bitmeyen dogmalara; “o kadınla evlenemezsin, o adam ile birlikte olamazsın”lara…

Peki bunlar nasıl da hayatımızın bu kadar içine gayet normal bir şeymiş gibi girebiliyor? Ve biz nerede yanlış yaptık, ne zaman çocuk güzelliğimizi, kişilere ve şeylere karşı olan açıklığımızı can-ım önyargısızlığımızı yitirdik ve bu dogmaların kurbanı olmaya başladık? Adım adım, yavaş yavaş ve her anımızda hissedeceğimiz şekilde bunu nasıl normal olarak nitelendirebildik?

Ben bugün bu soruları sizlerle birlikte kendimize  soralım isterim… Hepimiz aynı beklentilerin kurbanıyız aslında. Ben sizler için kendi hayatımdan hemen örneklemeye başlıyorum. Bir ailenin büyük çocuğu olarak en başarılı öğrenci dogması; her sınavdan en iyi notu almak için büyütüldüm. Bu başarıyı gerçekleştirmek olmazsa olmazdı. Başka bir yol yoktu. Sonra en iyi öğrenci olmak gayesi üniversiteye girdiğimde de devam etti. Nasıl olsa benim değişmez kabulüm yani dogmam buydu. Bir bölüm yetmedi bir diğer bölüme girdim. Herkes muhteşem vakit geçirmekteyken ben hayatın tüm değişkenliğine rağmen iki bölüm diye ısrar ettim. Hayatta hep “çok çalışmak” gerekliydi. Bir şeyin hep “en zor” olanını seçmek… Hep bir şeyleri “en iyi” yapabilmek için çalışmak…

Peki ya bir kez başarısız olsaydım yani “mükemmel” olmasaydım bu dogmaya inanmaktan vazgeçseydim? Ben de insandım değil mi; bunca yılda bunca öğrencilik zamanında bunca hayat yaşanmışlığında sadece bir kez ben de “dogmalara karşı gelmek” hakkımı kullansaydım ve bu akışa bir “dur deseydim(!)… Ne olurdu? Hayatım nasıl olurdu?

Tabi ki burada bitmiyor sorularımız… Sonra her şeyde mükemmel olmak, mükemmel eş, mükemmel kız arkadaş olmak “görevine” döndü… Ve işte hayatı yaşamayı, hayatta “yaşamak istediklerini” ve hayatın anlamını unutmaya geldi dayandı. Misyonu başarmak dogması inancıyla ve hiç sorgulamadığım başarıya odaklanmak “bilinci” (aslında bir çeşit bilinçsizlikle) ben kendi kendimi çoktan unutuvermiştim…

Sonunda ne oldu diyeceksiniz; kocaman bir “mükemmelsizlik”. Ve ben önce kendimi, sonra çok sevdiğim bir adamı kaybettim… Zamanı çoktan gelmişti belki de; hep yıllardır içten içe soramadığım bir kere bu “dogmaya dur” desem bir kere mükemmel olmasam, bir kere ben de “başarısız” olsam ne olur diye sormaya başladığım an hayatımda bunun yansıması gerçekleşivermişti…

Ve ben işte asıl o zaman “hayatın” hayat olduğunu bir hedef olmadığını, bir otomatik pilot şeklinde yaşanmaması gerektiğini ve eğer doğru kadar yanlış var ise sevmek kadar nefret de var ise, nefes almak kadar nefesimizi tutmak var ise “başarı” kadar ve bunu dogma olarak kabul etmek kadar, herkese ve her şeye rağmen başarı olarak nitelendirilenin “tam tersine” yoluma tek başıma devam etmek kararı almıştım…

Bakın sevgili Vishen Lakhiani güzel eseri Olağanüstü Yaşamlar İçin Olağandışı Hayaller ile dogmalardan kurtulmayı nasıl yorumluyor;

“…Olağanüstü akıllar dogmaları görmede iyidirler ve sorgulanacak ya da görmezden gelinecek olanların yerine benimsenecek kuralları ve şartları seçmede yeteneklidirler. Bu nedenle, bu insanlar daha az kullanılmış olan yolda gitmeye ve gerçekten yaşanmaya değer fikirler üzerine yenilikler yapmaya meyillidirler.

…Dogmaların kurallarından sıyrılmak korkutucudur, ama fark ettim ki sık sık tekrarlanan bir kalıp mevcut. Dibe vurmak, daha sonra yaşam kalitesinde daha keskin yükselişleri sağlayan şaşırtıcı bilgileri içeriyor. Fakat dibe vurmanın bu geçici acılarına karşı cesur olmak zorundasınız. Emin olun buna değer…

…X Ödül Vakfı’nın kurucusu ve başkanı olan arkadaşım Peter Diamandis şöyle der: Kazanamıyorsanız kuralları değiştirin. Kuralları değiştiremiyorsanız görmezden gelin. Bu tavsiyeyi seviyorum. Fakat dogmatik kurallara meydan okumadan önce sizi geri tutan sınırlayıcı kuralları tespit etmek zorundasınız. Bu, benimsediğiniz ve (farkında olsanız da olmasanız da) emrinde hareket ettiğiniz kuralları keşfetmekle başlıyor.”

Bugün hayatınızdaki dogmalarınız, değişimini bile sorgulamadığınız inançlar neler? Örneğin çok mutsuz bir evliliğe sırf aileniz, toplum, diğerleri “ne diyecekler” diye katlanmaya devam mı etmektesiniz? Çoktandır hiç zevk almadığınız yaratıcılığınızı, özelliklerinizi ve sizi yansıtmayan bir işte sırf bir kaç ay geçinecek birikiminiz yok diye her gün şikayet ederek hayatınızı devam mı ettiriyorsunuz? Ya korktuğunuz kilo almak, sadece kalori hesabı yaparak yaşamak yerine neden daha fazla spor ve sağlıklı yaşam ve istediklerinizi yemek içmek gibi bir değişime karşı durmaktasınız, şekerli her şey kilo aldırır dogması hayatınızın tek gerçeği olmuş durumda mı?

İşte bugün farkında olmadığımız tüm bu gerçekler hayatımızın “her anını” yönetmektedir. Özel ilişkilerimizden kişisel bakım tercihlerimize kadar her detay bu inançlar ile şekillenir. Öğretiliriz, öğrenmek durumunda bırakılırız ve işin en garip tarafı ise “sorgulamadan” inanırız. Ve hayat boyu da inanmaya devam ederiz.

Bugün bu yazımı okuyorsanız tek bir dogmanızı bile sorgulamanız beni mutlu eder… Neden, kesinlikle böyle olacağını nereden bilebilirim, beni sınırlandıran nedir, neden cesaret edemiyorum, bunu değiştirmek mümkün mü? Sadece tek soru kadar uzağımızda muhteşem sınırsızlık bizi beklemektedir… Haydi tek soru ile sınırlarınızı “dogmalarınızı” bugün yıkın…

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam