Hayatımızı görmek istediklerimizle görmek: Perspektifinizi siz belirleyin
“Gül düşünür, gülistan olursun. Diken düşünür, dikenlik olursun.”
Mevlana Celaleddin Rumi
Bir kıyıda oturduğumuzda denizi “kıyıdan” görmekteyizdir. Dalgaları, masmaviliği, belki karşıdaki yemyeşil koyları, dağları, oluşumları… Bir “bakış açımız” vardır ve bu bir perspektiftir. Bizler kıyıda oturmakta olanlarızdır. Peki ya denize girmiş olsaydık? Gelin şimdide biraz denizden kıyıya doğru bakalım… Denizden kıyıya baktığımızda ise kıyı da görebiliriz denizi de görebiliriz. Perspektifimiz değişmiştir… Denizin içerisinde olduğumuzdan artık az önce kıyıda oturduğumuz ve “denize girmeyi” düşlediğimiz şekilde bakamayız olanlara, olduğumuz yere… “Bakış açımız” değişmiştir…
Ben bugün sizlerle birlikte hayata dair bakış açılarımızı olayları nasıl yorumladığımızı ve olayları nasıl yorumladığımız ile hayatımızdaki anlamların eksikliklerin, sıkıntıların ve yakındığımız zorlukların nasıl değişebileceklerine bakalım istiyorum…
Bugün çalıştığımız işimizden sıkılmışızdır değil mi? Nasıl olsa bizimle olan, başardığımız, bir şekilde elde ettiğimiz bir şey olarak görmekteyizdir. Şimdi gelin bir de şöyle bakalım, hayatımıza dair kim olduğumuzu açıklayan kavramlardan en önemlisi diyebiliriz. Bu iş bir günümüzün yani toplam 24 saatimizin en az üçte birini geçirdiğimiz kocaman bir ömür verdiğimiz bir uğraştır. Öylesine işe gittiğimiz bir gün bile olmamalıdır oysaki hayatımızda. Bugün ter döktüğümüz her an aslında yarınımızı, geleceğimizi yaratmaktadır… Bakış açımız nasıl olsa olduğunda farklı görebiliriz bunu ve evet bakış açımız iyi ki olduğunda ise çok ama çok daha farklı yerlere ulaşırız.
Bugün elini tuttuğumuz eşimiz nasıl olsa yıllardır “aynı” eşimizdir. Şöyle bakalım gelin şimdi; nasıl olsa benim yanımda. Bugüne kadar olduğu üzere yıllarca daha benimle olmaya devam edecek. Özen göstermeye dikkat etmeye veya gözlerinin içine bakmaya nasıl olsa gerek yok. Peki, bir de farklı bir perspektiften yazalım bu paragrafı… Eşim, sevgilim, hayatımın “en büyük şansı”… Bu hayat yolumda bugün bana tanınmış olan bu güzel şansı, onu bulabilmiş olmayı ve onunla geçirebildiğim her anı çok büyük bir teşekkürlerle kutluyorum… Bu hayat yolumda bana eşlik ettiği benimle emek verdiği için ona minnettarım. Hayatımda bana kazandırdıkları ve yine benim en yakın yol arkadaşım olabilecek kadar beni sevdiği için ona şükranlarımı borçluyum. Evet, yıllar geçse de her ne kadar zaman aynı akışı getirse de ben bu teşekkürden, bu minnetten ve bu sevgimden vazgeçmeyeceğim…
İşte, bizlerin aynı ilişkiye bakış açımız “nasıl olsa” ile başlamaktan “iyi ki”ye dönüştüğünde kurduğumuz cümlelerin sihri de bambaşka boyutlara ulaşabiliyor. Bir tarafta nasıl olsa dediğimiz, “gerçeğini” özünü kıymetini göremediğimiz, baktığımız yerden “her durumda” her ne olursa olsun yanımızda olacak olan ve diğer tarafta ise “iyi ki” dediğimiz, her nefesine minnettar olduğumuz var. Aradaki kocaman uçurumlar ise sadece bizim perspektifimizin ürünü…
Gelin bir basit örnek daha verelim… Nasıl olsa bana verilmiş olan bolluk ve bereket… Nasıl olsa benimdir, harcayabilirim, düşünmeyebilirim, ne yaptığım kimseyi ilgilendirmez. Neyi nasıl düşündüğüm sadece benim sorunumdur. Bir anlamı olmalı mıdır, paylaşmalı mıyım, başka insanları da düşünebilmeli miyim? Bir de şu açıdan bakalım, bolluk ve bereket hayatın bana hediyeleridir. Bu hediyeler kadar benim de dağıtmam gerekir. Bolluk için bollukla vermek ve bollukla alabilmek gerekir. Bana ulaşan bolluk, evrenin birden fazla kişi için ürettiğidir. Doğada kendiliğinden vermek varken, hiçbir ağaç bir diğerini kıskanmıyorken ve “sadece” kendisi için yaşamıyorken, bana bahşedilen bu bolluk daha fazla bolluk yaratmak içindir. Şükürle paylaşırım, teşekkürle veririm…
“Nasıl olsa” olarak düşündüğümüz bereket, “iyi ki” ile bir anda paylaşmaya, daha fazla bolluk üretmeye, daha fazla dolmaya ve evet daha fazla sevgiye dönüşüverir… Hayatımızda, ilişkilerimizde, sevgilerimizde, işimizde, bolluk ve bereket inancımızda ve daha birçok farklı konuda neye nasıl baktığımız neye nereden baktığımız hangi “bakış açısını” benimsediğimiz, işte tüm akışı bu kadar ciddi şekilde etkilemektedir…
Bizler görmek istediklerimiz ile görürüz… Eğer felaket görmek istiyorsak her olay bir felaket olabilir, eğer umut görmek istiyorsak her küçük gelişme kocaman umutlara dönüşebilir… Eğer kayıp görmek istiyorsak, yetersizlik görmek istiyorsak, başarısızlık görmek istiyorsak baktığımız kıyıdan akış sadece bunlardan oluşuyorsa evet bizler için hayat başarısızlık, kayıp ve yetersizlik olacaktır… Fakat bizim kıyımıza güneşler doğabiliyorsa denizin mis gibi kokusu vurabiliyorsa ve her ne olursa olsun yağmur da yağsa fırtına da kopsa bizler o güneşlerin yeniden doğacağını bilebiliyorsak, bizim hayatımız da baktığımız kıyıya dönüşecektir. Evet güneşler doğacaktır, evet deniz kokusu vuracaktır ve evet her şey yoluna girecektir…
Bugün bu yazımı okuyorsanız hayatınızda kabul ettiğiniz “bakış açılarını” perspektiflerinizi yeniden gözden geçirmenizi dilerim… Sizin kıyınızdan hayat nasıl gözüküyor? Kayıplarla dolu mu? Umutsuz mu? Tek başına mı? Ya da bunların hiçbirinin “yer bile alamadığı” kocaman engin bir mavilik mi? Sizin bakış açınız aşk mı? Sevgi mi? Bolluk ve bereket mi? Son derece sağlıklı bir yapı mı?
Gelin bugünden itibaren bambaşka bir yerden bakalım, neyi görmek istiyorsak hayatımız ona dönüşür… Biz masmavi denizler yemyeşil kıyılar ile başlayalım hayal etmeye…
İlginizi çekebilir: Özel olmak emek ister; ilişkilerin özü emek vermeyi bilmekten geçer