Hayatımızı dönüştürecek muhteşem sihir: Niyet etmek
“Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.” Şems-i Tebrizi
Her şey bir niyetle başlar… Sevmeye niyet ederiz, sadece bir niyettir nihayetinde, karşımıza öyle biri çıkar ki işte aradığım buydu tam da bu şekilde hayal etmiştim deriz. Her şey bir niyetle başlar. İyi bir insan olmaya niyet ederiz değil mi? Yardımcı olabileceğimiz insanlar bize ulaşır, belki dolaylı yollardan, belki de öyle hiç beklemediğimiz bir anda kendimizi onlarla bir arada buluveririz…
Her şey bir niyetle başlar. Bisiklete binmeyi öğrenmek isteriz ki yakın bir zamanda bir şekilde davetli olduğumuz piknikte o bisiklet karşımıza geliverir. Örneğin yabancı dilimizi geliştirmeye niyet etmişizdir, bir kursun ismi dikkatimizi çekiverir. Sonra niyetler bu kadarla tabii ki bitmez. Çok merak ettiğimiz, istediğimiz Buenos Aires şehrini görebilmeye niyet ederiz. Zaman geçer belki de kalbimizde yanan ateşleri unutuveririz ama işte kader, kısmet, evren, akış bu her ne ise o niyetimiz, bizi Buenos Aires uçağında tek başımıza bulduruverir kendimizi. Hem de kaç saatlik yolculuğu tek başımıza yapmaktan hiç korkmadan. Buradan saatlerce uzaktaki bu yabancı şehirde “ne olurum, nasıl olurum, kendimi nasıl bulurum?” diye bir kez bile düşünmeden…
Öyle niyetler vardır ki hayatımızı değiştirir sonra, bir kişinin bile hayatına bir kelime katmak dersiniz niyetiniz… Önünüzde önce kelimeler uzanır sonra sayfalar, sonra ciltler uzanır. Ve öyle zamanlarda öyle çaresizliklere düşersiniz ki; “Bu çabalarım bir yerlere ulaşıyor mu?” diye kendi kendinize sorarsınız… Bu da parçasıdır o can-ım niyetin… Gecenin sabaha vardığı saatlerde öyle bir mesaj gelir ki, o sizin “Sesimi duyan var mı?” diye yazdıklarınızı okuyup da hayatının değiştiğini paylaşır o kalp…
Öyle satırlarla, öyle cümlelerle anlatır ki kendinizi tutamazsınız, hani o sorunuz vardır ya “Sesimi duyan var mı?”, “Evet” der evren… “Sesini duyan var, bunları okuyan var, sen an be an bilmesen de ben senin için buradayım, zamanı geldiğinde duyman gereken her şeyi duyacaksın, bu da senin niyetinin bir parçası”.
İşte hayatımızda “niyet” böyle sihirli bir kavramdır, böyle önemli, böyle muhteşem bir oluş halidir. Niyet bizi yola çıkartandır, istemektir, dua etmektir, ismini koymaktır, baktığımız şeye “hitap” etmektir, gideceğimiz yerin ismini vermektir ve en önemlisi sevgiyle “arzu etmektir”. Fakat niyeti anlamak hayatımızda “zaman” ve oluş için zaman vermek, beklemeyi bilmek ve sabır etmek kavramlarını da getirir. Bir niyet dünyaya düştüğünde, bu adeta molekülleri harekete geçiren bir kıvılcım gibidir, suya taş atmak ve dalgaları başlatmak gibi… Tüm zaman niyeti “oldurmak” üzere akmaya başlar ve işte sabrın da tekâmülün de başladığı yer bu noktadır…
Bakın sevgili Neale Donald Walsch güzel eseri Tanrı ile Sohbet; Gerçek ve Son Buluşma’da niyeti “Tanrı’nın anlatımı” ile nasıl paylaşıyor;
“…Böylelikle siz, yaratıcı varlıklar olarak en ufak parçasına kadar tüm yaşam elementlerinin, belirli bir yöne hareket etmesini istiyorsanız, belirli bir biçimde odaklanmış birleşik enerji gücünü kullanarak iş birliği yaratmalısınız. Ve o güç de ‘Düşünce’dir. Peki bu ne ile yaratılır? Enerjinin-yani düşüncenin-belirli bir yönde odaklanmasını nasıl sağlayabiliriz?
Arzu ile… Arzu ruhun içindedir. Ruhun tek kelimeyle anlatımıdır. Ruh, Tanrı’nın arzusunun, yani benliğinin deneyimlenmesinin ifadesidir. Arzu niyetin yaratıcısıdır. Niyet düşüncenin yaratıcısıdır. Düşünce hareketin yaratıcısıdır. Hareket sonucun yaratıcısıdır. Elbette her düşünce ruhun arzusundan çıkan bir niyetle yaratılmaz. Düşünce aynı zamanda, bir bakıma “kendi zihnine” sahip olmadır. Yani, düşünce üretebilen bir enerji dürtüsü, bedenin arzularından ortaya çıkabilir.
…Bu varlık seçtiği her şeyi yaratma özgürlüğüne sahiptir ve bu en görkemli gösterisinde Tanrısallıktır. Ya da başka bir değişle: Hepiniz özgür iradeye sahipsiniz”.
Bu yüzden hayatımızın her anında dikkatle niyet etmek gerekir. En temel arzumuzun farkında olmak… Tüm karşılaştıklarımız niyetlerimizin ifadesi olarak hayatımızda tezahür etmektedir. Neden “bu” bana oluyor dediğimizde dışarıda arayabileceğimiz bir suçlu yoktur… Cevap yine kendimize olan inancımızda, sevgisizliğimizde belki acımasızlığımızda ya da inancımızın eksikliğindedir…
Bizler hayatımızın akışını bizlere bahşedilmiş olan özgür irademizle yaratmaya ve aydınlatmaya devam ederiz. Evliliğimin son döneminde o kadar fazla tekrarlamıştım ki “gideceğim” ve sonunda gerçekten yaşadığım evi bir tek bavulla terk ettim. Niyetimi koyduğum onlarca farklı şeye rağmen çokça söylediklerim, işte hayatımdaki sonuçlar olarak karşıma çıkmaktaydı. Neden sevildiğimi “bilmediğimi” düşünüyordum, sevilmeye neden layıktım yani bir insan neden beni sevebilirdi ki? Anlayamıyordum ve bu hayatımın gerçeği olarak bir aldatılma olarak karşıma çıkmıştı oysaki dışarıdan baktığımızda “aldatılmak” üzere bir niyet koymak mümkün olabilir miydi?
İşte hayat her anımızda kalbimizin o en derin “gerçek” niyetlerini bizlere göstermek üzere çalışmaya devam eder. Bu yüzden yaşamımızın her yönünde sevgi için, aşk için, ailemiz için, başarımız için, kariyerimiz için, arkadaşlıklarımız için tüm niyetlerimiz, aklımızdan geçen ve kalbimize ulaşan en basit düşüncemiz bile bu yaratımın aynı “büyüklükteki” bir parçasıdır ve bunu asla unutmamamız gerekir…
Niyetler arzuya, arzular düşünceye, düşünceler harekete ve hareket ise oluşa dönüşürken en güzel niyetlerinizin gelip sizi “bulması” niyet ve dilekleriyle…
İlginizi çekebilir: Yapabilirim inancı: İşte gerçeği değiştiren bütün mesele bu