X

Hayatımızdaki mükemmel tesadüfler: Tesadüfün 9 “sihirli” kuralı

Şimdi başlığı gördüğünüzde yine döndü dolaştı aynı konuyu açtı diyeceksiniz. Ben her ne kadar başıma gelen tesadüf üstü şeyleri buradan sizlerle daha önce de paylaşmış olsam da bu hafta benimle yine çok güzel bir tesadüf eseri buluşan bir kitap ve bu kitabın akımına kendimi kaptırmışken karşılaştığım güzel tesadüfler serisi bir kez daha hayatımızda eş zamanlılık ile meydana gelen (örneğin; biz tam bir arkadaşımızı aklımızdan geçiriyoruz ve o anda arkadaşımız bizi arıyor veya tam bir yere gitmek için içimizde bir istek doğuyor ve o gün aynı yere gitmek ile ilgili bir tur tanıtımı ile karşılaşıveriyoruz) olaylar hakkında etrafınıza, günlük yaşamınıza ve algı düzeyinize bir kez daha bakmanızı istiyorum. Çünkü aslında her an gözlerimiz o kadar açık olmalıdır ki “dünyanın bize verecek muhteşem mesajları” olduğunu, evrenin ve zamanın bizim için bizimle birlikte aktığını algılamak için buradayız fakat bizler çoğu zaman unutuveriyoruz…

Peki tesadüf nedir bir kez daha bakalım sizinle, kelime anlamı olarak tesadüf “rast geliş, rastlantı veya rastlayış” yani zamanda bir noktada karşılaşmadır. Fakat işte süreç bu derece basit gerçekleşmemektedir aslında. Öncelikle bir referans noktası olmalıdır, yani bir arayış. Bir düşünelim kaç kez şunu söyledik “tam da bu şekilde bir yemek takımı arıyordum”, “tam da bu kitabı arıyordum”, “tam da aklımdan böyle bir kişi ile birlikte olmak istediğimi geçiriyordum”, “tam da yeni bir iş teklifi istiyordum”, gibi yani aslında bu “düşündüm gerçek oldu” noktası tesadüf olarak hayatımızda tezahür eden fakat ortaya çıkışı çok daha derin “eşzamanlılıklar” gerektiren bir süreçtir aslında.

Son dönemde beni hem çok mutlu eden hem de çok şaşırtan bir tesadüf örneği paylaşabilirim sizinle. Ocak ayında yaşadığım benim için çok önemli olan bir dönüşüm sürecinde bir kitap ismi bana ulaştı bu kitaba mutlaka erişmeliydim. Ancak Şubat ayı başında sipariş verebildim ve kitap yurtdışından yaklaşık 20 günlük bir sürede ancak İstanbul’da ve adresimde olacaktı. 13 Şubat günü kitabımın nerede olduğunu kontrol ettim, teslimat tarihi olarak yurt dışı posta sistemi 24 Şubatı göstermekteydi. 14 Şubat günü, o can-ım sevgililer gününde kitabım bir gün önce henüz gelmesi için yaklaşık 10 günden fazla bir zaman varken, işte masamdaydı.

Kitabın ilk sayfasında yazan kısacık önsözü okurken gözlerimden dökülen yaşları tutamamıştım; “this book is dedicated to you, with the prayer that you’ll discover and experience a lifetime of true divine love, within yourself and within your relationships” yani şöyle diyordu “bu kitap sana adanmıştır, duam senin hayat boyu sürecek olan içinde ve ilişkilerinde doğru İlahi Sevgiyi  bulmandır”. Ve o sabah uyandığımda evrenden gerçekten, bana özel bir sevgililer günü mesajı dilemiştim…

Bir bölümümüz şöyle düşünebilir, benim başıma böyle şeyler gelmiyor, ben tesadüflere veya eşzamanlılıklara inanmıyorum bu akışta “özel” bir şey yok. Evet bu da bir bakış açısıdır, ama ben bu yazımda sizlerle aslında şunu sorgulamayı istiyorum, bizler gün içerisinde “gerçekten” bakmakta mıyız? Bir düşünelim tüm günümüz bir işten diğerine koşuşturmakla geçiyor; ev, çocuklar, işimiz, arkadaşlarımız, günlük sorumluluklarımız, işte bunların hepsi arasında gidip gelirken sizce bir konuda cevap almaya ne kadar odaklıyız? Örneğin; sabahları çok erken saatte spora giderken geçtiğimiz sabahlardan birinde bir afişte “kalbinin sesini dinle” sözünü okudum, evet algıda bir “seçicilik” diyeceksiniz, tüm gün kalbimin sesini dinledim ve muhteşem hissettim, evet yine çok yoğun bir gün geçirdim ama sabah gördüğüm afiş adeta bana güç vermişti…

Belki bu yazımı okuyan çoğunuza gerçeklikten uzak, bilimsel olarak açıklaması tam olarak mümkün olmayan veya inandırıcılık dışı gelebilir fakat “tesadüftür ne olacak olur böyle şeyler” diye üzerini kapatıverdiğimiz eşzamanlılıklar belki de göründükleri kadar “masum” değildir… Hayatımızda aradığımız cevaplara ve bize ulaşan mesajlara gün içerisinde gerçekten dikkatimizi yoğunlaştıracak olursak, “bulamıyorum” veya “ben neden bu konuda bir işaret bile göremiyorum?” diye yakındığımız durumları farklılaştırabiliriz.

Eğer bu yazımda bana eşlik ediyorsanız ve eğer burada okuduklarınız bugüne kadar tecrübe ettiğiniz bazı “oluşlar” ya da eşzamanlılıklar konusunda sizi sorgulamaya götürdüyse, gününüzün her anında “daha açık, daha seçici ve gelen mesajlara karşı daha fazla algıda” olun. Çünkü o muhteşem tesadüfleriniz sizi bulmak istemektedir…

İşte sevgili Robert Moss güzel eseri Rüyalar, Tesadüfler Hayaller ve tesadüfün dokuz kuralının detayları, tesadüfünüz bol olsun

“…Tesadüf çılgınca olabilir ama asla gerçekten rastgele değildir. Tesadüfün oyunu belirli kurallar izler ve bu kuralları öğrenerek hayat oyununda deneyimlediğimiz zorluğu büyük ölçüde gideririz.

1.Birlikte meydana gelmeyi seven şeyler vardır

2.Düşünceler eylemdir ve sonuç üretir

3.Eylemde olduğumuzda tesadüfler çoğalır

4.Hayat kafiyeler yaratır

5.Dünya bir semboller ormanıdır

6.Her engel ve aksilik bir fırsat yaratır

7.Yolumuzu bulmak için kaybolmamız gerekebilir

8.Gizli eli arayın

9.Ruhun tutkuları mucizeler yaratır”

Birlikte meydana gelmeyi seven şeyler vardır: Bu kural hayatımızda oluşan bazı durumların simgesel olarak bize işaretler göndermek için orada olduğunu anlatmaktadır. Örneğin o gün cüzdanımızı tam düşürmek üzereyken tutarız, bu tesadüf yatırımlarımız hakkında düşünmemiz gerektiğinin veya finansal konularda ne kaybetmek üzere olduğumuzun bir işareti olabilir. Buna örnek olarak sevgili Moss kitabında Jung’tan örnek vermektedir; Jung bir arkadaşının teklifini katı bir şekilde reddeder, o sırada saatine bakar yaklaşık bir saattir süren görüşmeye rağmen ve saatini henüz tamir ettirmiş olmasına rağmen saati yanlış bir saati göstermektedir. Bunun üzerine arkadaşına seni dinlemem gerekiyor, benim fikrim yanlış olabilir der ve negatif görüşünden vazgeçer.

Düşünceler eylemdir ve sonuç üretir: Bu kural aslında hepimizin hayatta çok kez karşılaştığımız “düşündüğüm başıma geldi” olgusuna karşılık gelir ve düşüncelerimiz gerçekten eyleme dönüşebilir. Sevgili Moss kitabında bunu Mark Twain’den verdiği hoş bir örnekle açıklıyor; Twain cevap almak istediği kimselere bir şekilde telgraf gönderiyor, telgrafı boş bir adrese yani evrene yolluyor ve her seferinde mesajı gönderdiği kişiden çok kısa süre içerisinde ve tamamen mesajı ile ilişkili cevap alıyor. Yani aslında zihin maddeyi hareket ettiriyor ve diğer zihne düşünceler aracılığı ile ulaşıyor.

Eylemde olduğumuzda tesadüfler çoğalır: Bu kural aslında yine yakından bildiğimiz, enerjimiz yüksek olduğunda ya da bir şeyi gerçekten kalbimizin ve ruhumuzun en derinlerinden gelerek istediğimizde yani isteme eylemini gerçeğe taşıdığımızda gerçekleşmeleri halidir.

Hayat kafiyeler yaratır: Bu kural aslında çağrışımlardır, örneğin “kalbinin sesini dinle” mesajını gördüğünüz gün kalp ile ilgili bir konuda sorun yaşamanız bir kalp kırgınlığınızın düzelmesi veya kalbinizi kırmış bir kişinin sizden özür diliyor olması gibi. Yani sevgili tesadüfler yoluyla bizlere ulaşan mesajlar kendi içlerinde bir kafiyeye de sahiptir.

Dünya bir semboller ormanıdır: Hayatımızda ve algımızda olan her küçük veya büyük şeyin bizler için bir anlamı vardır. Sevgili Moss bunu kitabında şöyle açıklıyor;

“…Kulaklıklarımızı çıkaracak olursak her şeyin bizimle konuştuğunu anlarız. Her şey birbiriyle anlamlı ilişkiler içinde. Bizi izleyen ve bekleyen tüm anlam biçimlerine açık ve hazır olduğumuzda semboller ormanında daha iyi seyahat ederiz.”

Her engel ve aksilik bir fırsat yaratır: Uçağımız ertelendiğinde, anında geç kaldım endişesine kapılmaktayız oysa bu değişiklik “yani bizim dışımızda bizim için gerçekleşmiş bu tesadüf” durumun bizim için yepyeni fırsatlara gebe olduğunu gördüğümüz durumda bu kadar endişelenmemize gerek kalmayacaktır. Gerçekten de düşündüğümüzde belki hayatımızda karşımıza çıkan en güzel şeylerin bazı “plansızlıklar” veya “engel, aksilik” olarak nitelendirdiğimiz durumlar sonucunda oluştuğunu görmekteyiz.

Yolumuzu bulmak için kaybolmamız gerekebilir: Bazen öyle anlar olur ki, tamamen kaybolduğumuzu düşünürüz fakat yol tüm açıklığı ile bizi beklemetedir. Tarihe bakacak olursak birçok kıtanın ilk kez keşfi önce bir kaybolma ertesinde tesadüf ile bir kara parçasına ulaşmak ile gerçekleşmiştir. Yine birçok bilimsel keşfin tamamıyla tesadüfi kayboluşlarla elde edildiği bilinmektedir; bunlara tesadüfün yardım ettiği keşif de denilebilir. Sevgili Moss kitabında Louis Pasteur’ un bir deyişine yer verir; “Şans, ona hazır olan zihinleri seçer.”

Gizli eli arayın: Gün içerisinde yanınızda bir soru taşıyın örneğin bir konuda rehberlik isteyin. Evrenin doğru cevabı size ulaştırmasını dileyin ve karşınıza “tesadüf” olarak çıkan mesajlara ve olaylara daha açık yaklaşın. Bunu yaptığınızda evrenin gizli elinin size uzandığını ve aslında farkında olmadan nasıl korunduğunuzu daha iyi görebileceksiniz.

Ruhun tutkuları mucizeler yaratır: Bu kural aslında her şeyin kökü olan duygu bağımıza yani bir konuda ne kadar çok istekli olduğumuza bağlanır. Sevgili Moss bu en önemli kuralı bakın eserinde nasıl açıklıyor:

“…Duygu ne kadar güçlüyse, psişik ve fiziksel çevremiz üzerindeki etkisi de o kadar güçlüdür. Duygularımızın etkileri başta anlayabileceğimizden çok daha uzaklara ulaşabilir. Olayları veya enerjileri iyi veya kötü yönde birleştirebilir, yaşamlarımızdaki her şeyi değiştirebilir ve başkalarının yaşamlarını da etkileyebilir. Bir insanı güçlü bir şekilde düşündüğümüzde veya hissettiğimizde, arada ne kadar mesafe olursa olsun, o kişi ile bağlantı kuracağımızı ve o kişi iletişimi engellemedikçe zihni ve bedeni üzerinde etki edeceğimizi düşünebiliriz.

…Büyük arzu taşıyan bir kişi belirli bir atmosferle çevrilidir. Bu atmosfer ses ve ışık gibi dalgalar halinde hareket eden ve diğerlerine dokunan manyetik bir sıvı gibidir. Bu kişi bulaşıcı duygularla doludur.

…Böyle bir kişinin etrafında tesadüfler çoğalır çünkü şimdi her şey “mekanın kanunlarını tanımayan etkiler” yoluyla meydana gelmektedir…”

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale