Hayatımızdaki hiçbir kötü şey birden olmaz, bu sonuçtur ama bu hikayenin bir de başı var

Gerçeklik ve hakikat arasındaki en temel fark zihnin süzgecidir. Gerçeklik, olanları olduğu gibi tanımlarken, içinde farkındalığı barındırır. Hakikat ise bireyin geçmiş ve gelecek bağlantısı kurarak, zihinsel analizle yaptığı çıkarımları anlamlandırmasıdır. Bu dönüşüm insanın zihninde olur. Gerçeklik herkes için aynı mesafedeyken, insan zihni bu durumları çarpıtarak kendi hakikatine dönüştürür.

Birey, kendi hakikatini yaratma sürecinde gerçeklikle doğru bağı kurabilmesi için en önemli etken etik değerleri inşa edebilmesidir. Örneğin; hırsızlığın yanlış olması herkes için değişmez bir gerçekken, sınavda kopya çekmek bir bilgi hırsızlığıdır ama çoğu kişi buna göz yumabilir, bu durumu bu kadar yanlış görmez, hatta ihtiyaç duyması halinde yapabilir, yani insan zihni gerçeği çarpıtarak o eylemi haklı kılacak hakikatler yaratır.

-Herkes yapıyor, hastaydım, çok çalışamadım o yüzden mecbur kaldım gibi.

Oysa değişmeyen gerçek, bunun yanlış olduğudur. Gerçeğe dair bu eğip bükmede en temel olan, doğruya olan mesafeyi kaybetmektir. Aslında kişi, kendi yarattığı hakikatinde kendine yalan söylemez, gerçekten o durumun öyle olduğuna inanır. Buradaki esas risk hakikat, etik değerlerden ve doğrudan ne kadar uzak olursa o kadar çarpıtma yaratır ve çarpıtmalar halkalar halinde birbirine bağlıdır. Yanlış yoldan doğru adrese gidilmez tanımı bunu çok iyi tanımlar. Birey, işini, çevresini, dostlarını, kararlarını gerçeklikten değil artık yarattığı hakikatler dünyasından belirliyordur.

Hayatımızdaki hiçbir kötü şey birden olmaz, bu sonuçtur ama bu hikayenin bir de başı var. Bir şeyler değişirken bu değişimin başladığı bir dönüm noktası var. İşte bu dönüm noktası insanın kendi hakikatleriyle örülüdür. Kendi eylemlerimize biçtiğimiz değer etiğimizi oluşturur. Ahlaklı olmak insanın iyi olma zorunluluğunu fark etmesi ve bunu eylemle ifade etmesidir. Fransız filozof Foucault, insanın hakikatle ilişkisini “paaresia” kavramı üzerinden anlatır. Bu kavram hakikati dümdüz söyleme şekli değildir. Cesaret ister, risk içerir, ast-üst ilişkisi ve eleştiri içerir. Mesela işkence anında dürüst olmak etik açıdan paaresia değildir. Gerçeğe en yakın hakikat; zayıfın güçlüye söylediği hakikattir. İnsan, gerçeği bulsa dahi onu başkasına sunamaması durumunda bu gerçek anlamını yitirecektir. Doğru olanın bilinmesi kadar aktarılması da önemlidir. Birine kötülük yapmasak bile yapılan kötülüğe ses çıkarmamak bizi de doğruda tutmaz. Etik davranmayarak o kötülüğün ortağı olmuşuzdur.

Kişi, doğru bir zihin yapısı için “kendilik etiği” kavramını geliştirmelidir ve bunu en çok farkında olma haliyle yapabilir. İnsan, yapısı gereği kendini kandırmaya müsait bir varlık olduğu için kendiyle yakınlaşması, yüzleşmesi cesaret isteyen zor bir süreç çünkü diğer tarafta konfor alanı var. Doğru davranış bazen hediyesini hemen vermeyebilir, zaman alabilir, meşakkatli olabilir. Ama bir doğru yeni bir doğruyu doğururken aynı zamanda zihin bu erdeme alışkanlık kazanır.

Kant; iyiyi bilmek yetmez aklını kullanma cesareti göstererek iyiyi uygulamak gerekir der. Doğru ve iyi, eyleme dönüştüğü zaman anlam bulur.

İlginizi çekebilir: Mutluluk, eksiklerime rağmen hayatı yaşanmaya kılan zihin halini inşa edebilmektir

Hazel Kurtuldu
Merhaba ben Hazel, 1988 İstanbul doğumluyum. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi'nde tamamladım. Yogayla ilk tanışmam 2011 yılında oldu. Kişi tutkuyla sevdiği bir ... Devam