Hayatımızda tezahür eden ilişkiler: Muhteşem “ben” mıknatısı
Yaşadıklarımız bu derece basit mi diye düşünebilirsiniz, benim bu olanlarla yani başıma gelenlerle ne ilgim olabilir? Neden ben? Başkaları hayatlarına gayet normal bir şekilde devam ederken neden tüm değişimler, tüm zorluklar veya alınması gereken kararlar beni buluyor? Ne yaparsam yapayım her nerede olursam olayım neden huzur bulamıyorum? Neden her ilişkimde değersizlik hissi ile karşılaşıyorum, aldatılıyorum? Veya neden bir süre sonra sevgi, saygı ve paylaşım heyecanımı kaybediyorum?
Bir kitaba sığacak kadar çok soru sorabiliriz değil mi? Fakat cevapları almaya hazır mıyız, işte bu noktayı “anlamak” yani diğer bir deyişle aslında hayatımızda tezahür eden tüm o “benim bu olanlarla ne ilgim olabilir” diye sorguladığımız şeyler aslında “bizlerin” içinden hem de kalbimizin derinliklerinden gelmekte…
Şimdi sizlerle birlikte bir hayal kuralım, önümüzde kocaman bir mıknatıs olduğunu düşünelim, bu mıknatısı hayatımızın merkezine yerleştirelim ve tam yanında duralım, bakalım akışta neler ile karşılaşacağız yani bu mıknatısın varlığı zamana ve göreceğimiz manzaralara nasıl etki edecek? Hemen şu sorunun aklınıza geldiğini biliyorum ‘ama bu mıknatıs neyi çekecek yani ne işe yarayacak?’ İşte cevap aslında hayatımızda karşılaştığımız sorunlara kocaman bir ayna tutmaya yetiyor; biz mıknatısımızı neyi çekmek için kullanıyorsak, bilinçli veya bilinçsiz “neye olur veriyorsak” onları bize getirmek için çalışacak… Yani sadece “mıknatıs” olma görevini bizim neyi kendimize çekmek istediğimizden bağımsız olarak sadece “getiriyor” olacak…
Örneğin, ilişkilerimizde başkalarının kendimizden daha önemli olduğuna inanıyoruz, mıknatısınız sizce ne için çalışıyor olacak? Size bunu getirecek çünkü çekmek için yaydığınız mesaj, ben senden daha önemsizim, önceliğim sensin, bu ilişkide sen ön planda ve daha kıymetli olacaksın… Ve ne kadar tanıdık bir hikayedir ki yakınırız, ilişkilerimde istediğim değeri göremiyorum, her seferinde karşıma aynı tip insanlar çıkıyor, istediğim değeri bana veren bir kişi olmayacak mı? Cevabımız evet olabilir, fakat bunun için “öncelikle o değeri kendi kendimize vermemiz” yani mıknatısımızı yani çekim gücümüzü harekete geçiren mesajımızı “yeniden oluşturmamız” gerekiyor…
Son zamanlarda oldukça sıkça karşılaştığımız diğer bir olgu ise ilişkilerimizde yaşadığımız aldatılma ve aldatma halleridir. Kendi deneyimimi samimiyetle daha önce sizlerle paylaşmıştım, oldukça zorlu bir süreçtir. Özellikle evlilik ve benzeri bir durumda karşılaştığınızda aldatılma durumu, değersizlik, istenmeme veya tercih edilme hissinizi ve en önemlisi egonuzu yerle bir edebilir. Fakat daha yakından bakalım, mıknatısımız ne diyordu, tüm bunlar yaşanırken biz nasıl mesajlar yaymaktaydık? Yine kendimden örnek vereceğim, neden sevildiğimi, neden bir evlilik içerisinde olduğumu ve neden bir kişinin duygularına layık olduğumu bilmiyordum… Yani mıknatısımın yayını tam olarak şu ifadeleri içeriyordu “neden seviliyorum, bunu hak ediyor muyum, bir insanın sevgisine layık mıyım, bunu hak ediyor muyum”, fakat “bana gösterilen sevgi” için bunu sorgularken, halen çok sevdiğim ve her zaman muhteşem değer ve minnet ile andığım eski eşime çok derin bir aşk ile bağlıydım. Ve sonuç tahmin edeceğiniz gibi, sevgili mıknatısımdan çıkan “çekim” bana sevgili evren tarafından verdiğin mesajlar görüldü ve ‘işte tüm gerçekliği ile sana geldi’ olarak geri döndü, evliliğim son buldu…
Peki bu hep böyle mi olacak?
Şunu sorabilirsiniz, peki bu hep böyle mi olacak? Gelin hep birlikte sevgili yaşanmışlıklarımızla devam edelim… Benim hikayemde, bu oldukça zorlu süreci üç yıllık çok yoğun “kendimle baş başa kaldığım” bir dönem ile aştım; kendi kendimi yeniden tanıdım, uzun süreli ve yalnız olduğum uzak mesafe seyahatlere çıktım, öncelikle “kendi kendimin en iyi arkadaşı oldum” ve dışarıdan tüm beklentimi kestim… Sonuçta, kendimle öyle bir uyuma ve muhteşem bir huzura ulaştım ki hayat karşıma muhteşem bir sevgi çıkardı… Tabi ki dediğinizi duyar gibiyim, tabi ki mıknatısımın yayını çoktan değişmişti, o “layık değilim”lerden geçtiğim yayın “ben sevginin en güzel halini hak ediyorum, ben kendim burada muhteşem bir huzur, sevgi ve mutluluk haliyim”… İşte bu karşıma çıkan ikinci bahar bana bir insanın dünyada ne derece yüksek “sevilebileceğini” öğretti, her an her daim minnetlerim, teşekkürlerim ve sevgiyle anacağım bu kişi bana hayatın ne derece “sevgi” ile dolu olduğunu, yaşadığım tüm kırgınlıkların, üzüntülerin ve beğenilmeme duygusunun iyileştirilebileceğini göstermişti…
Bu noktada hepimizin aklına şu geliyor, o halde eden yalnız kalıyoruz? Neden bu anlattığımız güzel başlayan hikayeler mutlaka bir son buluyor? Hikayeme şöyle devam edeceğim, hepimiz değişiyoruz, her ne kadar biz mıknatısımızla yayına aynı tonda devam etsek de örneğin benim yaşadığım durumda bu şöyle tezahür buldu; sevginin en güzel haline her zaman minnet duyacağım fakat “kendim” olmak yolunda “tek başıma” çıkmam gereken uzun bir yol… İşte “ben” mıknatısım yayınına şu an şöyle devam ediyor “ilahi dünyada bulunma amacımı ve ruhumun diğer yarısını arıyorum”… İşte bu arayış bugün şu anda bu yazıya dönüşen canım kelimelerin sizlerle buluşmasının en doğal sebebidir. Bu yayın henüz bir tezahüre ulaşmadı fakat samimiyetle paylaşabilirim ki burada anlatamayacağım o kadar farklı öğretmen ve mesaj ile birleşti ki, çekim gücüne sonsuz bir güven ile ben de sizler gibi akışta neler olabileceğini heyecanla “sadece yaşayarak” görmek üzere sonsuz bir “huzur, mutluluk ve kendi gibi olma” hali içinde beklemekteyim…
Ben mıknatısı
Sevgili Sanaya Roman “Ruhsal Büyüme; Yüksek Benliğiniz Olmak” adlı değerli eserinde “ben mıknatısı”nı şöyle yorumluyor;
“…Siz manyetik iradenizi geliştirebilirsiniz. Manyetizma güçlü bir kuvvettir. İstediğiniz şeyi onu size gelmeye zorlayarak değil, onun gelmesine izin vererek kendinize çekebilirsiniz. Bir şeyleri elde etmek için çok fazla zorlarsanız, aslında o şeyleri geri itersiniz. Bir şeye uzanmak ile onun size gelmesine izin vermek arasında farklı bir his vardır.”
“Ben” mıknatısını sevgili Diana Cooper Spiritüel Yasalar eserinde bizler için bakın nasıl irdeliyor;
“…Her yanınıza mıknatıslar yapıştırılsaydı, bazı nesnelerin size yapışacaklarını, bazılarının geriye doğru sıçrayacaklarını, birçok nesnenin de hiçbir tepki vermeyeceğini tahmin edebilirsiniz… Hayatınızdaki her şeyi ve herkesi siz kendinize çekersiniz. Diğer nesneleri ve insanları ise itersiniz. Birçok durumun ise size göre hiçbir manyetik çekim gücü yoktur. Örneğin, bu şeyleri size getirecek titreşimi yaymadığınız için, açlık çekmemişsinizdir ya da evsiz kalmamışsınızdır.
…Evren karşınıza aynalar çıkararak kendi içimize yönelmemizi sağlar. Etrafınıza bakıp çevrenizdeki insanları inceleyin. Hayatınızın sahnesinde rol alanların mutlaka bir sebebi vardır. Belirli türdeki insanları veya durumları hayatımıza çektiğimizi ne kadar şiddetle reddedersek, evren karanlık yönümüzle yüzleşmemiz konusunda o kadar ısrarcı olur.
…Siz bir mıknatıssınız: Size benzeyen şeyleri kendinize çekersiniz.”
Şu an bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, “ben” mıknatıslarınız ile barışmanızı dilerim, hayatınıza neleri getirmek için yayın yapıyorsunuz, titreşimleriniz ve aklınızdan geçen sorular ile düşünceleriniz sizi hangi amaçlarda yansıtıyor, kendinizi mutlu, huzurlu, sevilmeye layık, başarılı, arkadaş canlısı veya dürüst olarak nitelendirebiliyor musunuz?
Sevgili evren hepimiz için karşılıksız bolluk ve bereketini sunmak üzere yanıbaşımızdadır, muhteşem “ben” mıknatısımız ile bugünümüzü dönüştürmek sadece bir “olumlu” düşünce kadar uzağımızda…
Bol şanslar…