“Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir. Öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, size acı verecek, sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır.” Lao Tzu
Karşımıza neden böyle birinin çıktığını çoğu kez düşünmüşüzdür… Neden beni terk etti? Neden bir hayat zamanı boyunca benimle kalmadı? Ben şimdi ne yapacağım? Veya erken yaşta annemizi veya babamızı kaybetmişsizdir. Hayatla savunmasızca tek başımıza savaşmak durumunda kalırız. Kalıplarımız, zırhlarımız ve duvarlarımız olur. Acı çekeriz. Kimseye gösteremeyiz. Haksızlığa uğradığımızı düşünürüz. Neden ben diye sorgularız çoğu kez… Veya bir evliliği bitirme vakti gelir çatar. Her ne kadar istemesek de ve iki çocuğumuzun annesi olsak da böyle bir sorumluluk almamız gerekir hayat yolunda. Neden bu kaybı yaşadığımızı sorgularız uzun süre… Çocuklarımızı tek başımıza büyütmenin gerçeğinden korkarız. Veya bir gün biri çıkar gelir, öyle bir arkadaş öyle bir dost olur ki hayatımızda daha önce kimse bizi bu kadar iyi bu kadar derinden anlamamıştır… Onun varlığı onun sevgisi hayatımızı aydınlatır. Bunca yıldır sen neredeydin diye soruveririz böyle zamanlarda; sen bunca yıldır ben bu kadar uzun yolları yürürken gerçekten neredeydin?
Ben bugün sizlerle birlikte hayatımızdaki insanlara daha yakından bakalım istiyorum. Birçok kez yakınırız, şikayet ederiz, yokluklara odaklanırız. Peki ya hayatımızda bugün bizimle ve tam yanı başımızda olanlar? Evet, bu macerada kaybettiklerimiz de mutlaka olacak, çünkü her ne kadar kayıp da olsalar onlar da hayatımızdır ve bizler de onların hayatıyız…
Öncelikle öfke ile başlamak istiyorum, birçoğumuz özellikle ilişkilerimizle ilgili öfke ile karışık duygular yaşayabiliyoruz ilişkilerimizin sonucunda. İhanete uğramış olabiliriz, hiç anlamadığımız halde duygu bitmiş olabilir, sevdiğimiz adam veya kadın başka biri ile olmak istediğini açıklayarak hayatımızdan çıkmış olabilir… Bu durumların tamamını birer “kayıp” olarak nitelendirmekteyiz. Aslında öfke sadece gelecek ilişkimiz için görüş yeteneğimizi kapatmaktadır. İçimizdeki bu kırgınlıkları, bu öfkeyi, bu kaybedişi dönüştürmediğimizde yine mi ihanet edecek, yine mi kaybedeceğim, yine mi terk edileceğim fikriyle daha başlamadan bir ilişkiyi “bitiş” noktasına getirmiş oluyoruz…
Peki, nasıl bakabiliriz? Aslında bu soru cevabı içerisinde barındırıyor “bakmak”… Bakmak demek yorumlamadan kendi öznel yargılarımızı katmadan sadece görmeye çalışmak demektir. Hayat yolumuzda bu kişi bize bir dönem boyunca eşlik etmiştir. Hayatımızda bizlerin daha iyi daha heyecanlı daha fazla daha cesur daha korkak daha farklı olmamıza yol olmuştur. Ve evet, hayatımızdaki “birlikte yürüyebilmek” zamanı dolduğunda ise görevini tamamlayarak bize veda etmiştir. Ne yolumuzda bize kast etmiştir ne de bir şeyleri eksiltmiştir. Ne bizim varlığımızı azaltmıştır ne de zamanımızı boşa harcamıştır. Sadece öğrenmemiz için buradadır. Her birliktelikte alacağımız derslerimiz gibi bu kişi ile belki paylaşmayı belki kıskanmayı belki unutmayı ve belki de incinmeyi öğrenmekteyizdir… Fakat illa ki bir gerçek “sebep” vardır… İsyan etmek yerine daha yakından baktığımızda bu insanın hayatımızda var olduğu zamanda kendimizi yeniden keşfettiğimizi, hayata dair beklentilerimizin ne olduğunu daha derinden anladığımızı, hiç bilmediğimiz bazı yönlerimizin ortaya çıktını veya bizi hayatta yalnız yürüyeceğimiz bir döneme hazırladığını görebiliriz.
Oysa öfkeye kapıldığımızda sadece suçlayarak yaklaştığımızda bu detayları görebilmemiz ve kendimizi hayatımızdaki daha yüksek bir idrak noktasına hazırlayabilmemiz mümkün değildir. Yaşadığım boşanma tecrübesinde çok fazla hayal kırıklığı vardı… Hayatımın dümdüz bir yol gibi uzanacağını düşünen ben kocaman bir duvara çarpmıştım. İhanete uğramıştım. Kaybetmiştim. Yitirmiştim. Yalnız kalmıştım. Dağılmıştım… Şimdi geriye dönüp baktığımda bu tecrübenin beni ben yapan çok ama çok kıymetli bir tecrübe olduğunu görmekteyim. Ve bu öğretinin hayatıma katılmasında bana yardımcı olan, birlikte olduğumuz yıllar boyunca hayatıma eşlik eden bu kişiyi bugün çok daha farklı gözlerle görebilmekteyim…
Bu tecrübe sayesinde bugün hayatımda olağanüstü bir adamla birlikteyim. Onun gerçekliğini anlayabilmem, bugün bu akışta olduğum insan olabilmem için, bugün yaşayacaklarımı yaşayabilmem için tüm o yolları tüm o günleri tüm o yaşanmışlıkları gerçekten “görebilmem” gerekiyordu… Bugün hayatımdaki bu adamın varlığına şükredebiliyorsam yıllar önce yaşadığım bu tecrübeme borçluyum. Bugün bu adamın titreşimi benim kalbimde akıyorsa bunu yıllar önce yaşadıklarımdan sonra kalbimi tam anlamıyla açabilmeyi öğrenmeye borçluyum… Bugün bu adamın gerçekliği benim hayatımı kaplıyorsa bunu yıllar önce öğrendiğim evlilik, sevgililik, erkek / kız arkadaş olmak, olgunluk, sorumluluk ve en önemlisi hayatta her daim “kendin” olmak üzerine derslerime borçluyum… Bugün bu adamın hayatıma kattığı rengi yolumu aydınlattığını ve beni ne kadar derinden anlayabildiğini idrak edebiliyorsam bunu ondan önceki zamanımda yürümüş olduğum tüm zorlu yollara, zor zamanlara ve öğrenmem gerekenleri “gerçekten” öğrenmeye gönül vermiş olmaya borçluyum…
Bu yazımda bana eşlik eden sevgili sen, hayatına girmiş olanları suçluyor musun? Ben böyle düşünmemiştim, böyle bir adam böyle bir kadın istememiştim diye yakınmakta mısın? Hayatın getirdikleriyle bir olmak yerine karşısında mı durmaktasın? Hayatında var olmuşlara yeniden daha dikkatlice bakmanı dilerim… Neden hayatında var oldular? Neyi göstermek için sana geldiler? Sen neyi öğretmek üzere onların yoluna çıktın? Yollarınız kesiştiği gibi bir gün her ne olursa olsun ayrılmasının da gerekebileceğinin farkında mısın?
Bu yolu yürüyecek olan sen, yoluna, özüne, sana gelenlere daha yakından “bakabilmeye” hazır mısın?
İlginizi çekebilir: Sevmeyi tanımlara sığdırmak mümkün mü: Nasıl, ne zaman ve ne kadar?