Başımızdan talihsiz bir olay geçtiğinde kızmadan, kırılmadan, tarafsızca bakabildiğimizde görebileceğimiz şeyler inanılmaz. Bu sirkülasyonu oluşturan olaylar, durumlar, düşünceler, bunların hepsine dikkatlice baktığınızda mesajı alabilirsiniz. Sizin için değerli olduğunu düşündükleriniz, esasında kalbinizin en derinliklerinde sizin bir parçanız.
Başımızdan geçen her türlü durumun bizlere öğretici olduğuna inanmışımdır. Sistem böyle işlemeli diye düşünmüşümdür. Zamanla öğrenmeden sadece inandığım bu sistemsel akışın kendini kanıtlamaya başladığını fark ettim. Olaylar ve durumlar birbirine görünmez bir ip ile bağlı aslında, tıpkı insanlar gibi; yaptığın iyilik başka bir iyiliğe, verdiğin yol bir güzel tebessüme, teşekkür ettiğin içten bir memnuniyet hissine, özür dilediğin merhamete, karşılıksız yaptığın herhangi bir şey başka iyiliklere dönüşerek kelebek etkisi yaratıyor.
Dünya bazen acımasız bir yer olabiliyor, hakkını vermek lazım. Önemli olan bu akışta senin kendi değerlerini yitirmemen. Sana kötülük yapıldı diye sen de bir başkasına aynı şekilde davranırsan bu sonsuz döngü devam edecek. Döngüden çıkmanın yolu ise oldukça kolay; bir aksiyon almadan önce içine bakıp, alacağın bu aksiyonun sende oluşturduğu hissin, rengine, kokusuna, tadına bakmak. İçinde bir yerde alacağın aksiyonun ufacık bir rahatsızlığını, o kekremsi bulanıklığını hissedersen, o aksiyonu almamanın herkesin hayrına olacağı durumunu da değerlendirmelisin.
Alınacak aksiyonlara farklı açılardan bakıldığında mutlaka başka bir yolu olduğunu görecek ve hissedeceksin. Tatlı haber şu ki, alacağın aksiyonu daha önce öğrenmiş, uygulamış, başarılı ya da başarısız olmuş olman da mühim değil, içine bakıp ne yapman gerektiğini düşündüğünde en güçlü rehberinin aslında orada uyandırılmaya hazır halde beklediğini göreceksin.
Akışta kalmanın öneminin sıkça hatırlatıldığı bu günlerde, en büyük doneyi “şikayet et-kontrol et” döngüsünün başarısızlık ve kayıpla sonuçlandığı gerçeğinde buluyorum. Bilinçaltımızın kendini savunma güdüsünün verdiği kararları uygulayıp, bu kararların doğruluğunu ve hayrını sorgulamazsak kendimiz dahil çevremizdekilerin de bu karardan etkilenmesine tanıklık ederiz.
Bilinçaltımızı da tamamen yok saymadan ya da içimizde kendimizle kavga etmeden, kendimizi koruma içgüdümüzü anlayışla karşılayarak, aksiyon alma aşamasında farkındalığımızı devreye soktuğumuzda, bilinçaltı-farkındalık gücünün yaratımın en büyük mucizesi olduğunu keşfedeceğiz. O çok istenilen işten teklif gelmesi, çok sevdiğiniz kişinin siz onu düşünürken bir anda araması, görüşmediğiniz arkadaşınızın size sürpriz yapması hayatımızın normal döngüsü haline gelecek.
Arada bir tökezlemeyecek miyiz? ELBETTE! İnsanız çünkü. Bir düştüğümüzde sol bacağımızı, diğerinde sağ bacağımızı yaralayacağız ama bir süre sonra dizlerimiz artık acımayacak. Bunun için arzularımızı hırsa, benliğimizi egoya, dünyevi zevkleri doyumsuzluğa dönüştürmeme yolunda kendimizi geliştirerek yürümeye devam edeceğiz. Bu yolda şunu bilmeliyiz ki; akışta olana sırf kendi çıkarlarımızın dürtüsü ile müdahale etmezsek, sonuç herkesin hayrına olacaktır.
Tabii ki bu, kendinizi mutlaka açık bir biçimde ifade etmeniz gerektiği gerçeğini hiçbir koşulda değiştirmez. Eğer bir başkası kendi çıkar dürtüleri ile sizin akışınızı bozmaya cüret ediyor ise o halde bu mutlaka konuşulması ve uzlaşılması gereken bir konu haline gelir. Son olarak eğer bir şey olmuyorsa olmaması gerekiyordur ya da istemiyorsunuzdur ve eğer bir şey oluyorsa olması gerekiyordur.
İlginizi çekebilir: 10 adımda içinizdeki gücü bulmanın yolu