Bir gün biri gelecek ve hayatımızı tamamen değiştirecek değil mi? Bir gün bir şey olacak ve her sıkıntımız yok olacak ve istediğimiz hayatı yaşamaya başlayacağız?
Size bir iyi bir de kötü haberim var bu konuda. Kötü haber şu: yok öyle bir şey, boşa beklemeyin artık. Dışarıdan bir kurtarıcı, beyaz atlı prens vb. gelmeyecek. İlk önce bir bunu anlayıp kabul edelim. İyi haber ise beklemek zorunda da değilsiniz kimseyi! Kendi kahramanınız kendiniz olabilirsiniz!
Geçen gün kardeşlerimle gittiğimiz yemekte sohbetimiz esnasında Gözde’den çıktı bu cümle: “Kendi kahramanın kendin ol.”
Bir kitap sipariş etmiş internetten, ‘çocuklara masal nasıl okunur’ taktiklerini anlatan. Bu kitaptan bize bahsederken en büyük taktiği paylaştı bizimle: “Kendi kahramanın kendin ol.”
Çocuklara masal okurken kitaptaki olayları yönlendirmek, çözmek, sonuçlandırmak yerine çocuğa söz hakkı vermeliymişiz. Sorular yönelterek; mesela “sence nasıl kaçar şimdi tavşan oradan” gibi kendi zihnini kullanmasına ve kendi bildiği şekliyle durumları çözmesine destek vermeliymişiz. Çocuk o zaman hazır sonuçlar yerine hem kendi beynini çalıştırmaya başlıyor, hem hayal dünyasını genişletiyor hem de örneğimiz üzerinden devam edersek tavşanı kaçıracak birini yalvar yakar bekleyip durmuyor! Kendisi oluyor o tavşanı kurtaran kahraman! İhtiyacı yok başka kimseye ya da herhangi bir şeye. O halletti. Ve bilinçaltına o an işte aynen böyle kodlanıyor: “Ben kendi bildiğim yollarla istediğimi yapabilir ve ihtiyacı olanlara yardımcı olabilirim. Ben, o güce ve yetilere sahibim.”
Ne büyük değil mi? Peki biz nasıl büyüdük?
Hep bir kurtarıcıyı bekleyerek.
Klasiklerden Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Külkedisi ve Uyuyan Güzel bu tür masallar için sadece bir saniye içinde aklıma gelen ilk üç örnek. Peki bu masallar daha bizler çok çocukken bilinçaltımıza nasıl kodlandı: Sen sıkıntıya düştüğünde, kaybolduğunda; sonunda biri gelip seni kurtaracak. Sen bekle, her şey sonunda güzel olacak. Ve biz hep bekledik. Biz hep bekliyoruz. Bazen bir erkek arkadaşı, bazen bir işi, çoğu zaman ise ne olduğunu bile bilmediğimiz ama hayatımızı kurtaracak herhangi bir mucizeyi.
Bu sohbet sırasında kafamda ışık yanmaya başladı tabi hızlı hızlı ve heyecanlı heyecanlı. Kendi dünyamda yepyeni bir evren keşfetmiş gibiydim yine. Çevremize baktığımızda genel anlamda birçok kişi mutsuzdu, hayatından memnun değildi. Ve ortak özelliklere baktığımızda ise hepimizin çok benzer şekilde büyütüldüğünü fark ettik: “Bekle. Bir mucize olacak ve her şey yoluna girecek.”
Ve o mucizeler bir türlü gelmediğinde hepimiz hayal kırıklığına uğradık, depresyonlara girdik, hayata ilgimiz azaldı. Bekleme sürecinde öfkelendik, isyan ettik. Geldiğini düşündüğümüzde ise bir süre sonra kaybettiğimizde ne yapacağımızı bilemedik. Ve bu böyle sürüp gitti.
Şimdi ise bunu değiştirme zamanı!
Unutmayın; değişim ancak fark ettiğimiz an başlar. Bu yüzden hayatlarımızda farkındalıklarımızı arttırmamız çok önemli. Farkındalıklarla beraber hayatımızda var olan yanlışları, bize iyi gelmeyen durumları anlamak ve hayatı istediğimiz yöne doğru çevirmek için…
Hadi gelin bir egzersizle ilk adımı atalım mı beraber?
İlk önce gözlerinizi kapatın ve yaşamak istediğiniz hayatı hayal edin. Sizi şu an hayatınızda ne olsa ya da ne olmasa mutlu ederdi? Bu sorunun cevabını detaylı analizlerle gözünüzün önüne getirin. Muhtemelen hayal ederken yüzlerinizle bir gülümseme oluştu bile. Harika! Hayal etmek önemli. Gerçekliğe doğru atılan ilk adım.
Bitirdiğinizde ise açın gözlerinizi ve bir kağıt kalem alıp başlayın yazmaya istediklerinizi. Arzu ettiklerinizi de büyük, küçük, imkansız, saçma diye yargılamamanızı tüm kalbimle tavsiye ediyorum. Daha ilk dakikadan kendi yolunuzu kendi zihninizdeki kalıplarla kapatmayın lütfen.
Yazmayı bitirdiğinizde isteklerinizi inceleyin ve şu soruyu sorun: “Benim bu isteklere ulaşmam için ihtiyacım ne? Ne yapabilirim?”
Cevaplar hemen o an gelmiyorsa da strese girmeyin. Eğer kendi hayatınıza iyileştirmek üzerine soruların peşinden gitmeye yılmadan devam ederseniz, bir gün o cevaplar mutlaka karşınızda dikiliyor olacaktır.
Ben de yaptım bu egzersizi iki gün evvel. Kendi içimdeki savaşlara dönüp baktım ve söylemek, ağlanmak yerine “peki ne yapabilirim ben bunu değiştirmek için?” sorusunun cevaplarına odaklandım. Buldum da. Ve bunun için kendim dışımda başka birine ya da herhangi bir şeye mecbur olmadığımı görmek ve her şeyin kendi elimde olduğunu anlamak bana çok büyük bir özgürlük ve öz güven sağladı.
Şimdi ise sıra harekete geçmekte.
Bundan sonraki basamak hayallerinize giden yoldaki engellere, hayırlara çok ciddi anlamlar yükleyip hemen pes etmemeniz. Hemen kendinizden vazgeçmeyin. Hemen “zaten olmuyor” düşüncelerine kapılıp, kurban rolüne girmeyin. Ben böyle anlarımda hemen her defasında aynı örneği hatırlatıyorum kendime: bir bebeğin yürümeyi öğrenme süreci! Milyonlarca kez düşüp asla pes etmemesini. Hatta o düşüşlerinden bile keyif almasını. Hep bebeklerin o hallerini getiriyorum gözümün önüne. Bizim de yeni bir şeylere girerken, öğrenmeye çalışırken, elde etmeye çalışırken onlardan hiçbir farkımız yok. Onlar pes etmiyor küçücük halleriyle de bize ne oluyor? Farkımız ne? Ben söyleyeyim. Hiç farkımız yok. O yüzden devam.
Ne olursa olsun sizi hayal ettiğiniz mutluluğunuza ulaştıracak şeylerden asla vazgeçmeyin.
Yani, ben demek istiyorum ki; artık mucizeleri bekleme zamanı değil, mucizeleri yaratma, mucizelerin kendisi olma zamanı!
Var mısınız?
İlginizi çekebilir: “Hayatını çok doldurursan, hayatın sana dolmasına izin vermezsin”“