Yılın son haftasında tabii ki aşktan ve sevgiden daha çok bahsedeceğiz. 2017 yılını bitiriyoruz, 2018’e gireceğimiz bu dönemler aslında geçtiğimiz yılı kendimizce değerlendirdiğimiz, belki yeni yıl için güzel dileklerde bulunduğumuz ve bunları umutla kalbimize koyduğumuz şu dönemde, sevmek olmazsa olmaz. Peki, bugün neden hep daha çok sevmek dedik?
Bu yıl boyunca yazılarımda çokça kez yazdım ama bugün bu yazı bambaşka bir macera olsun istiyorum sizlerle. Yılmadan, kaybetsek de üzülmeden ve hep daha çok severek sevmeyi bir değerlendirelim istiyorum. Kalp kırıklıklarımıza biraz dokunalım. Sonra “Acaba bunları nasıl güzelleştirebiliriz?” veya “Neleri öğrenebiliriz?” diye soralım kendi kendimize… Ve çok daha fazla sevmek üzere hayaller kuralım yeni yıl için.
Ve tüm bunlar için muhteşem şair, en çok sevdiğim kişilerden ilham alınacak insan Cemal Süreya’dan başlayalım önce… Bu yıl daha çok sevmek dediğimizde, bir kişi var ki bana yeni ufuklar açtı ve yepyeni kavramlarla beni tanıştırdı. İşte ondan öğrendiğim, çok sevdiğim şair Cemal Süreya’nın güzel eseri ve bu eserin hikâyesi ise şiirimizin hemen ardından yine hayranlıkla yine sevmek ve hep daha ve daha çok sevmek kavramını hatırlamak için sizlerle olacak (sevgili Murat sonsuz teşekkürlerimle).
Dört Mevsim
Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi
Yaz mezarına gömsünler sizi
İlk kezmiş gibi buluştunuzdu
Son kezmiş gibi seviştinizdi
Yaz mezarına gömsünler sizi
Güz mezarına gömsünler sizi
Salkımlar gibi buluştunuzdu
Ağular gibi seviştinizdi
Güz mezarına gömsünler sizi
Kış mezarına gömsünler sizi
Sokaklar gibi buluştunuzdu
Çarşılar gibi seviştinizdi
Kış mezarına gömsünler sizi
Peki, nedir bu şiiri daha çok sevmek ile bağdaştıran? İşte o güzel ortaya çıkış hikâyesi bizi yine sevmenin derinliklerine götürecek… İşte o hikâye farklı kaynaklarda yaklaşık olarak şöyle anlatılıyor…
“Cemal Süreya, Metin Altıok’la haftalık rakılarını içmektedirler, mesai bitimidir. Üstelik İstanbul’dan misafirleri Edip Cansever de oradadır. Hal hatır sormalar, günlük şikâyetler, memuriyetin sıkkınlığı ve bıkkınlığı, üstelik memleketin karışık halleri derken sohbet uzadıkça uzar.
Sohbet koyulaşır ama Cemal Süreya’nın gözü iki masa ötede çaprazdaki çifte takılır. İsimleri Nazif’le Gülsen olsun. Cemal Süreya bir yandan sohbete devam eder bir yandan çapraz iki masa ötedeki çifti incelemeye devam eder. Belli ki Nazif uzun kur süresi sonrası Gülsen’e açılmıştır, Gülsen de ondan hoşlanmıştır. Öyle taze çift de değillerdir halbuki, en azından otuzlarını aştıkları aşikardır. Sonra masadaki muhabbete odaklanır tekrar Cemal Süreya, ölüm üzerine konuşmaktadırlar Edip ile Metin.
Bir müddet dinler, hatta bir iki laf da eder konuya dair… Sonra tekrar çaprazda iki masa ötededir gözleri. O zaman der insanoğlunun (ki biz hep olumsuzlaşmışızdır o mekânı) mezarı böyle olsun, dört mevsim aşk meşk olsun olsun diye içinden geçirir…”
Yani mezarda bile aşk olsun ister Cemal Süreya bu mısraları yazarken ve ilhamı işte iki masa ötesinde oturan taze aşıklardır. Bir mezara gömüleceksek insanoğlu olarak, sevgiden ve daima sevgiden daha çok sevmekten geçmelidir ölüm bile. İnsan olarak bizlere bahşedilmiş en güzel kapasiteden, en güzel güçten ve bu en önemli gücü mezara değin yanımızda taşımayı anlatır aslında bu mısraların derinliği…
Bu yüzden bu yeni yılda daha çok sevgi olsun diliyorum, hayatınızda hep daha ve daha çok sevmek olsun, hayatı güzelleştirmek üzere. Apaçık bir kalple bakabilmek, karşılığını beklemeden verebilmek gibi aksın sevgi sizlere ve sizlerden buna ihtiyacı olanlara. Evet, aşk olan sevgi de olsun ve sevgi olan sevgi de, her türlü olsun ama illaki daha ve daha çok olsun…
Siz bu yıl sevginizi daha çok verdikçe, sizlere döne döne, arta arta geri dönsün, içiniz kadar muhteşem olsun, içinizden dışarıya tüm dünyaya, sizi sevenlere bugüne kadar ah ettiklerinize, sevgi veremediklerinize, isteyip de sevdiğinizi söyleyemediklerinize aksın… Hiç eksilmeden ve hep daha ve daha çok çoğalarak…
Gözleriniz sevginin gözü olsun, hayatı “severek” görün, gördüğünüz sevgiyle büyülenin adeta, sonra yeniden bakın, daha önce küçümsediklerinize, azımsadıklarınıza belki affedemediklerinize, pişmanlıklarınıza, kendinizden esirgediğiniz sevgiye, kendi kendinizi nasıl da sevgisiz bıraktığınıza…
Bugün bu yazımı okuyorsanız yeni yılda hep daha çok ama daha ve daha çok sevin… Sevmenin bir büyü olduğunu, dokunduğu her şeyi güzelleştirdiğini, kupkuru toprakları yeşillendirdiğini, kırılmış kalpleri onarabildiğini ve dünyaya insan olarak gelmiş olmamızla bizlere bahşedilmiş olan en muhteşem yetenek olduğunu bilerek kalpten derinden ve illaki daha ve daha çok sevin…
Sevgili Fazıl Say bestesi ve sevgili Serenad Bağcan seslendirmesiyle sizler için gelsin… Cemal Süreya’ya sevgilerimizi göndererek Dört Mevsim…
İlginizi çekebilir: Hassas bir sanat: Sevilmeyi bilebilmek