“Bu hafta bir geçsin kendime zaman ayıracağım, şu zor günleri atlatalım görmek istediğim yerlere gideceğim, işimi değiştirdikten sonra çok mutlu olacağım, taşındıktan sonra her şey yoluna girecek, yeni aldığım elbiseyi özel bir günde giyeceğim, daha iyi para kazandığımda rahatlamayı öğreneceğim…” ve benzeri birçok söylemin ortak noktası sizce nedir? Sizin için de bu cümleler hayatınızda büyük bir yer kaplıyorsa; ‘hayatı ertelemek’ diyebilir miyiz?
Zaman, sandığımız kadar sınırsız değil
Erteleme alışkanlığı (procrastination) dediğimizde çoğumuzun aklına yapılması gereken işler, sorumluluklar geliyor, peki ya mutluluk? Mutluluğu erteleyişlerimiz ne olacak… Çoğumuz bunu yapıyoruz; mutluluğumuzu, istediğimiz büyük bir şeyin gerçekleşeceği ve kendimize mutlu olma izni vereceğimiz sihirli bir gelecek tarihine kadar askıya alıyoruz. Evet, o ‘büyük şey’ her ne ise, o gerçekleştiğinde hayatımız çok daha iyi olabilir ama gerçekten o zamana kadar mutluluğumuzu askıya almayı istiyor muyuz?
Mutluluk, sınırlı kaynakları olan, dünya üzerinde kıtlık yaşadığımız bir olgu değil; yani onu tüketemeyiz, dünya üzerinden silemeyiz; hepimize yetecek kadar çok mutluluk var, hatta fazlası mevcut. Öyleyse bu cimrilik, tutumluluk, kıtlık bilinci niye? Niye hem bugün hem de yarın mutlu olmayalım, niye mutluluğu erteleyelim; ya ‘o büyük şey’in olmasını beklerken hiç beklemediğimiz bir şeyler olursa? Depremler, yıkımlar, büyük acılar, kayıplar belki de zamanımızın sandığımız kadar sonsuz olmadığını anlamamıza yetmez mi? Bir sabah uyandığımızda yapmak istediğimiz şeyler için artık zamanımızın kalmadığını fark edersek ne olacak? O en sevdiğimiz elbiseyi giyeceğimiz bir yer olmazsa, işimizi-evimizi değiştiremezsek, daha fazla para kazanamazsak ya da artık birlikte tatile çıkmak istediğimiz dostlarımız artık yanımızda yoksa… O zaman ne olacak, mutluluklarımızı daha ileride bir tarihe mi erteleyeceğiz?
Mutluluğu, alışkanlık haline getirebiliriz
Size aklınızın bir köşesinde her zaman tutmanız gereken anlamlı bir öğüt; ‘Mutluluk diğer alışkanlıklar gibidir: Ne kadar çok uygularsanız, o kadar doğal hale gelir.’ diyor The Triangle of Truth kitabının ünlü yazarı Lisa Earle McLeod. Öyleyse, neden mutluluğu daha çok yaşamaya değil de belli zamanlar için saklamaya, onu azaltmaya çalışıyoruz? Birinci ve en kritik neden zaman. Hep ‘daha zaman olduğunu’ sanıyoruz ve erteledikçe erteliyoruz. Hayatı dolu dolu yaşamayı, merak ettiğimiz yere gitmeyi, istediğimizi yemeyi, sevdiklerimizle eğlenmeyi, kendimize daha iyi bakmayı, mutlu olmayı, mutlu etmeyi erteliyoruz. Çünkü ‘daha çok zaman var’ diyoruz, oysa ki olmayabilir. Bir an gelir ve o daha var dediğimiz zamanın aslında tükendiğini görebiliriz. O her zaman ziyaret etmek istediğimiz şehir bile yok olabilir… İkinci ise mutluluğu hak ettiğimize inanmıyoruz. Neden ki, neden hak etmeyelim mutluluğu? Hepimiz hak ediyoruz, mutluluk hepimizin en doğal hakkı ve ihtiyacı. Üçüncü neden ise bizi gerçekten neyin mutlu ettiği konusunda kafamız karışık. Belki daha çok paramız olduğunda, belki yaşadığımız şehri değiştirdiğimizde mutlu olacağımızı sanıyoruz ve onlara eriştiğimizde beklediğimizi bulamayabiliyoruz; çünkü bizi mutlu edeceğini sandığımız şeyin aslında doğru olmadığını fark edemiyoruz.
Para, ün, şöhret, zenginlik, başarı gibi kavramlar genel geçer mutluluk nedenleri gibi gelebilir; ancak mutluluğun bir standardı yok. Hatta, bilimsel çalışmalar, bunların hiçbirinin gerçek mutlulukla ilgili olmadığına dikkat çekiyor. Araştırmalara göre sürdürülebilir mutluluğun üç önemli faktörü var; anlam ve amaç duygusu, aile ve arkadaşlarla vakit geçirmek, başkalarına yardım etmek. Yani sandığımız gibi çok para çok mutluluk getirmiyor ya da harika bir spor araba mutlu olacağınızı garantileyemiyor. Dilerseniz Para mutluluğu satın alabilir mi?Araştırmalara göre sürdürülebilir mutluluğun üç önemli faktörü var; yazımıza da göz atabilirsiniz. Mutluluk bugünde, şu anda ve aslında içimizde. Yardım elimizi ihtiyacı olana uzatmak kadar, sevdiğimiz bir dostumuzla buluşmak kadar yakınımızda. Bu kadar yakındaysa daha neden erteleyelim? Neden mutluluğu ileri bir tarihe öteleyip askıya alalım?
Hayat, düşündüğümüzden daha kısa olabilir, daha zaman var sanarken kum saatinin son tanesi de aşağıya düşebilir. Ertelediğimiz her şey, elimizdeki fırsatların kayıp gitmesine neden olabilir. Bugün elimizin altındaki herhangi bir şeyi yarın veya gelecekte yapabileceğimizin garantisini kim verebilir? Hiç kimse. Bugün yapmadığımız için yarın pişman olmayacağımızı kim söyleyebilir? Hiç kimse. Öyleyse durmak, beklemek, ertelemek ne diye?
Hayatımızı yaşayacağız; yapmamız gerekenleri yapacak, sorumluluklarımızı yerine getirecek, düzenli işlerimizi takip edeceğiz, akışta kalacağız. Ama kendimize de iyi bakacağız; bakmak zorundayız. Hayatımız boyunca yanımızda olacak tek kişi kendimiziz, kendi kendimizin her şeyiyiz. O yüzden mutluluklarımızdan da biz sorumluyuz. Bir yere gitmek istiyorsak gitmek, yeni bir adım atmayı düşünüyorsak denemek ancak bizim elimizde. Evet, gelecek planları yapıyoruz, yapacağız da ama bu, bugünü yaşamamıza engel olmamalı. Yoksa bir gün tüm geçmişimiz gözlerimizin önünden geçerken kurduğumuz cümlelerin hepsi ‘keşke’ ile başlayabilir… Ve o zaman o ‘keşke’lerin acısını dindirecek bir teselli bulmakta çok zorlanabiliriz. Bunu istiyor muyuz? Bir düşünün…
Hayatı ertelemek bizi değerli anlardan mahrum bırakır
Hayatı ertelemek, gerçek potansiyelimizi ortaya çıkarmamızı engelliyor, bunun ne kadar farkındayız?
Hayatı ertelemek yerine, bugün elimizin altındaki herhangi bir şeyi yapmak için çaba harcamalıyız; sonradan pişman olmamak, zaman kalmadı diye hayıflanmamak için; ‘çok geç olmadan’ yapmalıyız ne istiyorsak. Belki de o özel günlere sakladığınız kıyafeti giymenin, sürekli ertelediğiniz o tatile çıkmanın, hep denemek istediğiniz bir girişimi başlatmanın artık zamanı gelmiştir…
Uçlarda yaşamamıza da gerek yok; ağustos böceği ya da karınca olmak zorunda değiliz. Yarınlar için çabalamaya devam ederken bugünü kaçırmadan yaşayabiliriz. Belki de ‘o yola artık çıkmamız gerek’, çünkü hayat ertelenmeye gelmez.
İlginizi çekebilir: Hayatınızı dönüştürmenize yardımcı olacak Budist öğretiler