Hepimiz, hayatımızda iyi-kötü birçok şey yaşıyor ve farklı duyguları, durumları deneyimliyoruz. Üstelik, çoğu da kontrolümüzün dışında. Öyleyse, kendimizi zorlamaya, harap etmeye, olana direnmeye gerek var mı; akışla uyum içerisinde yaşamak varken… Geçmişten bugüne farklı alanlarda çalışmalar yapmış, insan yaşamına ışık tutmaya çalışmış birçok uzman, düşünür ya da ekol hayatın akışına direnç göstermenin veya vazgeçmeyi bilmek yerine gereğinden daha fazla zorlamanın, kabul etmemenin, akıştan kopmanın ne denli yıkıcı etkileri olduğunu göstermeye çalışmış ve değişimle uyumlanmaya ilham olacak fikirler, pratikler ortaya çıkarmış.
Aldous Huxley’in Ters Çaba Kuralı veya Mark Manson’ın sıkça değindiği ‘drownproofing’ ve hatta çoğumuzun anımsayacağı ‘Çin parmak kapanı’ bu konudaki en güzel örnekler arasında; her biri, akışta kalmanın önemini yansıtıyor. Gelin, hepsine göz atalım ve akışta kalmak için kendi ilham kaynağımızı bulalım.
Ters Çaba Kuralı
Ters Çaba Kuralı, bir şeyin üzerine ne kadar çok gidersek o şeyi gerçekleştirmek konusunda o kadar etkisiz hale geldiğimizi gösterir. Örneğin, uykuya dalmakta zorluk yaşadığınız bir gecede kendinizi uyumaya zorladıkça uykunuzun daha da kaçtığını fark edebilirsiniz. Oysa ki, uyku üzerine düşünmediğinizde rahatlayarak aslında daha kolay uykuya dalabilirsiniz. Ya da kalabalık önünde konuşma yapacağınız zaman ‘özgüvenli olmalıyım, rahat davranmalıyım’ gibi kendinize sürekli hatırlatmalar yaptığınızda heyecanınızı daha da artırarak konuşma esnasında zihninizi meşgul edeceğiniz için diliniz sürçebilir ya da konuşacaklarınızın sırasını karıştırabilirsiniz.
Hayat, her zaman doğrusal bir eğride ilerlemez. Diğer bir deyişle, iki kat fazla çalışmak, şartları zorlamak iki kat fazla verim alacağımız, daha başarılı olacağımız, daha iyisini elde edeceğimiz anlamına gelmez. Çünkü hayat bu kadar basit değildir ve yaptığımız her şey basit bir neden-sonuç ilişkisi içerisinde doğrusal bir eğri üzerinde ilerlemez, daha komplikedir. Ters Çaba Kuralı da bir şeyin ne kadar çok üzerine gidersek o şeyi gerçekleştirmek konusunda o kadar etkisiz hale geldiğimizi gösterir. Hayatta daha fazla çabayla iyileştirilemeyecek, zorlamayla düzeltilemeyecek pek çok şey vardır; bazen hayat geri adım atmayı gerektirir. Yani, zorlamak her zaman daha iyi sonuçlar getirmez.
Drownproofing
Donanma eğitimlerinde kullanılan ve ünlü yazar Mark Manson’ın insan yaşayışına ışık tutmak için sıkça bahsettiği ‘drownproofing’, en öz haliyle vücudun suda dikey olarak yüzmesine izin verilen, başın ve tüm vücudun suya battığı, kolların ve bacakların bağlı olduğu ve her on saniyede bir nefes almak için suyun üzerine çıkmanın gerektiği bir hayatta kalma tekniğidir. Peki, bu tekniğin akışta olmak, kabullenmek ve zorlamamak ile ne ilgisi var?
Bu teknikte, kollar ve bacaklar bağlı olduğundan başınızı suyun üstünde tutmak için ne kadar çabalarsanız, batma olasılığınız o kadar artar. Bu yüzden yapılması gereken ve boğulmayı önleyen tek şey, suyun sizi batırmasına izin vermek ve en dibe inmektir. Böylece, kendinizi en dipten yukarı itebilir ve hızlanan ivmenin sizi suyun yüzeyine götürmesini sağlayarak nefes alabilirsiniz. Yani hayatta kalmak için kendinizi akışın kollarına bırakmanız gerekir, bazen direnmemek en doğru çözümdür.
Dilerseniz ünlü yazarın aşağıdaki videosuna da göz atabilir, akışta kalmaya dair örneklerinden ve deneyimlerinden ilham alabilirsiniz:
Çin parmak kapanı
Ters Çaba Kuralı da ‘drownproofing’ de bize bir şeyleri zorlamamak gerektiğini ve akışa direnmenin olumsuz etkiler yaratabileceğini gösterir; tıpkı ‘Çin parmak kapanı’nın aslında anlatmaya çalıştığı gibi… Çünkü, Çin parmak kapanında da parmaklarınızı iki yandan geçirdikten sonra çıkarabilmek için ne kadar geri çekerseniz çekin parmaklarınız daha fazla sıkışır ve çıkarmak imkansız hale gelir.
Parmaklarınızı kurtarmak ve kapanın içinden çıkarabilmek içinse tek yapmanız gereken parmaklarınızı birbirine yaklaştırmaktır. Hepimiz, bize acı veya rahatsızlık veren durumlardan, duygulardan kaçınmak isteriz, ancak kaçmaya çalışırken kendimizi kaçmaya çalıştığımız şeylerin içerisine daha fazla hapsettiğimizi fark etmeyiz. Oysa ki kaçmak için üstelemek yerine akışta kalıp kabul ettiğimizde kendimizi daha rahat hissedebiliriz. Aksi halde üstelemek, daha fazla hapsolmaya neden olabilir.
“Hayat, bir dizi doğal ve anlık gelişen değişimlerden ibarettir. Değişimlere direnmeyin; bu sadece üzüntü yaratır. Bırakın gerçeklik gerçek olsun. Bırakın her şey olması gerektiği gibi doğal olarak aksın gitsin.” – Lao Tzo.
Son olarak, bazen hissettiklerimizi değiştirme mücadelesi ya da duygusal incinmelerden, zihinsel acılardan kaçma çabası işleri daha iyiye götürmek yerine daha da kötüleştirebilir. Hayatlarımız, acı veren şeylere odaklandıkça daralabilir. Akışta kalmak, kabul etmek ve zorlamayı bırakmak en doğru çözümleri getirebilir. Akışta kalmaya dair daha farklı bakış açıları edinmek isterseniz aşağıdaki yazılarımıza da göz atmanızı öneririz:
- Kendini “yeterince” zorlamak ve akışta kalmakKendini “
- Akışta olmanın gücü: Seçimimiz dışında olan şeyleri kabul edebilmek
- Kontrol edemeyeceğiniz şeyler karşısında, hiçbir şey yapmamanın gücü
- Hayat hep bildiği gibi akmaya devam eder: Bir noktada takılı kalmak da, akışa kendini bırakmak da bizim elimizde