X

Hayata verebileceğimiz hediyelerimiz biz bitti demedikçe bitmez

“Gül verenin elinde gül kokusu kalır.” Mevlana Celaleddin Rumi

Genel olarak sizlerden aldığım sorularda ve ayrıca birçok farklı kişi ile yaptığım sohbetlerde karşılaşıyorum bu konuyla. Sizinle birlikte güzel ve zorlu bir yolculuk yapalım istiyorum bu yazımda; hayatta olmak veya tam olmak ne demektir? Sıkça rastladığım görüş ise şöyle: “Bir erkek arkadaşım olduğunda tamamlanacağıma inanıyorum.” “Bir kız arkadaşım olduğunda gerçekten mutlu olacağımı düşünüyorum.” “Bir eşim olduğunda evlendiğimde ancak gerçekten hayatta bir yol alabileceğime inanıyorum” Bu önermelerin tümünde dışarıdan gelen bir kişinin tamamen farklı bir hayat olan benim hayatımı tamamlayabileceğine dair bir inanç görmekteyiz.

Gelin biraz daha inceleyelim: “Bu iş teklifini kabul ettiğimde ben kendimi kanıtlamış olacağım.” “Bu maaşı kazandığımda ancak o zaman yeni şeyler hayal edebileceğim.” “O eve sahip olduğumda ben gerçekten hayata dair isteklerimi gerçekleştirmiş olacağım.” Bu önermelerde ise mali kavramlar ile mutluluk aynı cümlede kullanılıyor hepimizin okuduğumuz üzere. Fakat önemli olan şu ki mutluluk ancak o mali kazanımlar olduğu zaman elde edilebiliyor. Kişisel tatmin ne yazık ki ancak bu fiziksel olgular ile birlikte “edinilebilir” bir şey olarak yorumlanıyor.

Peki, şimdi birlikte soralım istiyorum, hayatımızda bu hayat akışımızda sizce “çok daha” büyük bir amaç olabilir mi? Yani bizler milyonlarca insan bu dünya gezegenine insan olarak geldiysek ve burada yıllarca zaman geçirmekteysek, yapabileceğimizin en üst sınırı bu mudur? Ev sahibi olmak hayatımızda olduğumuzu gösterebilir mi? Bir ev sahibi olduğumuzda bu dünyaya karşı olan sorumluluklarımızı gerçekten tamamlamış olabilir miyiz? Ev sahibi olmak hissini yaşamak ile bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek üzere katkı verebileceğimiz her şey son mu bulacaktır (öncelikle böyle bir düşünce tohumumuzun da olması gerekir)?

Başka örneklerle açıklayalım, bir kişinin “eşi” olmak karısı veya kocası olmak öncelikle “birey” olmak üzere bu hayata geldiğimizi, kendi yolumuzu gerçekleştirmek üzere burada olduğumuzu unutturacak mıdır? Böyle olduğumuzda yani sadece medeni halimiz değişti diye artık tek bir birey olamayacak bir mertebeye mi erişmekteyiz? Yapabileceğimizin en iyisi gerçekten sadece A’nın karısı veya B’nin kocası olmak mıdır? Ya da hayata verebileceklerimiz C’nin annesi veya babası olduğumuzda son bulur mu?  Peki ya içimizden geçen yazma isteği veya dünyayı keşfetme ateşi veya kendi işimizi kurma hayalimiz veya bir ilkokula gönderebilmek üzere kitap toplama uğraşımız hayata verilmeye diğer insanlarla paylaşılmaya kendimiz dışında sadece bir kişinin bile iyiliği için çabalamaya değmeyecek noktaya mı ulaşır?

O çok önemli olan pozisyona sahip olduğumuzda topluma karşı sorumluluklarımızdan sıyrılmış mı oluruz? Bu hayata getirdiğimiz ve kazandırabileceğimiz tek şey, gece geç saatlere kadar çalışmak üzerine kurulu muhteşem kariyerimiz midir? Bir gün parkta küçük bir çocukla karşılaştığımızda ve bizlere çocuklar için ne yaptığımızı sorduğunda bahsedebileceğimiz tek şey kazandığımız o olağanüstü maaşımıza rağmen, bu soruyu o güne kadar hiç düşünmemiş olacağımız mıdır? Bizler o tanımlanamaz yoğun hayatımıza odaklanırken, kendimize dönüp bir kez sormakta mıyız, hayata verebileceğimiz tüm hediyelerimiz sadece müdür olmaktan, yönetici olmaktan, uzman olmaktan, direktör olmaktan, kısacası “bir pozisyon olmaktan mı” ibarettir?

Hepimiz eşsiz hediyeler ile bu dünyada bulunuyoruz. Bazılarımız müzik konusunda yetenekli, bazılarımız okumak üzere donatılmış, bazılarımız iletişim için dünyaya gelmiştir adeta, diğerlerimiz iyi sporculardır, bir başka grup ise çok iyi sırdaş olanlardır, belki başka bir grup iyi şiir yazar, diğerleri ise çok iyi rol yapmak yeteneği ile donatılmıştır… Hayat verebileceklerimiz her ne yaşta her ne şekilde olursak olalım asla tükenmez. Hayata verebileceklerimizi biz belirler, sınırları yine bizler koyarız. “Anne oldum zaman bulamıyorum” diye başlayan cümleler ile çok sevdiğimiz öğretmenlik sürecimize ara veririz belki… O bizi heyecanla bekleyen çocukların gözlerinde bulduğumuz güzellikleri bir yana koyarız. O güzel çocuklar için bir şeyler yapıyor olma heyecanımızı baskılarız…

Çok çalışıyorum zaman bulamıyorum diyerek çok sevdiğimiz spor hayatımızı ikinci plana atarız belki bize çok iyi gelen meditasyonlarımızı, ne olacak canım diyerek o bitmeyen toplantılarımızda kendimiz için bir beş dakikalık arayı bile fazla görürüz… O gün o beş dakikalık aramızda bize bir derdini açmak isteyen arkadaşımıza ayıracak zamanımız bile yoktur ki “insan olmak” dediğimiz, diğerlerine verdiğimiz hizmetlerimiz, sunduğumuz hediyelerimiz ile belirlenen bu güzel kavramı hayatımızdan işte böyle yavaş yavaş siliveririz…

Eğer biz istersek hayata verebileceğimiz hediyelerimizi gerçekten sunacak şekilde açılırız da… Evet, bu yazı hayata bir hediyemdir, yerine koyabileceğim tüm “olası diğer şeylere” rağmen bu benim hayata küçük de olsa bir hediyemdir. Şu anda bu kelimeleri okumakta olan “değerli sen” eğer bu yazı bugün hayatında biraz olsun fark yaratabiliyorsa bu benim için tüm mutlulukların üzerine bir mutluluk demektir.

Hayata verebileceğimiz hediyelerimiz biz bitti demedikçe bitmez; bir çocuğu gülümsetecek bir iyilik yapmak, bir teyzeye parkta yürürken eşlik etmek, bir öğrencinin o ay bir ihtiyacını karşılamak veya canım annemize kocaman sarılmak… Bize gözü gibi bakan, bitmeden tükenmeden emek veren güzel eşimize gönülden seni seviyorum diyebilmek, işte bunların hepsi sadece ve sadece hayata bizlerin verebileceğimiz ve dünya üzerinde herhangi bir pahanın eşliliği ile ölçümü olmayan muhteşem hediyelerimizdir.

Bugün bu yazımı okuyorsanız kendinizi hayatınızı ve bugün içinizde hala açığa çıkmamış o muhteşem hediyelerinizi düşünmenizi dilerim. Gerçekten hayata verebileceğiniz tüm hediyelerinizi verebilmekte misiniz? Yapabileceğiniz daha başka şeyler var mı? Ya da yapabileceklerinizin önüne koyduğunuz engelleriniz nelerdir? Bugün dünya üzerindeki son gününüz olsaydı yine de böyle saklar mıydınız, hediyelerinizi bu güzel dünyadan esirger miydiniz?

Bugün, dünyaya verebileceğiniz “tüm hediyelerinizi” vermeye hazır mısınız?

 

İlginizi çekebilir: Muhteşem hayat hikayenizde olmayanları olanlar ile değiştirmeye hazır mısınız?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.
İlgili Makale