Olur olmaz şeylerde, hayatımdaki birçok şeyde hala başarı hırsı ve yeterlilik kavramlarına sıkı sıkıya tutunmaya çalıştığımı fark ediyorum. Kardeşimin yeni sahiplendiği köpekle, bu bende yeniden su yüzüne çıktı.
Kendi başıma eve çıktığımda yaşamıştım net olarak; bahsettiğim başarı ve yeterlilik kavramlarına tutunmaya çalışıp altında kalma hissini.
Kendi başıma büyük bir özgüvenle “Eve çıkacağım” demiştim, çıkmıştım da… Evimi kendi dilediğimde özenerek dekore etmiştim, içine yerleşmiştim ki bir süre sonra zorlanma tetikleri kapımı çalmaya başlamıştı. Her şeyden önce kalabalık bir evin ardından bir anda yalnız kalmak çok garip ve zordu! Çok istesem de bir şekilde sosyal bir ev olamadı o ve ben o evde iki senemin çoğunu yalnız başıma geçirdim. Gerçekten zorlandım ama isteyip taşınmıştım bir kere, kendime annemlerin evine geri dönme hakkı hiç sunmadım. Bazı zamanlar nefes alamayacak kadar bile sıkışsam da inatla o sıkışık alanda kalıp durdum! Şu an baktığımda “Deliymişim herhalde” diyorum ama o zaman ne dediğimi de çok net hatırlıyorum hala: “Ben kendim istedim çıkmak, yapmak zorundayım!”
Çok üzücü. Bir insanın kendi zihninde kendini bu kadar sıkıştırması, bastırması, susturması; resmen kendisine yaptığı bir eziyet çeşidi. Pandemiyle beraber ne zaman annemle babamın yanına döndüm, tüm bunları da o zaman görmeye başladım. Ben ne yapmışım kendime, neden bu kadar zorlamışım diye sormadan edemedim uzunca bir süre. Olmuyorsa olmuyordu yahu, başıma silah dayamıyorlardı ya “Hayır, bir kere çıktın artık eve, sonsuza dek oradasın ne olursa olsun!” diye. Ama ben resmen koca iki sene boyunca bu şekilde davranmıştım.
Kendime hiç alan tanımamıştım, esneklik desen sıfırdı! Resmen koca bir sıfır! Güya o kadar kişisel gelişim çalışıyordum. “Alnımın akıyla çıkacağım bu dönemden, ben yapabilirim” diye başarı kavramı altındaki ezilmelerim de cabası… Üzerinden bir sene geçti; hala inanamıyorum kendime yaptıklarıma bazen.
Mesela bir insanın bir şey yaşadıktan sonra artık o konuyla alakalı her şeyi öğrenmiş olması gerektiğini düşünüyorsunuz değil mi? Ben böyle düşünüyorum. Her defasında da yanılgıya düşüyorum! Yanılgıya düşüyorum, çünkü unutuyorum insanın yaradılışındaki unutma hali gerçeğini! İnsan bu; yaşasa da, içinden geçse de bir süre sonra aynı durumun içinde, yine aynı şekilde debelenebiliyor yaşamamış gibi. İşte tam da bu yüzden olduğunda ayık olmak gerek ya…
Kardeşim yavru bir köpek sahiplendi. Zorlukları konusunda onu o kadar uyardım ama yine yılmadı. “İyi madem bu kadar tutkuyla istiyorsun, yapacaksın demek, al bari” dedim. Sahiplendi de. 3 hafta oluyor, 1 aya yaklaşıyor. Kardeşim tek başına yaşıyor ve çılgın zorlanıyor. Dokunsan ağlayacak durumda bir süredir. Gerçi dokununca ağlıyor da; dolmuş. Yavru köpek; dışarı çıkamıyor, eğitim işi önemli, bu sırada çok havlamaması lazım, sonuçta apartmandalar. Bir canlının sorumluluğunu aldı falan derken bizimki yedi kafayı. “Ben demiştim” dememek için müthiş zor tutuyorum kendimi ama demiyorum. Siz de ne olursa olsun demeyin arkadaşlar. O cümle sadece insanı uzaklaştırmaya yarar, o kadar. Size denilmesini istemediğiniz şeyleri demeyin. O yüzden ben de demiyorum zor olsa da.
Üç kız kardeşiz biz. Ortanca kardeşimle beraber en küçük kardeşimizin durumunu konuşurken: “Geri verir, başkasına sahiplendirir en kötü” dedi bana. Büyük bir şaşkınlıkla “Nasıl yani?” diye sordum. “E Gamze sonuçta kız yapamıyor. Çok mutsuz, o mutsuz olunca, köpek ne kadar mutlu olabilir zaten? Maddi manevi her açıdan çok zor, geri de verebilir dedi.”
Bu sözleri duyduğum an içimde isyan dalgası yükseldi. Şöyle cümleler her yanımı sardı:
“E ama kendi istedi.”
“O kadar uyarıya rağmen gitti aldı; yapmak zorunda.”
“Nasıl yani geri vermek mi? Olur mu öyle şey yahu! Zorlana, zorlana da olsa yapacak, ‘Yapacağım’ dedi sonuçta!”
Kendime annemlerin evine geri dönme hakkı nasıl tanımadıysam, içimde kardeşime de köpeği başkasına sahiplendirme hakkı tanımamıştım. Kendime ne kadar sıkışsam da hiç alan açmadıysam ve kendimi o sıkışıklıkta bıraktıysam, kardeşim de orada kalmalı sanmıştım. Kendim için annemlerin evine geri dönmeyi nasıl büyük bir başarısızlık olarak gördüysem, kız kardeşim için de köpeği geri vermesini büyük bir başarısızlık olarak algılamıştım. Ve başarısızlık asla kabul edilemezdi!
Gamze dur, yavaş ol! Ne yaptın yahu? Sen tüm bunları farklı hikaye içinde ama aynı his olarak birebir yaşamadın mı? Biliyorsun ne kadar zor bir şey olduğunu kendine alan tanımamanın, sana oturmayan şeylerde “tutunma çabanın”, başarı kavramının illüzyondan ibaret olduğunu, her zaman her şeye HAKKIN olduğunu artık biliyorsun.
Bilmiyormuşum, onu anladım. Unutmuşum.
Her şeye HAKKIM olduğunu, esnekliğin bu hayata rahat yerleşebilmek için şart olduğunu, kendine alan tanımanın kıymetini, olduğum yerde sonsuza dek durmak zorunda olmadığımı unutmuşum. Tek bir hikayeyle de öğrenilmiyormuş demek. Bunu da kabul ediyorum.
O yüzden kardeşim aracılığıyla bu değerli hatırlatmaya şükür hayat… Elbet öğreneceğim.
Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Bitkilerden yaşam dersi: İnsanlar bilmeyebilir, bildiğini de unutabilir