X

Hayata gerçekçi gözlerle bakın: Pozitif düşünce nedir?

“Negatif  insanlar her çözüme bir problem bulurlar, pozitif insanlarsa her probleme bir çözüm.” Steven Aitchison

Pozitif düşün, pozitif ol” gibi mesajları duymadan geçirdiğimiz bir gün hemen hemen yok. Peki ama nedir bu pozitif düşünce denilen şey aslında? İlk olarak pozitif düşünce ne değildir onu inceleyelim isterseniz. Bir kere pozitif düşünce problemlerimizi görmezden gelerek, Pollyanna’cılık oynayıp, pembe renkli bir hayal aleminde yaşamak değildir. Hele Secret tarzındaki akımların peşinden gidip “Pozitif düşüneyim, evrenden ne sipariş edersem o olsun“gibi bilimsellikten uzak düşüncelere kapılmak hiç değildir. Pozitif düşünce negatifi reddetmek de değildir. Hayat pozitiflik ve negatifliğin iç içe geçtiği bir bütündür. Tıpkı aydınlıkla beraber karanlığın, gündüzle beraber gecenin olduğu gibi hayat zıt kutuplardan oluşur. Doğu kültüründe bu kutuplar Yin ve Yang olarak adlandırılır. Kadim Çin’in yazılı en eski belgelerinden kabul edilen I Ching isimli kitap (Değişimler, Dönüşümler Kitabı)  Yin ve Yang üzerine kurulmuştur. Geceyi inkar edip sadece gündüz var diyebilir miyiz? Tabii ki hayır. Ya da kendimizi neden gece var diye üzer miyiz? Yani hayatta pozitiflikle beraber negatiflik de vardır. O halde pozitif düşünce dediğimiz şey, pozitifin yanı sıra negatifliğin de olduğunu kabullenmek, dahası ikisinin bir bütün olduğunu fark etmek ama dikkatimizi pozitife vermektir. Pozitif düşünce problemlerimizi artıları ve eksileriyle görüp, çözüm yolları aramaktır.

Hayatın her alanında olduğu gibi pozitif düşünme konusunda da denge önemli bir unsurdur. Bizim her duygumuz bize bir şey anlatmaya çalışır. İnsana ait duyguları incelerseniz, tüm duyguların aslında insan denilen muhteşem organizmayı korumaya yönelik olduğunu görürsünüz. Örneğin korku duygusunu ele alalım. Bir doğal afet esnasında korku duymamız bizi harekete geçiren itici bir güç haline dönüşüp hayatta kalmamıza yardımcı olabilir. Yani tıpkı korku örneğinde gördüğümüz gibi negatif duygularımız da bize hayatımızda yolunda gitmeyen şeyleri gösteriyor olabilir. Zaman zaman negatif düşüncelere, duygulara sahip olmamız kadar normal ve de insani bir şey yok. Biz sadece mutluluğa, pozifliğe programlanmış androidler değil kanlı canlı, her türlü duyguya sahip insanlarız. Evet zaman zaman negatif hissetmek normal bir olay peki ama ya sürekli olarak kendimizi negatif hissediyorsak ve hayatımızdaki pozitif olaylara kendimizi kapatıyorsak? Şöyle bir senaryo hayal edelim. Ama ilk olarak daha önceki bir yazımda bahsettiğim Çekirdek İnançların ne olduğunu bir kez daha hatırlatayım sizlere.

İlginizi çekebilir: Stresi yönetmek için kullanabileceğiniz 12 maddelik eylem planı

Çekirdek İnançlar Aaron T.Beck’in kurucusu olduğu Kognitif Terapiye ait bir kavram olup, kişinin iç dünyası ile çevresi arasındaki temel varsayımlarıdır. Çekirdek inanç geçmiş yaşantılara ve öz deneyimlere dayanmaktadır (Türkçapar, 2012). Olumlu ve olumsuz şekilde olabilirler. Biz burada sadece olumsuz Çekirdek İnançlardan bahsedeceğiz. Çekirdek İnançlar çocukluk dönemimizde etrafımızdaki insanlardan kendimizle ilgili aldığımız mesajların bir eseridir. Örneğin beş, altı yaşlarındayken annesinden sürekli olarak şanssız olduklarına dair laflar duyan bir çocuk bu lafı içselleştirir, ve büyüdüğünde “Ben şanssız bir ailenin ferdiyim dolayısıyla ben de şanssızım” Çekirdek İnancına sahip bir yetişkin olur. Evet şimdi hayalimizdeki senaryoya geri dönebiliriz. Diyelim zihninin içi sürekli negatif düşüncelerle dolu ve çekirdek inançlarından biri “ben şanssızım”  olan bir kişi var ve bu kişi işini kaybediyor. Bu insan hayata çok olumsuz bir şekilde yaklaştığı için bir daha iş bulamayacağını düşünmeye başlıyor. Artık sabahları son derece umutsuz bir şekilde güne başlıyor. Bu olumsuz tavrı iş görüşmelerine de yansıyor. Ve çoğunlukla sırf bu tavrı yüzünden iş görüşmeleri kötü gidiyor. İş görüşmeleri kötü gitmeye başladıkça, iş bulamayacağına dair inancı iyice artıyor. Böylece kahramanımız bir kısır döngü içine giriyor. Halbuki kendini sakin tutmaya çalışarak, kendi ve iş bulabilme becerisi hakkında objektif bir analiz yapsa ve kendine olan güvenini tazelese iş görüşmeleri çok daha iyi geçebilir. Carnegie-Mellon Üniversitesinden, psikolog Michael F. Scheier pozitif insanların, negatif insanlara oranla stresle daha iyi başa çıkabildiklerini bulmuştur. Scheier’a göre pozitif insanlar işten çıkarıldıkları zaman hemen bir plan yapmaya başlıyorlar ve etrafındakilerden öneriler alıyorlar. Öte yandan negatif düşünceli insanlar, işten çıkarılma gibi durumlarda, olayların gidişatını değiştirebilecek hiçbir şey yapamayacaklarını düşünüyorlar. Örneğimizdeki adam pozitif düşünmeyi seçerek kendini içine düştüğü çıkmazdan çıkarabilir. Dahası bu adam ve de hepimiz kendimize daha pozitif düşünmeyi öğreterek hayatımızı güzelleştirebiliriz. Peki neden bazı insanlar için hayata pozitif bakmak kolayken, diğerleri için değildir? Bunun cevabını yetiştirilmiş tarzımızda, genetik mirasımızda, çocukken yaşadığımız travmatik olaylarda bulabiliriz. Ancak size iyi bir haberim var. Bir insan ne kadar  negatif bir düşünce yapısına sahip olursa olsun, eğer isterse kendini pozitif olma konusunda eğitebilir.

New York’ta üniversite eğitimi görürken yanında staj yapma ve kendisiyle tanışma şansına sahip olduğum Dr. Albert Ellis, Rasyonel (Akılcı) Duygusal Davranışçı Terapiyi (REBT) 1950’li yıllarda geliştirmiştir. REBT, Stoacı filozof Epictetus’un “Kişinin sorun yaşamasına neden olan şey olaylar değil, kişinin olaylar üzerindeki düşünceleridir” görüşüne dayanmaktadır. İnsanların çarpıtılmış, doğru olmayan ve temelde akılcı olmayan düşüncelerle kendilerini kurban haline getirdikleri görüşü REBT’nin temelini oluşturur (Bond ve Dryden, 2000). Ellis yanlış akıl yürütmeyi A-B-C süreci olarak işlemiştir.

  • A (Activating Experience) = Harekete Geçiren Deneyim
  • B (Belief) = Kişinin A’da gerçekleşen olaylar hakkındaki akılcı, mantıklı ya da gerçekçi olmayan düşünceleri, inançları
    C (Consequences for emotions) = Duygusal Sonuçlar

İşine son verilen negatif insan örneğine geri dönelim. Ellis’e göre A süreci bu kişinin işine son verilmesiyle başlar. Ancak danışanların terapiste başvurmasını sağlayan genelde C süreci, yani duygusal sonuçlardır. Çünkü işine son verilen insan kendini kızgın, depresif veya endişeli hissetmektedir. Peki A sürecinden neden C sürecine geçeriz? Ortadaki B süreci başımıza gelenler hakkındaki akılcı ya da mantıklı olmayan düşüncelerimizdir. Örneğimizdeki negatif insanın, işten ayrılmasına bu kadar üzülmesinin sebebi “Ben ne yaparsam yapayım hep başarısız olacağım” gibi akılcı olmayan inancıdır. Eğer bu inancının yerine “Şimdiye kadar hep iş buldum, bundan sonra da bulabilirim” gibi daha gerçekçi ve daha yapıcı bir inanç yerleştirirse kişi kendini çok daha öz güvenli hissedecektir. Ve bu öz güveni iş arama çalışmalarına da yansıyacaktır.

Hayata negatif bakmayı tercih etmemiz biraz da kendimizi kurban konumunda tutmak isteğimizle orantılıdır. Eğer kurban konumunda olmaktan dolayı psikolojik bir kar elde ediyorsak pekala da kendimizi hep kurban olarak kalacağımız şekilde yaşatıyor olabiliriz. Pozitif düşünmeyi seçen insanlar hayatlarının sorumluluğunu üzerlerine alırlar ve mutluluğun bir seçim olduğunun farkına varırlar. Pozitif olmak sorunlarımıza realist bir şekilde yaklaşıp, onları çözebilme gücümüze inanmaktır. Negatif düşünmek bizi pasif, hayatı üzerinde söz sahibi olmayan biri haline getirirken, pozitiflik bize güç verir.  Ancak pozitif düşünceden bahsederken, Amerika’dan tüm dünyaya yayılan bu pozitiflik kültürünün yan etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Örneğin yapılan araştırmalar, yeterince pozitif düşünmedikleri için iyileşmediklerine inanan ve bu nedenden dolayı kendini suçlu hisseden hastalar olduğunu ortaya çıkartmıştır. Bunun ardında yatan sebepler arasında medyada çıkan pozitif düşünün, iyileşin tarzındaki haberlerin çokluğu ve kişisel gelişim furyası tarafından sürekli empoze edilen pozitif düşünce akımının insanlar üzerinde verdiği baskı var. Elbette ki pozitif düşüncenin sağlığımız üzerindeki olumlu etkilerini ortaya çıkaran bir çok araştırma mevcut. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi hayattaki en önemli konulardan biri denge. Eğer kendimizi yeterince pozitif değiliz diye suçlamaya başladıysak, bu pozitiflik beklentisi bizi negatifliğe itiyor demektir.

Size hayata gerçekçi gözlerle bakarak, pozitife odaklandığınız ancak bunun yanı sıra içinizde zaman zaman beliren negatifliği de kabul ettiğiniz harika günler diliyorum.

Sorularınız için bana rsolaker@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Kendini iyi hissetmekle ilgili egzersizleri ise Instagram hesabımdan paylaşıyorum.

Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.

Kaynaklar:

  • Bond, F. W. ve Dryden, W. (2000). How rational beliefs and irrational beliefs affect people’s inferences: an experimental investigation. Behavioural and Cognitive Psychotherapy, 28, 33–43.
  • Scheier, M. F., & Carver, C. S. (1982b). Self-consciousness, outcome expectancy, and persistence.Journal of Research in Personality, 16,409-418
  • Türkçapar, H. (2012). Bilişsel Terapi (6.Baskı). Ankara: HYB Basım Yayın (2012)
Psikolog Rana Kutvan: İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir moda eğitimi aldıktan sonra çeşitli firmalarda stilist olarak görev aldı. 1997-2008 tarihleri arasında New York’ta ikamet etti. Türkiye’de almış olduğu moda eğitimini Parsons School of Design’dan almış olduğu derslerle pekiştirdi. Kutvan moda eğitiminin yanı sıra City University of New York’a bağlı Hunter College’da Psikoloji ve Sanat Tarihi üzerine çift anadal lisans eğitimi görerek cum laude (yüksek onur) derecesiyle mezun oldu. Hunter College’a devam ettiği süre zarfında dünyanın önde gelen psikologlarından Albert Ellis’in Enstitüsünde staj yaptı. Bu staj süresince Ellis’in bulmuş ve de geliştirmiş olduğu Rational Emotive Behavior Therapy (REBT)’i yakından inceleme fırsatı buldu. Kutvan, Albert Ellis Enstitüsündeki stajının yanı sıra New York’un önemli psikoloji enstitülerinin düzenlediği workshoplara katıldı. Kutvan 2008 Mayıs ayında Türkiye’nin ilk Kişisel Gelişim ve Stil Danışmanlığı merkezi Karakter A’yı kurdu. Kurumsal ve bireysel hizmetler veren Rana Kutvan’ın referansları arasında Braun, CNN TÜRK, Aras Kargo, TURKCELL, Kuveyt Türk, Doğan Holding gibi şirketler vardır. Kutvan bireylere ve kurumlara Stres Yönetimi, Kadın Liderliği, İş Özel Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi, Kadın Ruhu isimli workshop çalışmaları düzenlemektedir. Kutvan Karakter A’nın yanı sıra 2008-2012 tarihleri arasında Profesör Dr. Kerem Doksat’dan süpervizyon aldı. Kutvan psikoloji ve kişisel gelişim çalışmalarında holistik bir yaklaşım uygulamaktadır. Rana Kutvan anadili olan Türkçe’nin yanı sıra anadili düzeyinde İngilizce, iyi derecede Fransızca, İtalyanca konuşmaktadır.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale