“Sevenler en sonunda bir yerlerde buluşmazlar. Onlar en başından beri birbirlerinin içindedir. Bütün mesafeler yürekte başlar…” Mevlana Celaleddin Rumi
Dışarıdan bakmak üzerine dertleşeceğiz bugün… Dışarıdan bakıldığında tüm evlilikler “kusursuzdur”… Dışarıdan bakıldığında tüm insanlar mükemmel insandır… Dışarıdan bakıldığında herkes toz pembedir… Dışarıdan bakıldığında hayatlar kolaydır… Dışarıdan bakıldığında edinmek, sevilmek, gerçekten sevebilmek, söz vermek, sözünü tutabilmek ve hepsinden üstün olan sabır edebilmek oldukça kolaydır…
Dışarıdan bakıldığında “kadın” olmak oldukça kolaydır… Dışarıdan bakıldığında erkek olmak daha da kolaydır belki (hanımlar ne dersiniz?)… Dışarıdan bakıldığında “anne” olmak oldukça kolaydır kimilerimiz için… Ve yine o bizim muhteşem “dışarıdan bakan” gözlerimizle hayatı anlamak, hayata dair hayal kuranlara “ne saçmalıyorsun” diye söylenebilmek ve pişmanlıklara göğüs germek de oldukça kolaydır değil mi?
Bugün dışarıdan bakmaya dair yazmak istiyorum. Son dönemde basında birçok haber okumaktayız… İlişkileri bitti, şöyle ayrıldılar, böyle ayrıldılar… O diğerini bunu söylemiş böyle bitti… Bu “dışarıdan” bakmaktır… Bizler sadece dışarıdan bakar ve “yıkılanı” görürüz, yıkılan hakkında konuşuruz… Belki kendimizi yorum yapmaya yeterli buluruz. Peki ya içte gerçekleşen nedir? Neler olup bitmektedir? Neler yaşanmaktadır o hayatların derinliğinde? Beş yıl her şeyi bitirebilmek için yeterince uzun bir süre midir? Eğer çocuklarımız da var ise, eğer bir aile olmak için emek vermişsek, yıkılan bir çocuğun hayatı değil midir? Ayrılıkları sadece anne ve baba mı göğüslemektedir?
Dışarıdan bakarız ve her şeyin aynı kalacağını düşünürüz… Buna inanmak isteriz… Deliler gibi isteriz ki her gün yanımızdaki insan da aynı kalsın ve bizler de aynı kalabilelim… Fakat hayat bu ya, yollar o yöne doğru gidemeyecektir… Hayat bu ya, biz sarı derken kırmızı oluverecek biz siyah derken beyaza dönüverecektir… Çünkü bu “hayatın” ta kendisidir, hayatın gerçeğidir… Hayatın akışıdır…
Fakat işte bizler dışarıdan bakar ve kocaman bir hikayenin bitişine anlam veririz, kocaman bir aşkın yeşermesine nasıl seviniyorsak birşeyler bittiğinde o derece (ne yazık ki!) yüzeysel bakabilerek (!) yazık deriz… Dışarıdan bakmaktır yaptığımız… İçini haberlerden, görebildiklerimizden, kulağımıza gelenlerden yeterince bildiğimize inanırız değil mi? Oysa bu doğru mudur? Oysa dışarıdan bakarak içini “hissedebilmek” en önemlisi içini “görebilmek” mümkün müdür? Dışarıdan bakarak gerçekten yaşananları fark edebilmek bu kadar kolay mı olacaktır?
O yüzden dışarıdan bakmaktan daha ötesine geçelim istiyorum sizlerle bu yazımda… Aşık olmayı, aile olmayı, sevgili olmayı ta içimizde hissederek yorumlayalım… Bu yol kolay bir yol mudur? Cevabımız çok basit “hayır”, bu yol oldukça zorlu bir yoldur, sevgi oldukça temelleri sevgiye dayandıkça fırtınalara, denizlere, okyanuslara, dalgalara aldanmayacak kadar güçlü bir yoldur…
Evet uzaklara savrulmak da vardır bu yolda, el ele güneşli kırlarda yürüyebilmek de… Ama illa ki kendi gibi olmak vardır, kendine dair, kendine has, kendine mutlu… Zaman geldiğinde ayrı gibi durup bir arada olmak da vardır, zaman geldiğinde dakikalar öncesinden birazdan karşına çıkacağını hissedebilmek de… En önemlisi “insan” olmak vardır, böyle buram buram ateş ateş insan olabilmek… İnsan kalabilmek…
İşte bu yüzden bu yazımda bana eşlik ediyorsanız dışarıdan baktığınız her şeye bir de gerçekten içeriden bakmanızı dilerim… İlişkilere, sevgilere, aşklara, dokunuşlara, gülen fotoğraflara, belki ağlayan gözlere, belki o kendinden emin duruşlara, belki yıpranmış yıkılmış ayrılışlara… Hepsine çok ama çok yakından ve içinizden gelerek bakmanızı dilerim…
Dışarıdan bakarak yorum yapmak kolaydır… Dışarıdan bakarak ben olsam demek daha kolaydır… Dışarıdan bakarak keşke demek belki zorlar bizleri… Ama en güzeli dışarıdan bakarak “sevmişler” diyebilecek kadar “içlerine” girebilmektir.
Çünkü her şey geçer ve aşk evet bir tek aşk baki kalır…