“Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem kendini.” Mevlana Celaleddin Rumi
Başkalarının öncelikleriyle gerçekleşir seçimlerimiz… Başkası istedi diye “o kırmızı rengi” giyip sokağa çıkmışızdır. Belki babamız istedi diye bu mesleği tercih etmişizdir… Belki de sevgili annemizi biraz olsun gururlandırabilmek için“onun onayladığı gibi olabilmek için bu şehirde yaşamaya, bu evliliği devam ettirmeye veya bu hayatın bir parçası olmaya devam etmekteyizdir…
Bu kadar ciddi seçimlere de gerek yoktur. Sadece bu akşam ne yiyelim sorusuna verdiğimiz cevapları düşünelim… Bu akşam ne yemek isteriz, bu akşam belki sadece biraz balık, belki sadece biraz et, belki de sadece biraz salata. Fakat bunun için verdiğimiz cevabı kim belirlemektedir? Gerçekten bizler mi? Hemen cevap verelim, birçoğumuz “fark etmez” deriz. Birçoğumuz evet itiraf edelim birçoğumuz bu seçimi bir diğerine bırakmayı tercih ederiz. Bir yemek tercihinde bile karar vermekten çekinerek hayata dair “ben” olmak noktasından “geride kalmayı” tercih ederiz…
Ben bugün bu yazımda karar vermek üzerine birlikte değerlendirme yapalım istiyorum. Sizlerle birlikte verdiğimiz kararların, hayata söylediklerimizin yüksek sesle “Evet ben buyum, evet ben bunu istiyorum, hayır bunu tercih etmiyorum” dediklerimizin ciddi ciddi arkasında duralım istiyorum. Neden hayatımıza dair bu kadar küçük noktalarda bile sorumluluk almaktan çekinmekteyiz? Neden çok ama çok basitken, karar vermek yolumuzu seçmek bu kadar kolay bir seçimken biz yine kendi ellerimizle dışarıdan gelene, belki sevdiklerimize, belki kendimizden daha öne koyduklarımıza bu tercihi bırakırız?
Hayat işte bir çiçeğe verdiğimiz su gibi filizlenir. Evet, bir çiçek düşünelim her gün onu düzenli olarak suluyoruz seviyoruz, ona çok ama çok güzel çiçekleri olduğunu mükemmel mavi renkte çiçek açacağını fısıldıyoruz… Ve evet bir gün gerçekten onun bu çiçeği verdiğine şahit oluyoruz. Kurumadan hastalanmadan sadece onun ne olmasını istediğimize odaklanıyoruz… İşte kararlarımız ve bizler de böyleyiz. Hayata dair yüksek sesle söylediğimiz her şey bir çiçeğe fısıldadıklarımız gibi hayatımızı, bizleri, ben olanı filizlendiriyor. Büyütüyor, şekil veriyor, düzenliyor, gerçekleştiriyor ve en önemlisi “ben” olanı tanımlıyor, benden öte öz oluyor…
Bakın sevgili Sandra Anne Taylor güzel eseri Kuantum Başarı ile bunu nasıl açıklıyor;
“…Her an, bu tür enerjisel seçimle karşı karşıya kalırız. Yalnızca ne yapacağımıza değil, içinde bulunduğumuz durumlar hakkında ne düşüneceğimize, ne hissedeceğimize, bu durumları nasıl algılayacağımıza ve neye inanacağımıza da karar veririz. Uzun vadede günlük seçimlerimiz, varlığımızın halısını yaratmak amacıyla birlikte dokunurlar. Anbean verdiğimiz kararlar kim olduğumuzun ve neye dönüştüğümüzün motifini dokurlar. Bunlar, gerçekten de bizim tamamlayıcı anlarımız, hayatlarımızın enerjisine ve yönüne karar veren süregelen ufak tercihlerimizdir.
…Yaptığımız tercihler her daim iki şeyden birinin etrafında döner durur; tutumun ve eylemin. İlki, bilinç ve enerjinin iki temel parçası olan algınıza ve hislerinize doğası gereği bağlıdır. Bu minval üzere tutumunuz, kendinize çektiğiniz ve dışa vurduğunuz şeylerin başlıca katalizörüdür, belirli bir konuya odaklanan düşünce ve duygunun üstü kapalı birleşimidir.”
Günlük hayatta önem vermeden geçtiğimiz her an ve her karar yaratımın önemli bir parçasıdır. Bu parça bugünde gerçekleştiği kadar yarını da meydana getirmektedir. Bu yüzden, kararlarımızı hayata dair seçimlerimizi kim olduğumuzu yani gerçek tercihlerimizi başkasına veya dış koşullara bıraktığımız her an, “yaşamdan vazgeçmekteyiz.” Yaşamamızın temeli hayata dair gerçekten kalpten ve ben olarak verebildiğimiz karar anlarından oluşur…
Bugün bu yazımda bana eşlik eden sen, ne yiyeceğini, ne giyeceğini, neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, kim olduğunu, hangi meslekle uğratığını, hangi şehirde yaşadığını, hangi amaca sahip olduğunu, hangi işe öncelik verdiğini, hangi gerçek hayat yoluna çıktığını daha doğrusu bugün bu yazıyı neden okumakta olduğunu bile “kendince” cevaplayabiliyor musun? Yoksa bu sorulara ara ara veya çokça başkaları veya başkası senin yerine cevap mı vermekte?
Bugün bir değişiklik yapalım ve beraberce kendi hayatımıza yeniden bakalım… Neden bu hayat şansı sadece değerli bana verilmiş? Neden bu dünya bana burada olmama ve benim kararlarıma yani ben olana ihtiyaç duymuş? Bu soruları derin derin düşündüğümüzde artık başkasına veya başkalarına bırakacağımız bir hayatımız kalmıyor… Evet bu hayat, bu hayat yolunda verilmiş kararlar ve bu yaşam zamanı kesinlikle benim, bana ait, ben olduğumda kıymetli ve ancak ben ona gereken değeri verdiğimde yeterince parlayabilecek… Evet, bu hayat benim, bu benim hayatım ve bugün bu an burada bu şekilde olmak sadece ve sadece benim kararım…
İlginizi çekebilir: Hayata dışarıdan bakmak: Yaşamadan “anlayabilmek” mümkün mü?