“Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle… Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil; kaç kere küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla…” Mevlana Celaleddin Rumi
İlk adımlarımızı atacakken, sadece oturmanın verdiği güven duygusundan, güven durumundan fedakarlık ederiz. İlk adımlar demek “düşmeyi,” incinmeyi, sarsılmayı da göze almak demektir. Evet, mutlaka dengemiz kaybolur, mutlaka yaralanırız ama işte o ilk fedakarlıkla o vazgeçmeyişle hayata “yürümeyi” öğrenmişizdir… Bir bedel ödenmesi gerekiyorsa, evet ödemişizdir… İlk defa sevdiğimiz kıza veya erkeğe seni seviyorum dediğimizde çocuk kalbimizin heyecanına kapılırız. Yine bir fedakarlık vardır, güvenli sularda yüzmekten sadece arkadaş kalmaktan ve her şeyi kendimize saklamaktan fedakarlık ederiz… Bu sevgiyi dağıtmayı göze almak demek, reddedilmeyi de göze almak demektir… Bu sevgiyi paylaşmayı göze almak demek, sonucu her ne olursa olsun, gerçeği gizlemeden cesaretle sevdiğimizi söyleyebilmek demektir…
Yıllar geçtiğinde bir üniversite öğrencisi olduğumuzda fedakarlığımız değişir… Değerli zamanımızı dışarıda geçirmek yerine ders çalışarak geçirmekteyizdir. Gelecek vardır önümüzde… Onlarca değişik seçeneğe rağmen gelecekteki hedeflerimiz, başarılarımız, yapabileceklerimiz ve hayallerimiz için fedakarlık yaparız. Ve sonunda diplomamızı elimize aldığımızda yaşadığımız hafiflemeyle gelir fedakarlığımızın bedeli.
Hayat devam eder ve sıra hayalimizdeki işte çalışmaya geldiğinde, elimizden gelenin en iyisini yapabilmekle atar kalbimiz. Uzun çalışma saatlerimiz, hafta sonu tatilimizi bölen sunumlar, toplantılar veya programlar gözümüzü korkutamayacaktır. Daha önce olduğu üzere, yapabileceğimiz onlarca farklı şeye rağmen biz o fedakarlıklarımızla farklı bir yerde olmayı ve çalışmayı seçeriz… Bir gün karşımıza çıkıveren teklifle önerilir sonraki basamaklarımız, işte o an can-ım fedakarlıklarımızın meyvesi altın bir tepside önümüze sunulmuş olur.
Bir kadına veya bir adama aşık oluruz sonra… Hayatımızı birlikte geçirmeyi isteyecek kadar çok sevmişizdir. Tüm diğer olasılıklara, ilişkilere, dünya üzerinde var olan kadın veya erkeklere rağmen tek bir kişiyi istemişizdir. Olasılıklarımızdan fedakarlık ederiz, çok daha yüksek, çok daha kutsal, çok daha derin bir şey için, aile olmak için tercihimiz çoktan belirlenmiştir… Güzel bir aile kurabilmiş olmanın mutluluğunu yaşarız yıllar sonra, bu fedakarlığımızın tarif edilemez hazzı güzel kızımızın “baba” veya “anne” diye bize ulaşan muhteşem sesiyle geliverir…
Ben bugün sizlerle birlikte bu yazımda hayata dair fedakarlıklarımıza daha yakından bakalım istiyorum. Fedakarlık ne demektir, neden yapılır, farkında olarak veya olmayarak hayatımıza dair tercih ettiklerimizin yeterince farkında mıyız? Kendimizi başarılı veya başarısız olarak nitelendiriyorken, hayata dair bu “fedakarlık” kuralını ne kadar uyguluyoruz? Daha üst, daha yüksek, daha farklı bir bilince doğru gitmek için daha aşağıdaki, daha düşük, daha önemsiz olanları yeterince feda edebiliyor muyuz? Bunun sorumluluğunu yeterince alabiliyor muyuz? Ya da “Neden hep ben başarısızlıkla karşılaşıyorum” diye yakınmaya devam mı ediyoruz?
Genel olarak bana ulaşan sorularda da sıkça karşılaşmaktayım. Hayatımızın akışında bir hayal kuruyoruz ve sonuca doğru emin adımlarla ilerliyoruz. Fakat bir süre sonra karşımıza bazı pürüzler çıkıyor. Bu engeller konusunda bir süre emek harcadıktan sonra sıkılıyoruz. Bir süre bu konu hakkında istediğimiz ilerlemeyi göremediğimizde yapamayacağımız hissine kapılıyoruz. Çalıştığımız saatleri azaltıyoruz, kendimizden vermekten yavaş yavaş vazgeçiyoruz. Evet, işte fedakarlık kanunu tam burada devreye giriyor.
Gelin bir daha düşünelim; fedakarlık demek “daha iyi” olanı yaratabilmek üzere daha aşağıda olandan feragat etmek demektir. Örneğin evlilik kararımız. Evet, hayata dair her şeyde işleyen bu kanun bu kararımız için de işlemektedir. Bizler yaşayabileceğimiz tüm olası günübirlik ilişkilerden fedakarlık ederek bir aile kurmak sürecine gireriz. Karşımıza çıkabilecek onlarca adama veya kadına rağmen biz bir seçim yaparız, tüm diğer olası ilişkilerden, kişilerden, flörtlerimizden, sevgililik olasılıklarımızdan vazgeçeriz ve böylece hayatımızın belki de en önemli fedakarlıklarından birini yaparız.
Sonuç nedir, hayal ettiğimiz nedir? Mutlu istikrarlı güzel bir aile kurmak, sevdiğimiz can-ımız olan eşimiz ile hayatımızı geçirebilmek… Bunu başarabilmemiz ise devamlı fedakarlığımıza yani bu kararımızı devam ettirmemize bağlıdır. Zamanımızı günü birlik ilişkiler ile veya farklı seçenekler ile değerlendirmek yerine evliliğimiz ve eşimiz ile değerlendirmeyi seçeriz… Bilinçli ve değerli bir tercih yapmaktayızdır. Bunun tam tersi olduğunda, artık bu fedakarlığı yapamadığımızda ise evliliğimiz hızla sona ilerleyecektir. Seçimlerimiz yani fedakarlıklarımız işte hayatımıza dair başarı ve başarısızlıkları da aynı hızda ortaya çıkartacaktır.
Bugün bu yazımda bana eşlik eden sevgili sen… Hayata dair fedakarlıklarının farkında mısın? Bugün zamanını ulvi bir amaç ile mi donatmaktasın veya seçimlerinde yeterince fedakar değil misin? Hayatındaki başarıların nelerdir? Yeterince fedakarlık yapmadığında yine de “gerçekten” hedeflediğin başarıya ulaşabileceğine inanıyor musun?
Hayat her daim bizlerin başarılı olması için programlanmıştır. Doğaya baktığımız bir tek çiçeğin açmamak üzere yönlendirildiğini, bir tek yağmurun düşmemek üzere oluştuğunu göremeyiz. Fakat işte değişmeyen sevgili fedakarlık yasasıdır. Bir çiçek açmak üzere tohumundan fedakarlık eder, yağmur suya dönmek zamanı geldiğinde moleküllerinin uzaklığından yapısından feda eder… Bugün siz başarı için hangi fedakarlığı yapmaya hazırsınız? Fedakarlık olmadan başarıya ulaşabilmek mümkün mü?
İlginizi çekebilir: Geleceğiniz nasıl yaratılıyor: Düşünmek, düşlemek ve daha fazlası