Hayat yolunda güvenli kıyılarınızdan ayrılmaya hazır mısınız?
Güvenli kıyılarımız, o bir türlü cesaret edip de “bu dünya benimki kadar küçük olamaz, daha neler keşfetmem gerekiyor, gitmediğim amazon ormanları var, görmediğim muson yağmurları var, hiç soğunu hissetmediğim kutup noktaları var” diyemediğimiz, konfor alanımız, tanıdığımız çevreler, bildiğimiz iş, artık sevgi veya aşktan çok bir “alışkanlık” haline gelen ilişkimiz…
Beni yakından tanıyanlar bilirler, genel bir sözüm vardır “sonunu düşünen kahraman olamaz”… Ve her seferinde bir durum “bilinmezlik” içerdiğinde bu sözü kendime hatırlatırım… Sonumuzu çokça düşündüğümüzde aslında bu yolculuklara hiç ama hiç çıkamadığımızı, yani burada konfor alanımızın dışına çıkabilme yetimizden, “korkusuzluğumuzdan” belki de korkup yine de adım atmamızdan bahsediyoruz aslında…
Bu yazımda sizlerle daha önce de çok fazla karşıma çıkan fakat bu hafta beni çok daha derinden düşündüren bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum (ki bugüne kadar karşılaşmış olabilirsiniz) ve bunun bizlere ne söylediğini (ki hepimiz için farklı doğrusu ve yanlışı olabilir) anlamaya çalışalım istiyorum;
“Gemiler limanda güvendedir, fakat gemiler bunun için yapılmamıştır.” –Abraham Maslow
Hayatımız işte limanda kaldığımız ve limandan ayrılmaya cesaret ettiğimiz an ve oluşlardan ibarettir. Yine kendi hayatımdan bazı örnekler ile açıklamaya çalışacağım; evlilik örneği. Evliliğin %50 devam etmek olasılığı kadar %50 devam etmemek olasılığı vardır. Bu %50’nin içinde tamamen uyumlu bir devamlılık olabilir veya sadece bir tarafın sürekli üzülmesi verici davranması diğer tarafın ise bencilliği saygısızlığı olabilir. Veya “devam edemeyen” %50’nin ortaya çıkması için 5 yıl gibi bir sürenin geçmesi, aşkın, sevginin ve tutkunun yerini “iyi bir arkadaşlığın” alması gerektiğinde iki kişinin arkadaş olamaması gerçeğini fark etmek noktası vardır…
Peki bu riski almaya hazır mısınız veya hazır mıyız, genelde bizler bu karar öncesinde “limanımızdaki” gemilerizdir. Limanımız güvenlidir, olası fırtınalar yoktur, olsa da etkilenmeyiz, limanda olduğumuzu bilmek güzeldir. Oysa açık deniz öyle midir tahmin edilemez, yolumuzu kaybetmek de vardır, yelkenimizi yitirmek de ve en önemlisi bir sonraki limanın nerede ve nasıl olacağını bilememek; yani geleceğin bilinmezliği… İşte tüm bunlara rağmen evlenmek isteyebiliriz ve bir adım atarız. Artık yolculuk başlamıştır, bizler bir gemi olarak limanda “olmamak” halimizinde sorumluluğunu almalıyız. Çünkü aynı gemiler gibi sadece ve sadece “sonunu” görebildiğimiz aksiyonlar yapmaya odaklanırsak hayatta hiçbir şey yapamaz hiçbir şeye cesaret edemez hale geliriz…
Peki yola çıktıktan sonra tatlı bir yolculuğumuz olabilir, bir sonraki mutlak kıyımıza huzur içinde varabiliriz. Ama benim için olduğu üzere, sonsuz bir fırtına gelip çatabilir, şimşekleriyle yelkenlerimizi, güvertemizi ve geminin tabanını parçalayabilir. Su almaya başlayabiliriz, açık denizde oradan oraya sürüklenebiliriz… Fakat bir şeyi unuturuz bu geminin kaptanı bizlerizdir… Yani limandan ayrılma kararını verdiğimiz gibi bir sonraki limanımızın neresi olacağını da aynı cesaretle belirleyebiliriz veya bu fırtınayı atlatmak üzere “seçim” yapabiliriz. İşte bu noktada açık denizde sürüklenmek biter, gemimiz “yoluna devam eder”. Yolculuğunda muhteşem bir fırtınayı kucaklamış olur ve sonraki limana vardığımızda anlatacağımız birçok kahramanlık hikayemiz olacaktır…
Tabi ki bu kadarla kalmayacağız, işte kaptanlar olarak daha çok fırtına gördükçe daha çok yara aldıkça o “limandan ayrılmak” daha korkunç hale de gelebilir… Kimimiz ben bir daha o kadar üzülmek istemiyorum, bir evliliği veya bir tane daha bu tür üzücü ilişkiyi kaldıramam deriz değil mi?
Peki eski fırtınalar yeni fırtınaların olacağının garantisi midir veya bizler o muhteşem fırtınaları zaten atlatabilmişken neden yeni denizleri fethetmeye korkarız? Bizi çağırmaktadırlar, yani “hayat” bizi çağırmaktadır… Korunmaya çalıştıkça, limanlarımızdan çıkmadıkça aslında güzelim yeni diyarları da keşfedemeyiz… Varsa yoksa yaşadığımız liman olur, oysa hayatta sadece bir limanda “kalmak” üzere yaratılmamışızdır.
Aynı limanda duran gemiler gibi, bizler insan yaratılışımıza rağmen hayat yolumuzda yürümekten korkuyor isek, bu yolun güneşli günleri kadar yağmurunu, fırtınasını, çöllerini, gül bahçelerini de kabul edemiyor isek, yani hayatımızın varlığının ve bize bahşedilmiş olan “insan olma” halimizin potansiyelini bilemiyor isek, bu hayat akışımızı boşuna harcamamız ve adeta çürümeye bırakılmamız demektir…
Bugün bu yazımı okuyan sen, bugün hangi limandan ayrılmaya korkuyorsan tekrar tekrar düşünmeni diliyorum, neden bu limandasın, neden yeni maceralar böyle yüksek sesle seni çağırırken, böylesine seni beklerken neden burada kalmayı seçiyorsun; hayata bunun için mi geldin, hangi riskleri alabilmektesin, neden korkuyorsun, eski fırtınalar bugün vereceğin kararları da etkiliyor mu, denemeye gönüllü müsün ve en önemlisi gerçekten “yaşamaya” gönüllü müsün?
Bugün güzel ve güvenli limanından çıkmaya ve evrenin muhteşemliğini keşfetmeye gönüllü müsün?